Aydın, "Bizler Anadolu Yapım Müteahhitleri Federasyonu Yönetim Kurulu olarak öncelikle 6 Şubat depreminde kaybettiğimiz canlarımız için milletimize ve yakınlarına başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. Allah bir daha ülkemize ve milletimize böyle acılar yaşatmasın.  Ülkemizde onlarca deprem oldu. Çok büyük acılar yaşadığımız Marmara depremi tedbirler alınmazsa daha büyük acıların bizleri beklediğini gösterdi ve yetersiz de olsa tedbirler aldık. Ancak 6 Şubat’ta Kahramanmaraş’ta art arda yaşadığımız depremlerle elimizdeki yapı yönetmeliğinin yetersizliğini ve bu acıların yaşanmasının kaçınılmaz olduğunu üzülerek gördük. İNSANI DEPREM DEĞİL YAPI ÖLDÜRÜR BU DOĞRUDUR. Müteahhitler de bu yapılardan sorumludur. İşini dürüstçe yapan müteahhitler olduğu gibi yapmayanlar da vardır. İşte işini iyi takip etmeyen ve dürüst çalışmayan müteahhitler bu yıkımdan ve giden canlarımızdan sorumludur, Yaşananların hesabını vermelidir ve verecektir. Hepimizin malumu Müteahhitlik 2020 öncesi herkesin yaptığı bir meslek olmuştu. Ülkemizde müteahhitliğin sınıflandırılmasından önce sayımız akıl almaz bir şekilde 450.000 gibi bir sayıya ulaşmıştı. Bunun yanı sıra köylerde, kasabalarda hatta şehrimizin etrafındaki yapıların birçoğunun müteahhidi bile yok. Plansız, projesiz imece usulü yapılmış binalarla dolu. 1999’da yaşadığımız Marmara depreminde plansız projesiz yapıların ve o tarihte yürürlükte olan yetersiz yönetmelikle yapılan konutların  yıkılmasının ana nedenlerinden biri de zemindir. İNSANI SADECE YAPI DEĞİL YAPININ BULUNDUĞU ZEMİN DE ÖLDÜRÜR.   Fay hattı bulunan bir bölgede konutlar için Zemin seçimi yapılırken bilim insanlarının uyarılarını dikkate almak hayati önem taşımaktadır.    
1999 Marmara depreminden hemen sonra dönemin Bayındırlık Bakanlığı bu yaşanan depremden dersler alarak; 
       A) Yapı Yönetmeliğini değiştirdi,     
       B) Zemin Etüdü şartı koydu,  
       C) En önemlisi de Yapı denetimini getirdi. 
Bunlara uygun olarak da yapı teknolojisini değiştirerek, hazır beton ve NEVRÜLLÜ demir dahil birçok malzemenin laboratuvar ortamında test ve kontrol edilmesini istedi. Bu değişiklikler sonucu 2000 yılı sonrası daha sağlıklı bir yapı stoku oluşturuldu. Yine Müteahhitlerimizin yaptığı, Çevre ve Şehircilik İklim Değişikliği Bakanı Sayın Murat Kurum’un da dikkat çektiği tünel kalıp teknolojisi ile inşaa edilen TOKİ konutları ağır hasar alan oldu fakat yıkılmadı. 2000 yılı sonrası çıkarılan yönetmeliklere uygun yapılan konutların sadece %1.44’ü yıkıldı. Bizler  gönüllü kurulmuş meslek örgütleri olarak diyoruz ki; yıkılan binaları yapan müteahhitler, o binaların o zeminlerde yüksek katlı olarak yapılmasına müsaade edenler ve o inşaatları denetleyenler Türk yargısı önünde hesap vereceklerdir. Suç varsa suçlu çekmelidir. Müteahhitler de dahil suçlu olan cezasını çekmelidir. Ancak TOKİ konutlarını 2000 yılı sonrası yapılan ve yıkılmayan %98.5 binayı yapan özet ile işini yasalara uygun şekilde dürüstçe icra eden müteahhitlerimizi suçlu ilan etmemeliyiz.  Bizler 'İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın' diyen yurtsever meslek sahipleriyiz. Zira şu anda yıkılan konutların sahiplerine yapılacak yeni konutları da yapacak yine müteahhitlerdir. Bir meslek grubunun tamamını suçlu ilan edersek yarın inşaat  yapacak müteahhiti de bulamayız. Elbetteki yıkılan konutlarda sorumluluğu olan müteahhitleri bizler değil bu ülkede hiç kimse savunmamalıdır. Nevarki hukukta suçun şahsiliği ilkesi mevcuttur varsa suçun da şahsiliği vardır. Türk yargısı hiç şüphesiz suçluların cezasını vereceklerdir. Kamuoyumuz şunu çok iyi bilmelidir; bu can kaybından, yıkılan yapıların müteahhitinden tutun yapıldığı tarihlerde geçerli olan yapı yönetmeliğini düzenleyenlerden, şehrin imarını planlayan, kat yüksekliğini ve yoğunluğunu veren bu yıkılan yapıları denetleyen dahil herkes sorumludur. 
