Geç kaldınız.

Hem de çok geç.

Toplumu, sesini çıkaramaz hale getirmekle seçim kazanacağınızı umuyorsanız yanılıyorsunuz.

Eğer bir toplum, meydanlara çıkıp haykıramıyor, hak arayamıyorsa, sesini çıkarmak için gününü, zamanını bekler.

Zamanı ve günü ise sandık başına gittiği gündür.

Seçimde alacağınız hazin sonucu biliyorsunuz ve bunu önlemeye çalışıyorsunuz, aslında.

Ama bu sonucu ancak ve ancak ‘Seçimi yasaklamakla’ önleyebilirsiniz.

Buna da bu Millet izin vermez, bunu biliyorsunuz.

Zira Türk Milleti, kötüsünden de olsa, bir Demokrasi deneyimi yaşadı.

4 yıldır ise Demokrasicilik oynayan bir yönetim anlayışının ülkeyi getirdiği noktayı seyrediyor, yaşıyor.

Siz bu seçimin hala Cumhurbaşkanlığı Seçimi olacağını sanıyorsunuz ya.

Öyle değil.

Bu seçimde Türk Milleti, kötüsünden bile olsa Demokrasinin önemini görmenin sonuçlarını yansıtacak sandığa.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin eskiden olduğu gibi ülke için, millet için çalışması gerektiği gerçeğini gördü.

Yargının, beğenmesek de geçmişte, insandan, ülkeden yana karar aldığını hatırlıyor.

Hatta, ekonomideki kötü gidişatta esnaf alırdı yazar kasasını, gider Başbakanın ayaklarının altına fırlatırdı.

Şimdi sarayın önüne yazar kasa fırlatmayı bırakın, oradan bile geçemiyor, geçirilmiyorsunuz.

Mesela, hangi iktidar döneminde olursa olsun, milletin büyük bölümü ‘Açız’ diye bağırıyorsa, bu sesi kürsülere taşıması gerekirken, bu sesi kısmak gibi bir çalışması olmadı geçmiş meclislerin.

Geçmişte yaşanan koalisyonlarda, bir partinin lideri partisini ortağının emrine vermez, gerektiğinde günlerce tartışır, ülke için yarar ilkesi çerçevesinde yürütürlerdi işbirliklerini.

Aleni şekilde ortaya çıkmış bir yolsuzluk varsa, yapanı kurtarmak için değil, cezasını çekmesi için işbirliği yapılırdı, idare ve yargı arasında.

Kurumları yönetenler değiştirilirdi belki, ama hiçbir kurumun genetiği ile oynanmazdı.

Valiler Vali gibi, Yargıçlar Yargıç gibiydi eskiden.

Devlet ayrıydı, hükümet ayrı.

İnsanlar, iktidarın uygulamalarını savunamaz hale gelince, “Ben devletime bağlıyım” mazeretine sığınmazdı.

Şimdi sapla saman karıştırıldı birbirine.

Cumhur’un tarafsızlık yemini etmiş başkanı iki şapka taşıyor.

Dolayısıyla, iktidarın her uygulamasını bilinçsiz yurttaş devletin uygulaması sanıyor veya öyle görüyor.

Gelinen noktada, derdini anlatmak için memleket yöneticisine ulaşanı o dinlemek, sorununa çözüm aramak yerine, “He de geç” ucuzluğunu yaşayan yönetenlere sahibiz, hamdolsun.

Bu da yetmedi, Ankara’nın karanlıklarında hazırlanmış bir yasa dayattınız.

Size göre, ‘Dezenformasyonla mücadele’, bize “Göre Sansür ve İstibdat’ yasası ile milletin diline pranga vuracağınızı sanıyorsunuz öyle mi?

Dezenformasyonla ülke yöneteceksiniz, doğruya ise pranga vuracaksınız, öyle mi?

Bu millet, işaret diliyle de olsa sıkıntısını dile getirir.

Bu Millet, her şeyi sineye çeker de, bağımsızlığına, özgürlüğüne müdahale edilmesine yeri ve zamanı geldiğinde en sert dille cevap verir.

Bu millet, sizden artık kurtulmaya karar vermiştir.

Zira 22 yıl öncesinden daha yoksuluz.

22 yıl öncesinden daha yolsuzuz.

22 yıl öncesinden daha fazla yasaklarla karşı karşıyayız.

Oysa siz yoksulluğu, yolsuzluğu ve yasakları ortadan kaldıracağınızı söyleyerek iktidar olmuştunuz.

Aradan 22 yıl geçmiş, bu gün çıkıp yüzünüz kızarmadan “Yolsuzluğu, yasakları ve yoksulluğu bir hallederiz” diyecek kadar pişkinsiniz.

Başkalarını bilmem, ama ben Anayasa’nın amir hükmüne uyacak, “Basın hürdür, sansür edilemez..” ilkesine ölene kadar bağlı kalacağım.

Çıkardığınız ve çıkaracağınız yasalar, benim özgürlüğümü kısıtlayacaksa, benim açlığıma çare olmayacaksa, benim ülkemin kara para cenneti olmasına izin verecekse ben yokum, olmayacağım.