İstanbul’da patlama oldu.

Gün boyu, sağlıklı bir haber alabilmek için aramadığımız kişi kalmadı.

Gelen cevap, “Abi olay yerini kapattılar. Sağlıklı bilgi yok..” şeklinde oldu.

Her birimizin İstanbul’da bir yakını mutlaka vardır.

Doğrudan kendilerine ulaşıp iyilik haberlerini almaya çalıştık.

Sosyal medya kanalıyla iletişimimiz olanlara ise ulaşamadık.

Sabah nihayet twıtteri açabildim.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Polisi, olay yerine gelen gazetecilerin kimliklerine bakıyor, TRT, AA ve İHA dışında kalan yayın kurumu çalışanlarını olay yerine sokmuyor.

Sanki bu kurumların dışında kalan ve halka doğru bilgi, doğru haber ulaştırmanın ötesinde kaygısı olmayan, basın kartlı insanlar gazeteci değil.

Bu satırları yazdığım saatlerde bile sadece twıtter’a erişim var.

İletişim Başkanı den zat haber ve sosyal medya kısıtlamasını demokratça! savunuyor.

Altun: “Yayın yasağının amacı toplumda korku, panik ve kargaşa oluşturabilecek, terör örgütlerinin amaçlarına hizmet edebilecek yayınlara mani olmaktır.” demiş.

Efendi, haberleşme bir hak. Sosyal Medya ile insanlar arası iletişimin en kestirme yoludur artık,

Terör Örgütünün amaçlarına hizmet eden paylaşımları engellemek mi istiyorsun, Bilişim Suçları birimi var.

Biner tepelerine, sorar hesabını.

Terörü lanetlemek isteyen insanların, yakınından, dostundan haber almak için bu kanalları kullanan insanların hürriyetlerini kısıtlamak mı bulduğunuz çözüm.

Ha bir de, çok etkili bir önlem hayata geçirdiler gece boyu.

İstiklal Caddesi’nde insanların soluklanmak için kullandıkları oturma bankları sökülmüş ve kaldırılmış.

Oldu olacak, yaya trafiğine açtığınızda caddeyi, insanların tek sıra ve uygun adım yürümelerini sağlayın. Bir düdük eşliğinde resmi geçit ciddiyetinde dolaşsın millet.

Çök dediniz çöktük.

Kapan dediniz kapandık.

Tutun dediniz tutunduk.

Sanırım ikinci tatbikat, haberleşme hakkımız üzerine yapıldı.

Sosyal Medya birden bire kapatıldı.

Sırada ne var?

Bakan, “Patlamayı gerçekleştiren teröristin Afrin’den geçtiğini değerlendiriyoruz” buyurmuşlar.

Şimdi anladınız mı, “Sınırlar yol geçen hanı. Bu gelenler ülkenin başına bela olacak” diye diye dilimizde tüy bitmesinin nedenini.

Eğer İstanbul’u, cebinde parası olan uluslar arası hergelelerin keyif mekanı haline getirirseniz, bu sonucu da göze almak durumundasınız.

Gelelim, teröristin kim olduğu sorusuna.

Biz öyle bir milletiz ki, kan akıtan, kaos yaratan, kargaşa için can alan kim olursa olsun, hepsine birden terörist diyor ve hepsini birden lanetliyoruz.

Ayrıca bu millet Haziran-Kasım 2015 dönemini bu gün gibi hatırlıyor.

Patlayan her bombanın oylarınızı artırdığı dönemi.

Yüzlerce canımıza mal olan günleri ve yeniden iktidar oluşunuzu.

Bu millet bu kez bu oldu bittiye izin vermeyecektir.

Eğer elinizde, hak ve özgürlükleri kısıtlamak, iletişimi ortadan kaldırmaktan gayrı önlem yoksa, bırakın gidin.

İran rejimi bile mani olamadı sosyal medyayı kısıtlamaya.

Aldığınız önlemler sosyal medya kısıtlamak ve bank kaldırmaktan öte değilse vay halimize.

Sen de diyeceksin ki, kırmızı bültenle arananların villalarda ikamet ettikleri bir dönem yaşıyor İstanbul.

Sahi onca haber alma biriminiz bunları izlemiyor, sınırlardan giriş-çıkışı kontrol etmiyorsa ne iş yapıyor?

Hani teröristlerin ayakkabı numaralarını bile biliyordunuz?

Hani 3-5 kişi kalmıştı?

Baksanıza yalakanız Liboş Mehmet, şimdiden bizi alıştırmaya çalışıyor ve diyor ki, “Türkiye güçlendikçe, istikrarımızı hedefleyen bu tür saldırılar olacaktır.”

Hayır olmayacak liboş efendi.

Bu sefer izin vermeyeceğiz bu oldu-bittiye.

Hangi güçlenme?

Hangi istikrar?

Bu film daha önce oynamıştı ülkemiz sahnesinde.

Yeniden izlemeyecek, izlenmesine izin vermeyeceğiz..