Programın açılışında konuşan Bakan Özhaseki, Beyoğlu'nda yürütülen çalışmalar için başta Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan olmak üzere, tüm emeği geçenlere teşekkür etti. Belediye başkanları biraz sempatik, ufuk sahibi ve gayretliyse bulundukları bölgelere değer kattıklarını ifade eden Özhaseki, "Beldelerin, insanların yaşadığı ortak mekanların geleceğini o yörede yaşayan yerel yönetimlerin başındaki, topluma liderlik eden kişilerin ufukları belirliyor." dedi. Bakan Özhaseki, sanayi devriminin ardından insanların can ve mal emniyeti, eğitim ve sağlık ihtiyaçlarının dükler, şansölyeler ve yerel krallar tarafından karşılandığını, şehirlerde toplanan bu kalabalıklar için belediye teşkilatlarının doğmaya başladığını anlattı.

Batı medeniyetinde ilk planlamaların çok eskilere dayandığını ifade eden Özhaseki, ziyaret ettiği Washington'da kentin planlarının 1911 yılında yapıldığının anlatıldığını aktardı. Avrupa'da da planlamaların yüzlerce yıla dayandığına işaret eden Özhaseki, "Yerel yönetimler orada çok güçlü. Adeta orada yerellik ilkesi, Avrupa'nın yeni Magna Carta'sı gibi. Her şey yerelde başlıyor orada, sonra yukarıya doğru devam ediyor." dedi. Türkiye'de ise belediyecilik hizmetlerinin, insanların vefa duygusu, hamiyeti, gayreti ve hayır işleme duygusuyla geliştiğini vurgulayan Özhaseki, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bir müddet sonra vakıflar bu tür görevleri devralmış. İş adamlarımız, zenginlerimiz, parası olanlar, birçok belediye hizmetlerini vakıflar eliyle yürütmeye başlamışlar. Su getirme hizmeti, yol yapma hizmeti, hastalara bakma hizmeti, aşevi açma faaliyeti aklınıza gelebilecek birçok sosyal alanda vakıflar var. Ancak ne zaman ki fütuhat durmuş, gelir kısılmaya başlamış, vakıflar yavaş yavaş elini ayağını kazançtan yana çekmeye başlayınca işte o zaman şehremaneti gibi bir tesis ortaya konulmuş. İlk ciddi kanun 1900'lü yılların 30'larına denk gelir. 1580 sayılı kanun. Planlamalar yine geç. 1920'li, 30'lu, 40'lı yıllar... Bu geç planlamaya bir de 1950'lerde göçler eklenir. Yüzyıllar öncesinde Avrupa'da devam eden göçler, bizde 40'lar, 50'ler, 60'lar, 70'ler, 80'lere doğru devam eden bir süreç. Bu göçler karşısında bizim kadim şehirlerimiz ve kurduğumuz medeniyet ne yazık ki büyük bir tahribata uğruyor." Bu dönemde gecekondular ve varoşların ortaya çıktığını, buna karşılık hiçbir hazırlık yapamadıklarını vurgulayan Bakan Özhaseki, bunun bilgisizlik, teknik eleman bulunmayışı, sosyolojiyi iyi okuyamama ve ideolojiden kaynaklandığını ifade etti. Özhaseki, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kimi belediye başkanı arkadaşımız, geçmişteki büyüklerimiz diyelim, artık çoğu rahmetlik oldular, kimsenin ismini anarak burada rahatsız etmek istemem, 'Bunları yıkalım.' demişler zabıtalarla evlerini yıkamaya çalışmışlar. Kimisi gelmiş, ideolojik bir tavır içinde, 'Durun.' demiş, 'Rahat olun, şuralar Hazine, şuralar da vakıf, buraya yapabilirsiniz. Bizim arka bahçe olacak bunlar, yarın bir gün bize oy verecekler, eyleme giderken yanımızda olacaklar.' Böyle bir tavırla ne yazık ki büyük şehirlerimizin etrafını çepeçevre sarmışız. Çıkan manzara, 2000'li yıllara doğru geldiğimizde, kimliksiz şehirlere sahip olmuşuz, sağlıksız şehirlere sahip olmuşuz. İşte bunları yeniden, baştan sona elden geçirip yeni bir kimlik ve yeni bir ruhla ortaya çıkabilmek de gerçekten kolay değil. Bir terzi kumaşı almış mahvetmiş, kesmiş, bir şeyler etmiş sonra ustaları gelmiş veya az çok işi bilenleri gelmiş onu düzeltmeye çalışıyor. Öyle zor ki, hakikaten çok zor." Bakan Özhaseki, ümitsizliğe kapılmadıklarını, bütün şehircilik sorunları için formülleri bulunduğunu ifade ederek, geleceğe aydınlık baktıklarını dile getirdi.

"Tarihi eserlerimiz, değerlerimiz yavaş yavaş yok edilmiş"

Elde kalan tarihi eserleri "öksüz yavrular" diye nitelendiren Bakan Özhaseki, şehirlerde kümbetlerin, çeşmelerin, bedestenlerin sokakların arasında sıkışıp kaldığını ifade etti. Geçmişte Kayseri'ye Almanya'dan getirilen bir plancının, eski yapıları korumak için kent merkezini daha sert zeminlere doğru kaydırmalarını ve modern şehrin oraya taşınmasını önerdiğini anlatan Özhaseki, aynı plancının tarihi yapıların gelecekte turizme açılabileceğini söylediğini de aktardı. Plancının o dönemdeki kayıtlara giren "yalvarmalarına" rağmen o dönemdeki yöneticilerin bu teklifi kabul etmediğine değinen Özhaseki, "Böyle bir şehir planlaması üzerinde ve gelişen o hırslı kapitalizmin de sonuçlarıyla bizim tarihi eserlerimiz, değerlerimiz yavaş yavaş yok edilmiş. Bu kaderi benim kendi şehrim yaşadığı gibi Anadolu'da birçok şehir de yaşamış." dedi. Özhaseki, Beyoğlu'nda ise tarihi değerlere sahip çıkıldığını ve doğru bir mantıkla restorasyonların sürdüğünü ifade ederek, İstanbul'un Türkiye'nin yüzü, Beyoğlu'nun ise göz bebeği olduğunu dile getirdi. Beyoğlu Belediyesi'nin yürüttüğü çalışmaları "hayranlık hissi" içinde takip ettiğini dile getiren Özhaseki, emek verenlere teşekkür etti.

Editör: Haber Merkezi