GERİ VERİN...

Hatırlıyor musunuz bilmiyorum, 20 yıl önce dediniz ki;

"Bize oy verin, yoksulluğu tarihe gömelim, huzuru getirelim. Yolsuzluğu ülke gündeminden çıkaralım. Yasakların hakim olduğu bir ülke yerine, Demokrasinin, özgürlüğün, kişi hak ve hürriyetlerinin, hukukun üstünlüğünün yeniden boy verdiği, çiçek açtığı bir ülkenin temellerini birlikte atalım. Bu sefer öyle sağlam bir bina yapalım ki, içerisinden huzursuzluğun, kavganın, nifak tohumlarının boy vermesi yerine, huzurun, sevginin, kardeşliğin, barışın, özgürlüğün seslerinin dünyaya yayıldığı bir ülke yaratalım."

Verdik yetkiyi, ama tam tersini yaptınız 20 yıllık zaman diliminde.

Siz emaneti istemeden önce ülkemde huzur vardı. Ara-sıra doğuda şehit veriyorduk belki ama, her karış ülke toprağı Şanlı Türk Askerinin kontrolü altındaydı.

Bırakın Cumhurbaşkanını, Başbakanı, Dışişleri Bakanını, Ordu Komutanımız çıkıp, "Bu konu bizim kırmızı çizgimizdir" dediği zaman, muhatap ülkeler titrer, gereğini yerine getirirlerdi.

Tamam Merkez Bankamızda 100 milyar dolar yoktu belki, enflasyon yüksekti, ama huzur vardı, kardeşlik vardı, gelişmekte olan ülkeler düzeyinde düzenli bir büyüme vardı.

Kullandığımız Elektrik fiyatı kadar da hizmet bedeli ödemiyorduk.

Dünyada akaryakıt fiyatlarının dip yaptığı dönemlerde bile benzine-mazota kucak dolusu para ödemiyorduk.

Başta komşularımız olmak üzere, dünyanın her ülkesine mal satıyorduk.

Bir Avrupa Birliği üyesi, Çağdaş bir Ülke olma hayalimiz vardı ve bu hedefe oldukça yaklaşmıştık.

Başka ülkelerin işine burnumuzu sokmuyorduk mesela sizden önce.

Devletin belli kurumları kökü dışarıda bir tarikatın emrine verilip Türk Silahlı Kuvvetleri onursuzlaştırılmak istenince "Dur kardeşim ne oluyor" diyen, diyebilen bir ses çıkardı ortaya.

Yönetenlerimiz dün ak dediğine bir gün sonra kara demezdi.

Gazetelerimiz, televizyonlarımız özgürce yayınlarını yaparlardı. Çalışan gazeteciden çok işinden edilen gazeteci yoktu bu ülkede.

Birbirimize saygılıydık, birbirimizi seviyorduk. Ülkemizdeki acıyı olduğu kadar, dünyanın en ücra köşesindeki acıyı da içimizde hissederdik.

Ülkemin Milli takımında bir futbolcu gol attığı zaman onun Alevi mi, Sünni mi, Kürt mü olduğunu konuşmaz, 'kardeşim' diye omuzlarımıza alırdık.

Ülkem coğrafyasının bir bölümünde yaşayan insan topluluğunu dışlamaz, ‘Oyunuzun Allah Belasını versin’ denmezdi ama teröriste hep birlikte kararlılıkla tavır koyardık.

Bir şehit verdiğimizde 3 gün ülkece yas tutardık. Yayın kurumları ağırlaştırılmış yayın uygulamasına geçer, milletin hislerine tercüman olurdu.

Ve sonra siz geldiniz görev başına. İntikam hırsıyla belli kurumları hedef tahtasına oturttunuz.

Üniversiteleri, Askerimizi, Yargımızı düşman bellediniz. Kontrolünüz altına aldığınız kurumlara insan yok etme makinaları kurdunuz. Onurlu, haysiyetli, devletine bağlı, Anayasa ve Yasaların emretmediği hiç bir uygulamayı kabul etmeyen öğretim üyelerini, komutanları, yargı mensuplarını soruşturmalarla, tutuklamalarla ortadan kaldırdınız. Sürdünüz, soruşturma açtınız, yargılattınız.

Sizin döneminizde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin en tepesindeki adam, Silahlı Terör Örgütü kurmaktan ömür boyu hapis cezasına çaptırıldı. Hem de bir teröristin ifadeleri ile.

Dış Politikamızı tersyüz ettiniz.

Kardeş bildiğimiz Libya, Mısır, İran, Irak ve Suriye Halkı ile kanlı bıçaklı ettiniz bu milleti.

Şimdi ise yeniden irtibat kurmak için kapılarını çalıyorsunuz.

Sınırlarımız yol geçen hanı, güzel ülkem mülteci cenneti oldu sayenizde.

