Defalarca uçmuşluğum vardır, İstanbul-Kayseri arasında.

Bir kaç kez de dış hatlar terminalini kullanmışlığım.

İstanbul’un merkezinde ulaşımı kolay, metro ile gidilip gelinebilen bir hava limanı.

Bir çok Avrupa ülkesinin alanlarından daha modern, neredeyse dakikada bir uçağın indiği, kalktığı yoğun bir hava trafiği.

Birilerini rahatsız eden tek özelliği, adının ‘Atatürk Hava Limanı’ olması.

Yıllardır süregelen, en büyüğünü, en görkemlisini yapma hastalığına yakalananlar İstanbul’un oksijen deposuna neşter atmış ve rant sırtlanlarına devasa bir inşaat alanı yaratarak İstanbul Hava Limanını inşa ettirmiş.

Yeni Hava Limanını inşa eden ve yıllarca kullanacak olan beşli yapı, “Atatürk Hava Limanı bu şekilde kalırsa ve iktidar değişirse yeniden açarlar, Maazallah ve bizim yaptığımız havaalanına uçak uğramaz” dediler ve bir pistine baraka hastane yaptırılan, Atatürk Hava Limanını yıktırmaya başlamışlar.

Muhalefetin tamamı birden tepkisini dile getirdi, ama bu yetmez bana göre.

Bu gün yenisini yaptırmaya kalksanız 50-60 milyar dolara yaptırılamayacak, ülkenin öz be öz malı böyle bir tesisin yok edilmesinin iki nedeni olabilir.

Ya, cehalet.

Ya, ihanet.

Nedeni, bu ikisinden hangisi bilemiyorum.

Ama yazık oluyor.

Bu gün bu alanı kiraya vermeye kalksanız yıllık 5 milyar dolara seve seve kiralayacakların sıraya gireceği, böylesine güzide bir yapıyı, “Bizim yaptırdığımız alana uçak inmez” diye yıkmak gaflettir, dalalettir ve hatta hıyanettir.

Sen milyonlarca ağaçlık yeşil dokuyu ortadan kaldırarak kar yağdığında bile uçakların inemediği, ulaşımı en zor bir noktaya alan yaptıracaksın.

Sonra da pişkin şekilde çıkıp, “Atatürk Havaalanını yıkacağız ve buraya 132 bin fidan dikerek Millet bahçesi yapacağız” diyeceksiniz.

Dedim ya, Türkiye’nin en büyük yolcu kapasitesine sahip, Dünyanın da en yoğun 11. Havaalanından bahsediyoruz.

Dedim ya 1 saatte 30 uçağın indiği, 30 uçağın kalkış yaptığı, dünyanın bütün hava meydanları ile ulaşım bağlantısı olan bir alandan bahsediyoruz.

Bir de henüz ete kemiğe bürünmemiş iddialar vardır ki bunlar ise vahametin ötesindedir.

İlki Atatürk Hava Limanı sahasının Katarlılara arsa olarak satıldığı veya satılacağı iddiaları gibi mesela.

İkincisi yeni yapılan Havalimanını satın almaya talip Abu Dhabi’li girişimcilerin “Avrupa Yakasında başka alan istemiyoruz” şartını sözleşmeye koymak istemeleri iddiası.

Ben buradan söyleyeyim, Atatürk Hava Limanının kullanılamaz hale gelmesi durumunda, bunu sağlayan kim olursa olsun, yarın iktidar değiştiğinde ilk davayı o ve onlar hakkında ben açacağım.

Buradan ben söyleyeyim, yarın iktidar değiştiğinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin elinden alınan devasa alanların yeniden Türk Askerinin kullanımına verilmesi için ilk başvuruyu ben yapacağım.

Buradan ben söyleyeyim, SADAT’ın kurucusu, Mehdi’nin Protokol Müdürü! bir adamın tavsiyeleri ile kapatılan Harp Okullarının, Askeri Hastanelerin ve Askeri Yargı’nın yeniden açılması için ilk imza kampanyasını ben başlatacağım.

Buradan ben söyleyeyim, adından rahatsızlık duyularak kaldırılması için her yolun denendiği, ‘Atatürk’ adını taşıyan kurumların yeniden aynı adı alması için ilk girişimde ben bulunacağım.

Buradan ben söyleyeyim, adından Türkiye Cumhuriyeti ibaresi kaldırılan kamu kurumlarının aynı ibareyi gururla tabelalarına takmaları için ilk imzayı ben atacağım.

Buradan ben söyleyeyim, 20 yıllık iktidarın Kayseri’ye kazandırdığı! Hava İkmal Merkezi Millet Bahçesi’nin, havacılık alanında eğitim ve üretim üssü haline getirilmesi için ilk imza kampanyasını ben başlatacağım.

Artık yeter.

“Bu hırsı, bu kini” terk edin artık.