 Anadolu Yapım Müteahhitleri Federasyonu olarak yetkililere ve kamuoyuna çağrımızdır. Müteahhitlerin kendi içindeki çürükleri temizlemesi için bir müteahhitlik meslek yasası yok, Müteahhitlik meslek Odası yok, hatta bizlerin bu mesleğin gelişmesi ve daha iyi hizmet vermesi için kurduğumuz Dernek, Birlik, Federasyon ve Konfederasyonumuza en azından “Kamu Yararına” çalışan gönüllü kuruluşlar statüsü şu ana kadar verilmedi. Yaşanan depremlerle müteahhitlik mesleğinin ne kadar önemi ve kontrol edilebilir olmasının gerekliliği anlaşılmıştır. Hiç değil ise bu nedenlerle gönüllü kuruluşlarla işbirliği yapılmalıdır. Yerel ve Genel yöneticiler sahada çalışan tüm müteahhit ve çalışanlarını bir eğitime tabi tutmalı ve bu mesleği yalnızca hakkedenler yapmalıdır. Bu taleplerimizi amasız, fakatsız kabul etmeyenlerin de depremde kaybettiğimiz canlardan sorumlu olacaklarını bilmelerini istiyoruz. Sonuç olarak bu deprem bizleri, ilgili tüm tarafları bir araya getirip işbirliği yaparak, çözümler üreterek, bu ülkenin insanlarına daha iyi sağlam konutları nasıl yaparıza zorluyor. Bunun için de önerimiz bu mesleğin kontrolü amacıyla yetki ve sorumluluk sahibi mekanizmaların kurulmasıdır. Tüm siyasi partiler bir araya gelerek, deprem konusunda çözüm üretmeliler. Türkiye’yi yöneten iradenin şehirlerimizdeki müdürlükleri, her şehrin seçimle işbaşına getirdiği Yerel Yöneticileri, şehirlerimizde önceden var olan fakat pasif duruma getirilen, Dünyanın gelişmiş ülkelerinde en etkili platformlarda yer alan Kent Konseyleri ile birlikte toplanmalıdır. Bu konseyler o şehrin yapı sektöründe söz sahibi olmalıdır. Genel idareden, Yerel idaresine, meslek odalarından mahalle muhtarlıklarına kadar olabildiğince katılım sağlayarak o şehrin insanları ile  ortak kararlar alınmalıdır. 6 Şubat depremi bizlere, hepiniz sorumlusunuz ve tedbirlerinizi alın diye adeta haykırdı. Yeni bir yapılandırmaya acil ihtiyaç vardır. Sorun varsa elbet çözüm de vardır. Bu ülke insanlarının can güvenliğini sağlayamazsak, Ülkemizi bu coğrafyada kalkınmış ve gelişmiş bir ülke yapamayız. Bizler onun için de İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN diyoruz." dedi.