Eğer bir ülkede halk, toplumun ve ülkenin aleyhine yaşanan her gelişmeye tek ses olarak karşı çıkıyor ve doğruyu haykırıyor ise o ülkede istikrar kaçınılmazdır.

Ama, halkın kahır ekseriyeti en hayati konularda bile ‘vardır bir bildikleri’ diyerek yaşanan gelişmeleri sessizce köşesinden izliyorsa, yani toplumsal duyarlılık ilkesi yerini toplumsal boşvermişliğe bırakmışsa, o ülke ve toplum sıkıntı yaşamaya ve kaybetmeye mahkumdur.

Suriyenin bölünmesi için 7-8 yıl önce bu ülkeye ABD ve İsrail Taşeronu bir örgüt sokulmuştu.

Adı kendilerine göre Işid, bizimkilere göre Daeş.

Bu örgüt, hem Suriye’nin hem Irak’ın canına okudu ve biz onları ‘Öfkeli gençler’ diye adlandırdık, o günlerde.

Yaralıları geldi burada tedavi edildi, bu yapı Türkiye’den dolar karşılığı canilik yapacak insanları seçip seçip Suriyeye götürürken sesimizi çıkarmadık.

Elin yabancı gazetecileri geldi, Ankara’da kurulan IŞİD’in asker alma dairelerini görüntüledi, haberleştirdi. Biz ise olanları seyrettik, olacakları bile bile.

Geldiler, Türkiye’de eylemler yaptılar.

Gar Katliamının görüntüleri hala gözlerimin önünde.

Baktık bizi bile tehdit eder konuma geldiler, bu gün Savaştığımız PYD’ye destek için gidecek Peşmergeye kapılarımızı açtık, Türkiye’deki giderlerini, yemek paralarını bile karşılayıp Kobani’ye gitmelerini sağladık

Hiç birimiz demedi, hiç birimiz sormadı;

“Yahu ABD bile bile burnumuzun dibinde kürt devleti kuruyor, biz bunu boşverdik, Nusracıları, devşirme Öso’cuları korumak için çırpınıyoruz.”

Sonuç;

Yumurta kapıya gelince, ‘Terör Koridoru’ demeye başladık.

Ama her şeye rağmen, Şanlı Askerimizin başlattığı operasyonun arkasında da millet olarak saf tuttuk.

Yani olması gerekeni yaptık, toplumsal duyarlılığımızı bu alanda harekete geçirdik.

Böylesi zamanlarda ülkeyi yönetenlerin üzerine düşen en temel görev, “Milli birliğimizin daha güçlü ortaya konması için Milletimizi Türk Silahlı Kuvvetlerinin başlattığı harekat için toplumsal seferberliğe davet ediyoruz” diyebilmesidir.

Bir başka konu.

Güzel ülkem enflasyonun, hayat pahalılığının pençesinde kıvranıyor.

Hangi pazara gitseniz, hangi marketin kapısında 10 dakika bekleseniz, büyük sıkıntıyı dillendiren insanlarla karşılaşırsınız.

Ama iktidar edenler, parası olmayan, parası yetmeyen insanlar yerine parası olanların, parasını koyacak yer bulamayanların paralarının değer kaybetmemesi için elinden gelen yapıyor ve biz bunu sadece seyrediyoruz.

Kur korumalı Mevduat işte tam da budur.

Yine aynı iktidar ve iktidarın yamağı Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni 15 gündür bir yasa ile meşgul etti, ediyor.

Dezenformasyonla mücadele Yasasıymış.

Bal gibi sansür yasası.

Bal gibi düşünmeyi bile kısıtlayacak bir yasa.

Bal gibi kişi hak ve özgürlükleri ortadan kaldıran bir yasa.

Bu yasa çıktığı günden itibaren 'Yarın yağmur yağacak" diye bir paylaşım yaptığınızda bile başınıza, aklınızın ucuna gelmeyecek şeyler gelebilir, kendinizi kodeste bulabilirsiniz.

Siz sanıyor musunuz, bu yasa medyaya yönelik bir yasa.

Bu yasanın 29. Maddesi düşünmenizi bile kısıtlayacak hükümlerle donatılmış.

Ama sessizce izliyoruz, başımıza gelecekleri, başınıza gelecekleri..