Biliyorum kardeşim..

Ben olmak, bana benzemek, benim gibi yaşamak, yani kısacası ‘İnsan’ olmak istiyorsun, ama bu saatten sonra çok zor.

Bunun için altın gibi bir kalbin, tertemiz bir vicdanın, günün 24 saati her kararında danıştığın bir ahlakının olması gerekir.

Sadece bu kadar mı?

Hiroşima'da Atom Bombasının kül ettiği çocuğa duyduğun acıdan başlayarak bu güne kadar öldürülen tüm günahsızların yok oluşlarının acısı hep yüreğinde olmalı.

Bir annenin gözyaşına tanık olduğunda, o annenin dinine, ırkına, rengine bakmadan o gözyaşına sahip çıkmalı, o gözyaşını dindirmek için çırpınabilmelisin.

İnsan olmalısın yani..

Yeter mi sanıyorsun?

Babasının bin-bir emekle okuttuğu, evlendirdiği ama iş bulamayan civa gibi gencin her sabah babasından çay parası alırken duyduğu ızdırabı yüreğinin derinliklerinde hissetmen olmazsa olmazlarından olmalıdır.

‘Nasılsa ben çocuklarımı iyi birer işe yerleştirdim’ ucuzculuğuna da kaçmamalı, çocuğunun, yeğeninin, kardeşinin, baldızının da, hayat kavgasında saf tutmak için yola çıkanlarla eşit şartlarda mücadele ederek, geleceklerine yön vermelerini istemeli, sağlamalı, önermelisin mesela.

Gelinine, oğluna, baldızına, yeğenine arsa kapattırıp 7 günde zengin olması için çabalamamalısın yani.

Yaptığın işin temel ilkelerine saygılı ve sadık olacaksın bir de.

Zira her işin, her alanın kendine özgü ahlak ilkeleri olduğunu görmeli, kabullenebilmelisin.

Yani fırıldak gibi dönmeyecek, seni takip etmeye çalışanların başını döndürmeyeceksin.

Dün ne idiysen, bu gün de o olabileceksin örneğin.

Dün neyi savunuyordu isen, bu gün de aynısını savunabileceksin ya da.

Çocuklarına, yakınlarına, çevrendeki gençlere ‘Ahlak’ kavramını her fırsatta anlatabilmelisin.

“Boşverin ahlakı, etiği, sistem çalgı, siz çengi, ayak uydurmaya bakın” demeyeceksin ya da.

Gerektiğinde yanlış için uyaracak, gerektiğinde başkaldıracak, isyanını haykırabileceksin mesela.

Attığın her adımda, yaptığın her işte, millet gibi düşünecek, toplumun kahır ekseriyetinin yaşadığı sıkıntılar senin sıkıntın gibi hissedebileceksin.

Hepsinden önemlisi nedir biliyor musun?

İnandığın gibi yaşayacaksın, dimdik, hayata ve yaşananlara inat.

Nokta kadar çıkar için virgül gibi eğilmeyecek, yusyuvarlak hale gelmeyeceksin.

“Adamın döne döne köşesi kalmamış” dedirtmeyeceksin örneğin.

Olanla yetinecek, olmazı oldurmak için temel değerlerinden ödün vermeyeceksin.

Gözün yükseklerde olacak ama ‘yüksekliği’ zenginlik olarak algılamayacaksın.

Onurlu olmanın, namuslu olmanın, erdemli olmanın nirvanasına ulaşmaya çalışacaksın.

Bu hedeflere ulaşmak için de geceni gündüzüne katacak, çok çalışacaksın.

Toprağa attığın bir tohumun verdiği meyveyi, haz duyarak seyredeceksin mesela.

Toprağa basarken galoş giymeyecek, çorapları bile fırlatıp atabileceksin. Toprağı bir ‘ana’ gibi görebilecek, Aşık Veysel’in, ‘Sadık Yari’ gözüyle bakacaksın ya da.

Sokakta yürürken, cıvıl cıvıl bir çocuğun mutluluğu tebessüm olarak asılıverecek senin de yüzüne.

Ya da, önünden akan binlerce insanın yüzlerindeki endişeyi, endişen olarak kabulleneceksin.

Dedim ya kardeşim, ben olmak o kadar kolay değil.

Zira sen seçmişsin, ciğercinin kedisi olmayı.

Bu saatten sonra ‘Sokak Kedisi’ olman mümkün değil.

Haysiyet pazarına süreli çok olmuş, erdemini, ahlakını, onurunu, kişiliğini.

Birileri de tepe tepe kullanmış, sana ait olması gereken, sende kalması gereken erdemi, ahlakı, kişiliği, haysiyeti.

Bu saatten sonra eskici bile almaz, lime lime olmuş, hoyratça başkaları tarafından kullanılmış bu özelliklerini.

O nedenle boşuna özenme.

Şimdiye kadar olduğu gibi, şimdiden sonra da çizdiğin yolda yürümeye devam et.

Unutma ki, ‘Bitli baklanın kör alıcısı olur..’

Hala seni adam sananlar vardır mutlaka.

Yapış onlardan birinin ensesine, asalak bir pire gibi.

Zira ‘ben’ olmak ne kadar zorsa, ‘ben’ kalmak iki misli daha zor.

Hele senin için bu saatten sonra ‘ben’ olabilmek, yeniden dünyaya gelmeni gerektirir.

Anladın mı?