GAZETECİLİK, ONURDUR ONUR..

Son yıllarda, fikir dünyasının gazetecilik kolu üzerinde yoğunlaşan siyasi ve idari baskılar, gözaltı ve tutuklamalar sırasında bir söylemgeliştirildi, slogan haline getirildi.

"Gazetecilik suç değildir..."

Hayır kardeşim, ne suçu Gazetecilik onurdur, şereftir.

Nasıl suç kavramı ile aynı çizgiye getirirsiniz.

Zamanın ses veren tek tanığıdır gazeteci.

Kolay mı sanıyorsunuz Gazeteciliği, Köşe Yazarlığını..

Hele hele, sistemin ve adamın adamı olmadan, ilkeler doğrultusunda yapıldığı zaman daha da zordur..

Üzmeyeceksen, uyarmayacaksan, doğruya davet etmeyeceksen, yapmayacaksın gazeteciliği zaten.

Zira, mesleğin evrenselleşmiş ilkeleri vardır.

Bu ilkelerin birinci maddesi ise ‘Haber kutsal, yorum hürdür’ diye başlar.

Yani gazetecinin yazdığı haber, habere konu olayı bütün yönleri ile doğru şekilde okuyucuya verilmesidir.

Çarpıtılmadan, oynanmadan..

Haber, bir yaşanmışlığın, yaşandığı şekliyle toplumla paylaşılmasıdır yani..

Yorum ise, yazarın bakış açısını olduğu kadar, kamu yararını, toplum çıkarını da savunabilmeli ki, anlamlı, uyarıcı olsun.

Yani haberin, yorumun yayınlandıktan sonra, arayan ilahlara, “Seni üzdüm mü patron” dememeli, haberinin ve yorumunun arkasında kaya gibi sağlam durmalı, durabilmelisin.

Kaygın ülken ve insanlık olmalı, kalemi eline aldığında.

Ayrıntıyı kaçırmamalı, tarihe not düşmek adına ara sıra gerilere giderek örnekler sunmalısın, tek muhatabın olması gereken okuyucuya, dinleyiciye..

Fiyaskoyu zafer, zaferi hezimet olarak göstermeye kalkıştığında inandırıcılığını, güvenilirliğini yitirir, sistem veya sistemlerin oyuncağı olursun.

Nereden mi çıktı bu tanım dersi.

Anlatalım efendim;

Son yıllarda güzelim Kayseri’nin her şeyi olmak için yola çıkanlar, kaleleri tek tek kaybetmeye başlayınca, yanlışlarına yanlış diyenlerin geçmişlerini, hayatlarını mercek altına almış, ‘Nasıl bir baskı kurarız da bu adamı sistemin parçası haline getiririz’ hesaplarına girişmişler.

Bu oluşumlar, yıllardır kapıkulu haline getirdikleri bazı kalemleri de, saldırı ve saldırılar için tahkim edip donatmışlar.

Bakın efendiler, eğer bir imam Yüce Kitabımızın emirleri doğrultusunda verirse vaazını, bir araç sürücüsü dünyada kabul görmüş trafik kurallarını, çalışırken harfiyyen uygularsa, bir gazeteci yazarken ve yorum yaparken tek kaygısı gazeteciliğin evrensel ilkeleri olursa, bir belediye başkanı geçmişin hesabını verememe kaygısı yaşamadan yapıyorsa görevini, istediğiniz kadar vekalet verdiklerinizi eğitip donatın.

Daima işini, işinin doğruları çerçevesinde yapanlar kazanır.

Zaten ondan türemiştir her meslekte, kullanışa elverişliler.

Ama unutmayın, onların tek kullanım ömürleri vardır.

Miadlarını geçirdiğiniz zaman, yan etkileri çoğalır, yani bağladığınız muslukların suyu kesildiğinde sizi ilk paçanızdan ısıracak olanlar yine onlardır.

Bu günlerde, ülke genelinde ve kentlerde bir hesaplaşma dönemi başladı.

Siyasi partilerde, özellikle iktidar ve yancısında, kamu kuruluşlarında dosya ve kayıt temizliği.

Çünkü görüyorlar ki, hiçbir iktidar baki değildir.

Ama bilmedikleri şey, bazı izler, bazı kayıtlar, bazı imzaların silinmezliğidir.

Yani geçmişinizde varsa bir kirlenmişlik, gelecekte bunun hesabını verirsiniz.

Zira Demokrasi kurumlar ve kurallar manzumesidir.

Denge ve denetleme, demokratik sistemlerin olmazsa olmazıdır.

Dengeyi sarstığınız an denetleme kaçınılmazdır.

İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerinde bir takım keyfiyetçi takımının kent halkına yaptıkları ve yaşattıkları nasıl bir bir ortaya çıkıyorsa, yarın Kayseri’de, yarın Konya’da, Yarın Erzurum’da, Antep’te de çıkacağından zerrece kuşkunuz olmasın.

O zaman bu kentte yıllarca ve keyfince at koşturanların arkasında saf tutan ve yazdıkları ile, yorumları ile at koşturanların izlerini temizlemeye çalışanlar da bir bir teşhir edilecek, yaptıklarının hesabını denetim kurullarına, yargıya ve hepsinden önemlisi halka vermek zorunda kalacaklardır.

Nasıl ki Lale Devri, nasıl ki Papatya Devri, nasıl ki Saray ve Sultan devri bitmez sananlar, tarih mahkemesinde hain ve hırsız olarak yaftalandı ise, son yıllarda kurulan adı konulmamış bu düzenin değirmenine su taşıyanlar da, bu düzeni yaratanlarla birlikte bir ömür üstünü örttükleri utancın, utançların ağır yükü altında ezilecek, çocuklarına onur yerine onursuzluk bırakacak ve Halk Mahkemesi olan vicdanlarda müebbetlik hale geleceklerdir.

Çocuklarına gösterişli hanlar, hamamlar bırakmakla övünen ‘çengiler’ bile “Hiçbir miras doğruluk kadar büyük değildir.” gerçeğini görecek, ama geç kalmışlığın yarattığı yıkımın enkazı haline geleceklerdir.

O nedenle;

Siz siz olun, yaptığınız işin saygınlığını, şahsi onurunuzu çıkarla takas etmeye kalkışmayın.

Zira, Tarih Mahkemesi’nin önündeki dosyalar, bizim yargı kurumlarının önündeki dosyalardan daha fazla.

O dosyaların kapağı açılmaya, ‘gel bakalım’ denilmeye başlandığında kopacak fırtınanın şiddetini bu günden düşünmek bile istemiyorum.

Yalana, iftiraya bulanmış bazı siyasilerin, yalan ve iftiranın kirli havuzunda debelenen bazı kalemlerin yaşadığı panik bundandır.

Ancaaaaak, ‘Gerçeklerin ortaya çıkmak gibi bir özellikleri vardır.’

Eninde, sonunda kim ne yaptı ise hesabını verecektir.

Buna biz ‘Adalet’ diyor ve tekrar haykırıyorum.

Gazetecilik, Evrensel Gazetecilik 'Suç' ile bir araya gelmez. Bir onurdur, şereftir.

Tamam demokrasisi sakatlanmış ülkelerde bedel de öder gazeteci.

Ama hırsızları teşhir ettiği için, namussuza namussuz dediği içindir bu bedel.