Kedi gözleri


* * *
Sabahın ilk kahvesiyle birlikte, yeni bir güne dil çıkaran serserimtırak bir dalgacılıkla; ülkemizde asla günlerin kısalıp, gecelerin uzayamayacağı iddiasıyla başlasak:

Günler asla kısalmaz yiğitler ülkesinde;
Asker doğmuş bir millet, teslim olmaz geceye.
Tutsaktır güneş hatta, kellerin takkesinde,
Aklı ermez kimsenin bu garip bilmeceye.
* * *
Böylesi bir manzume, marş olarak bestelense ve hep bir ağızdan sık sık söylense; engelleye bilir mi günlerin kısalmaya başlamasıyla, gecelerin uzamaya başlamasını?
* * *
Bilmiyorum şimdi de var mı; vaktiyle ev hanımlarının “kabul günleri” vardı.
Kim kime “kabul günü”nde gelmişse; onun da “kabul gününe” mutlaka gidilirdi.
* * *
Bendeniz de küçükken, annemin yanında giderdim “kabul günlerine” ve müthiş canım sıkılırdı.
* * *
Rahmetli annem ise; bir felaketi anlatırcasına, sürekli o günlerde neler yaşadığını anlatırdı ve lafa:
- Sus sus, biliyor musun başıma neler geldi, diye başlardı.
* * *
Susun susun, biliyor musunuz bendenizin de başına neler geldi?
Cihangir’de 5’inci katında oturduğumuz apartmanın asansörü bozuldu.
* * *
Dar, dik ve karanlıkça 66 basamak merdiveni inmek, kolay mı?
Kapıcı dostum Mahmut da, gündüzleri bir noterin yanında çalışmakta ve cep telefonunun numarası yok bizde.
* * *
Dükkânları altımızda bulunan, Zeki-İrfan manav kardeşlere telefon ederek bulduk kapıcı dostum Mahmut’un cep telefonunu. O da koşup geldi, asansörü çalıştırdı da; nihayet öyle inebildik aşağıya.
* * *
Durun durun daha bitmedi.
Nişantaşı’nda, Reasürans Pasajı’nın önünden karşıya geçmek isterken de; müşterisini indirmekte olduğunu fark etmediğim, durmuş bir taksinin önünden geçerken, taksi hareket etti.
Şoför de bendenizi görmemişti.
Neyse ki önden 2’nci çamurluğun önündeydim ve kıl payı kurtuldum çiğnenmekten.
* * *
Bir yanda ülkenin durumu; bir yanda da -tıpkı sizler gibi- bendenizin durumu...
* * *
“Aile hekimliği” yeniden ihya edilmek isteniyor.
İstanbul’a ise her saat başı 3 aile daha ekleniyor.
* * *
Konuyu tartışmaya başlarsak; bir çözüm bulunabilir mi?
Yoksa:
- Ben öyle düşünmüyorum...
- Ben ise çok daha başka düşünüyorum...
Diye, sonu gelmez tartışmalar mı yaygınlaşır; “Kürt sorunu”nda olduğu gibi...
* * *
Dünkü Milliyet’in ilk sayfasında:
“HER SAĞANAKTA AYNI MANZARA”
Başlığıyla, sular seller içinde kalmış arabaları gösteren bir fotoğraf vardı.
* * *
Fotoğrafın alt yazısı da; vaktiyle “Öğün, çalış, güven” enjeksiyonu yapılmış Türkiye’nin, MR’dan alınan son görüntüsü gibiydi:
“MARMARA ve Ege bölgelerinde önceki geceden itibaren etkili olan sağanak yağış hayatı felce uğrattı. İstanbul, İzmir ve Manisa’da bazı binaların giriş ve bodrum katlarını su bastı. Maslak’ta metro istasyonu sular altında kalınca metro 40 dakika çalışamadı. Köprü altlarında biriken sular ve yerinden fırlayan rögar kapakları yüzünden ulaşım aksarken sahil yolu göle döndü.”
* * *
Acaba 4’üncü Murat döneminde durum nasıldı, Enver Paşa döneminde nasıldı?
* * *
Böyle durumlarda, “halkın moralini bozmama” gerekçesiyle, iç cephelerde saklı duran formüller de şöyledir:
- Bu tür doğa afetleri, başka ülkelerde de oluyor...
- ...
- Halkımızın gücü, her sorunun üstesinden gelmeye kadirdir.
- ...
- Gereken önlemler hızla alınmakta...
* * *
Daha da ötesi; sığınıveririz bu kez de, mistik bir hamasete:

Sağanakla su baskını, vız gelir Müslüman’a;
Tanrı’nın işlerine, asla karışma olmaz.
Sen duanı ede dur, secde et imanına,
İmanlı bir insanın, hayatı asla solmaz.
* * *
Siyasal parti sayısı boşuna mı geçti 62’yi de...
Vatana, millete, devlete hizmet; bir boyun borcu...
Ve sen de düşün; bakkala, kasaba olan borcu...
* * *
Geceleri araba farları vurdukça ışıklanan ve yol kıyılarının sınırlarıyla, dikkat edilmesi gereken yerleri gösteren “kedi gözleri” vardır.
* * *
Siyasetçiler ise, “kedi gözleri”nin yerlerini kendilerine göre boyuna değiştirdiklerinden; her birinin karanlıkta giden arabası, neyi ışıklandırdığını bilemeden; çarpar durur ötekininkine...
* * *
Bendenizin ise merakım; sevgili Şafak Barış’ın kedisi “Zibidi”nin, beni görür görmez kucağıma çıkıp, ön patisinden birini uzatarak göğsüme koyarken; yüzüme diktiği yuvarlak gözleriyle bendenizi nasıl gördüğü?
* * *
Acaba kediler, köpekler, kargalar, kumrular, atlar bizleri nasıl görüyorlar; bir gün saptanabilecek mi dersiniz?
* * *
Belki de böyle bir aşama, konjonktürü değiştirir ve bizler de gerçeğe daha uygun olarak görmeye başlarız kendimizi...