İNADINA YAZMAK

İNADINA YAZMAK. . .

Keyiftir aslında yazmak ve hele de okunmak.

Ama Türkçenin büyük ustası Attila İlhan’ın deyişiyle “an gelir” yük olur yazmak.

Fakat çare yoktur, yazılacaktır, yola çıkılmıştır bir kere ve bir tavır konmuştur dosta düşmana karşı hak bilinen yolda.

Ne zoru görünce hedeften dönmek yakışır adam olana ne de üç on paralık makamın kuyruğuna takılıp yoldan çıkmak.

İnadına koşmak ileriye ve inadına yazmak tüm dönmelerin, tüm döneklerin alnının çatına vururcasına.

Pir Sultan Abdal misali “Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan“ diye salmak avazı gökyüzüne ve tarihe emanet etmek.

Şaşmaz yargıçtır tarih ve yine Attila İlhan ifadesiyle “an gelir” herkes yargılanır tarih mahkemesinde, kaçarı göçeri, kurtuluşu yoktur o mahkemenin.

Susarak suça ortak olmak diye bir kavram vardır.

Zalimin zulmüne ses çıkarmayarak, haksızlığa, uğursuzluğa, adaletsizliğe, yalana, dolana, emanetin ehillere teslim edilmek yerine bendelere peşkeş çekilmesine sessiz kalarak suça iştirak etmek.

İslamın ifadesiyle “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan” olmak. “An gelir” dilsiz şeytanlar da yargılanır tarihin mahkemesinde. O andan kaçamaz kimse, şeytanlık para etmez o an geldiğinde.

Karşı çıkmak ve hesap sormak, herkesten çok, omuz verenlere borçtur. Farzdır desek maksadı aşmış olmaktan ve yanlış anlaşılmaktan korkarız ama omuzlarda borçtur.

Omuz verip makama taşımanın keyfini sürmek mi yoksa hesabını sormak mı?

Seçim konusu budur adam olana.

Seçmek haksa, kontrol etmek, hesap sormak ve karşı çıkmak da görevdir. “Bana ne, ben yapmadım” demek; insanları belki bu dünyanın yargısından kurtarır ama tarihin yargısından ve Mahkeme-i Kübra’daki ilahi hesaplaşmadan kurtarmaz.

Yazmak yük olsa da yazmaya devam etmektir köşe sahibi olmanın sorumluluğu.

En ufak bir tereddüt göstermeden ve yalpalamadan çıkılan ve hak bilinen yolda yürümek.

Onuru tüm cefasına bedeldir.

“An gelir” ölüm gelir, ömür biter;

Ama dik yaşamanın onuru yeter.