BİR MİLLET UYANIYOR...


Yine senin ebedi hayata adım attığın bu günden önce, senin kurduğun Cumhuriyet'in nimetini kullanarak, senin Ankara nefes alsın diye yaptırdığın Çiftliğin içine, yukarıdan bakınca Alaturka Tuvalet taşına benzeyen bir saray yaptıran Devlet Büyüğümüz hastalanıverdi.
Muhtemeldir ki, huzura çıkamayacak.
Sakın şaşırma, yerine vekilini gönderirse.
Çünkü biz alıştık.
Sadece Devlet Büyüğümüz değil, illerdeki emin insanlar da ya hastalanıveriyor, ya da yurtdışına gidecekleri tutuyor, yerlerine vekiller gelip huzurunda görevlerini ifa ediyorlar.
Samimiyet var mı? derseniz;
Malesef yok Sevgili Atatürk.
El birliği ile Cumhuriyetten bu yana, kıyafet devrimi yaptığın için, tekke ve zaviyeleri kapattığın için, kadını insan yerine koyan yasal düzenlemeler yapıp onlara seçme ve seçilme hakkı verdiğin için, din ve devlet işlerini birbirinden ayırdığın için sana kin besleyenler, adım adım seni ve eserlerini unutturmaya çalışıyor.
Ama rahat ol Paşam.
İnan öyle bir gençlik geliyor ki, inan öyle bir kenetlendi ki, inanmışlar.
Senin manevi huzuruna 10 Kasımlarda, 29 Ekimlerde çıkanların sayısını görsen sen bile şaşırırsın.
Akın akın koşuyor insanlar Anıtkabir'e....
Huzurunda, oynanmak istenen oyunu manevi şahsina şikayet ediyorlar.
Bazın engellerle karşılaşıyorlar, ama onlara vız geliyor.
Anıtkabir Yoluna kurulan barikatlar yerle bir ediliyor.
Bir de senin manevi mirasını kullanarak, koltuk devşirmeye çalışanlar var.
Millet onları da çok iyi biliyor.
Muasır Milletler Seviyesini hedef olarak göstermiştin ya..
Malesef Sevgili Atam, o konuda inan 1920'lere döndürüldük.
Yurtta Barış, Cihanda Barış demiştin ya, ne yurtta barış kaldı, ne cihanda.
Senin çizdiğin dış politika yolundan sapıp "Komşularla sıfır sorun" dediler.
Oturup kahve içeceğimiz komşumuz kalmadı.
Yine de rahat uyu paşam.
10. yıl nutkunda dikkat çekmiştin ya, gaflet, delalet hatta hıyanet içinde olmak sürecine.
Millet olarak gaflet, delalet içinde seyrettik yaşananları.
Ne zaman ki, 1920'li yıllarda dikkat çektiklerin tek tek yaşanmaya başlandı, yeniden okuduk nutku.
Sanki bu günleri 90 küsur yıl önceden görmüş ve gençliğe vazife vermişsin.
Gençlik artık sorgulamaya başladı yaşananları.
Bakma Osmanlıyı kendilerine bayrak yapıp insanların dini duygularını sömüren ve sömürdükçe semirenlere.
Onların artık etekleri zil çalıyor.
Din ticaretinden elde ettiklerini nasıl koruyacaklarının hesabına düştüler.
Hanin senin Ankara Halkına bıraktığın çiftliğe kondurulan saray var ya, uyandırdı onları.
Vahdettin'in İstanbul'daki Köşkü'nü de yeniledi Devlet Büyüğümüz.
Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan Tarabya Köşkü yerine Osmanlı Sultanlarının sarayları pay edildi, devlet ricalimizin arasında.
Bir saltanat, bir şatafat sorma..
"Maaşları öğretmen maaşını geçmesin" dediğin vekillerimiz, artık kendi maaşlarını kendileri belirlediği için bir kaç öğretmen maaşı kadar maaş alıyorlar.
Artık Vekil olmak için, dürüstlük, milli hassasiyet, çalışkanlık, erdem, ahlak gibi kavramlar da aranmıyor.
Genel Başkanın gözüne girdiğiniz zaman bu iş tamam.
Üzüldünüz biliyorum Paşam.
Ama üzülmeyin.
Bir Millet uyanıyor.
Bu millet, adını sizin koyduğunuz Türk Milletidir ve "Yeter" demeye hazırlanıyor.
Sahnelenen tiyatronun son perdesi oynanıyor sahnede.
Finaller can alıcı olur.
Ama oynanan oyunun vizyondan kalkmasına az zaman kaldı.
Size 2014 Türkiye'sinden satır başları vermeye çalıştım, Sevgili Paşam.
Amacım sizi üzmek değildi.
Ama kusur hepimizin.
Ve kusurumuzun farkına vardık. Yıkılan heykellerinin daha görkemlisini inşa etmek adına, yasaklanan seninle ilgili her şeyi yeniden keşfediyoruz.
Millet olarak söz veriyoruz.
Hiç kimse bu milleti, orta çağ karanlığına götüremeyecek.