Hatay Belediye Başkanı, çok değil 10 yıla Suriyeli nüfusun Hatay’da çoğunluğu sağlayarak kendi belediye başkanını seçebileceklerine dikkat çekiyor.

Avrupa'nın, ABD'nin yayın organlarına mizahi malzeme oldunuz.

Dünyanın ciddi siyaset bilimcileri size dedi ki, "Tuttuğunuz yol yol değildir."

Ünlü 'Eyyyy' çıkışınızla onları korkutacağınızı sandınız. Bizden habersiz Ortadoğu'da kuş uçmaz dediniz, Süleyman Şah Türbesini gece yarısı kaçırıp sınırımıza getirdiniz. Bizden habersiz kuş uçmaz dediniz, uçaklarımız bile uçamaz hale geldi sayenizde.

Devletlerle ciddi pazarlıklar yapmak yerine, örgütlerle dış politika uygulamaya kalktınız.

Güzel ülkemde, düşman bellediğiniz kesimleri yok ederken görev verdiğiniz, altına zırhlı araç tahsis ettiğiniz savcıları, hakimleri, sizi soruşturmak istemeleri üzerine hain ilan ettiniz.

Anayasanın 'Basın Hürdür, Sansür edilemez' ilkesine rağmen gazetecileri ajan, terörist damgaları ile yaftaladınız. Sizin istediğiniz gibi yazmayan gazeteleri, konuşmayan Tv kanallarını kapattınız, adeta devletleştirdiniz.

"Anneler ağlamasın" masalı ile İmralı'daki Cani başına neredeyse sekreterya tahsis ettiniz. Odasını tefriş ettirdiniz, haberleşme kısıtını ortadan kaldırdınız. Neredeyse örgütüne her hafta mesaj gönderecek kadar etkilendirdiniz, yetkilendirdiniz.

Biz ise o günlerde bağırdık, sesimiz kısıldı. Dedik ki, "Tuttuğunuz el kirlidir, kanlıdır, yarın o kanlı elin tuttuğu silah size döner. Elinde silah olduğu sürece pazarlık masasına sakın oturmayın. Ama siz Çadır Mahkemeleri kurarak teröristleri aklattınız. Teröristbaşının Nevruz mesajını gazeteleriniz, televizyonlarınız canlı yayınladı.

Türkülerinde Türk Milletine, Türk Askerine küfür eden Sanatçı bozuntusu Şivan Perver'i bir kahraman edasıyla getirip el ele pozlar verdiniz.

Şimdi ise, yaptıklarınızın suçun, günahını ülkede .yeniden demokrasiyi inşa edeceklerini söyleyen Millet İttifakı Partilerine yüklemeye çalışıyorsunuz.

Gelinen noktada;

Ekonomi duvara tosladı.

Bu mazlum milleti sefalete açlığa sürüklediniz.

Devletin Merkez Bankası’nın kasalarında fareler cirit atıyor.

Cumhuriyetin kazanımı ne varsa sattınız.

Üretim yapan, katma değer üreten Atatürk ve Cumhuriyet eserlerine savaş açıp yok ettiniz.

Sizi eleştiren siyasetçileri, gazetecileri sokağa çıkamaz hale getirdiniz, çıkanları kent meydanlarında yere yatırıp tekmelettiniz.

Eğitim kurumlarını ‘Cehalet Üretim Merkezi’ yaptınız.

Üniversitelerden bilimi kovup hurafeyi hakim kıldınız.

Milletin sağlığını hiçe sayıp, Sağlık Bakanlığının kurumlarını sözde GAVS’ın kullanımına açtınız.

İşsizliği kurumsal hale getirdiniz.

Ekonomide aç insanlar topluluğu yarattınız.

Merkez Bankamız ilk kez eksi bakiye verir hale geldi, sayenizde.

Şimdi yüzünüz kızarmadan, içi boş, uygulanmayacağını bildiğimiz, ‘Demokrasi ve Ekonomi Paketleri’ açıyor, açıklıyorsunuz.

Ama kendi lüksünüzden, şaşaanızdan, görkemli hayatlarınızdan zerrece ödün vermediniz, vermiyorsunuz.

Tek amacınız ülke değil, koltuğunuz oldu. Onu korumak adına her yolu deniyorsunuz.

Önümüze koyduğunuz Seçim Kanunu da bu çabanın bir ürünüdür.

O nedenle diyorum ki, Eyyy bizi yönettiğini sananlar.

20 yıl önce emanet aldığınız Türkiye'mizi geri istiyoruz.

Hiç değilse o Türkiye'de Hukuk vardı, Adalet vardı, Barış vardı, Kardeşlik vardı, dost ülkeler, kardeş milletler vardı.

Hepsinden önemlisi de 'Can ve mal güvenliği vardı..'