İç savaş deprem kuşağı
İspanya, İtalya, Sırbistan, Yunanistan yani bütün Kuzey Akdeniz ülkelerinde iç savaş dehşeti yaşandı.
İspanya’da komünistlerle General Franco’nun sağcıları, İtalya’da komünistlerle faşistler, Yunanistan’da komünistlerle kralcılar ve cumhuriyetçiler çarpıştılar.
Kardeş kanı sel suları gibi aktı.
Sırbistan coğrafyasında II. Dünya Savaşı sonrasında Tito’nun komünistleri egemenliği sağlayıncaya kadar kan aktı.
Tito’nun ölümünden sonra kanla kurulan Sırbistan yakın tarihin en gaddar iç savaşları sonucu gene kanla dağıldı.
Büyük insanlık suçları işlendi.
Kuzey Akdeniz şeridinde “iç savaş” felaketinin yaşanmadığı tek ülke Türkiye’dir.
Diğer ülkelerin iç savaş dramları gözümüzün önündeki tarih derslerdir.
Milyonlarca insan canını vermiş, sakat kalmış, ailelerini yitirmişlerdir.
Bu yangının küllerinden ayrılıkçı kıvılcımların Türkiye üzerinde de uçuşması kaygı veriyor.
25 yılda 42 bin insanımızın yaşamını yitirdiği “düşük yoğunluklu savaş” yetmiyormuş gibi alanı genişleten, bütün yurda yayan, toplum içine ayrışımın zehirli tohumlarını atan bir şiddet tırmanışı başlatıldı.
Yaşadıklarımız ötesinde yaşayacaklarımız da kâbus gibi.
Bu kanlı oyunun senaryosunda son sayfalar “iç savaş” sahneleriyle oluşuyor.
Bu yurdun Türk ve Kürtlerini karşı karşıya getirecek ve halklar çatışması üretecek “karşıtlık”, “ötekileştirmek” psikolojisi hedefleniyor.
Oyunun kuralı, etiği yok.
Genç kızlar, çocuklar, lojman balkonunda oturan subay eşi, belediye otobüsündeki günahsız siviller öldürülüyor.
Sadece sınır karakollarında, üslerde değil, kentlerin caddelerinde, meydanlarında da ölüm kuşkusu yaşanıyor.
İnsanlar kökenleri nedeniyle “öteki” haline dönüşecekleri kaygısındalar.
Kıyımın “kırıma” uzanması için ulusun yerini “halklar” kavramına bırakması için provokatif eylemler seçiliyor.
YEŞİL HAT
87 yıllık cumhuriyet sürecinde Türkler ve Kürtler “farklı aidiyet” yaşatmadan insanlarımızı kaynaştırdı.
Son 25 yıla kadar böyle bir ayrışma ilişkilerde yoktu.
“Ötekileşme” zihniyeti de yoktu.
Ülkenin en önemli ve en yüksek noktalarına Kürt kökenli yurttaşlarımız getiriliyordu.
Cumhurbaşkanı, Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı, en büyük partilerde genel başkan oldular.
Milletvekili ve senatör seçildiler.
Sendika yönettiler.
Hâkim, savcı oldular.
Yabancı ülkelerde büyükelçi titriyle Türkiye’nin yararlarını savundular.
Üniversitelerde öğretim üyesi, dekan, rektör koltuklarında oturdular.
Hâlâ da öyle...
Ve kimsenin aklından onların kökeni geçmedi bile.
Bu yazdıklarımı bir de “yeşil hat” gerçeğiyle sürdüreyim.
Türkiye’de milyonlarca Kürt ve Türk ana babadan doğan kuşaklar var.
Onlar ne Kürt ve ne de Türk “ayrışım aidiyeti” hissederler.
Sadece bu ülkenin yurttaşlarıdır.
İki etnisitenin de güzellikleriyle, töreleriyle, müzikleriyle, damak lezzetleriyle harman olmuşlardır.
Bu da bir güvencedir.
Komşularımız ne İran, ne Irak, ne de Suriye’de böyle büyük bir zengin damar, yeşil hat vardır.
O kuşakları güvence olarak görüyorum.
Keşke onlar bir araya gelip meydanlarda buluşsalar ve “birlikte, barış ve demokrasi içinde yaşamanın” mesajını kulaklara haykırsalar.
MAYMUNCUK
Kitleleri ayrıştırmak için kullanılan “maymuncuk” şöyle tanımlanır.
Aynı toplum içinde başka etnisiteler, farklı ekonomik, sosyal ve kültürel düzeylerde olabilirler.
Ancak...
Daha aşağı basamaklarda olmalarına karşın “ötekileşmezler”, kendilerini başka aidiyette hissetmezler.
Yaşamalarını o koşullarda sürdürürler.
Onları “farklı aidiyet” çizgisine çekmek için “tehdit altında olduklarına” inandırmak gerekir.
Bu kuşku hatta korku, farklı olanları aynı aidiyet başlığı altında toplar.
Saflarını sıklaştırır.
Bunu yapan ise “lider”dir.
PKK kendisine dönük güvenlik güçlerinin uygulamalarını Kürt kökenli yurttaşlara tehdit olarak algılatmak stratejisini yürütüyor yıllardır.
PKK’yı “simge” göstererek aslında Kürtlere asimilasyon, kültür ve ceza dayatması olarak hissettirmek çabasındadır.
Elbette bu tezgâh Kürt yurttaşların çoğunluğuna işlemiyor ama büsbütün başarısız kaldığı da söylenemez.
Türkiye’yi yönetenlerin, STK’ların, medyanın, aydınların bu oyunu bozmaları gerekir.
Sorunun bel kemiği budur.
PKK’yı yalnızlaştırmak hedefli strateji, ortak aklın yoludur.