Gazeteci olmanın getirdiği bir özellik sanırım.

Salı ve Çarşamba günleri vaktim elverdiğince siyasi partilerin grup toplantılarında liderlerin konuşmalarına dikkat kesilir, verilmek istenen mesajların kelime aralarını okumaya gayret ederim.

Dün Kemal Kılıçdaroğlu, alışılmışın dışında bir grup toplantısı ve bir konuşma yaptı.

Normalde 45 dakika kürsüde kalan Kılıçdaroğlu 13 dakikalık bir konuşma yaptı, ama konuşması dakikalarca ayakta alkışlandı.

Konuşmanın özeti ise;

"Bütün yol arkadaşlarıma sesleniyorum. Size de bir çift lafım var. Ya bana katılın ya şimdi şu anda yolumdan çekilin, açık ve net söylüyorum" dan ibaretti.

Sayın Kılıçdaroğlu aslında kendi partisinin içerisindeki bazı yapılanmalara verdi mesajını.

Zira, ne zaman iki CHP’li yan yana gelse, başlarlar genel başkanı eleştirmeye.

Kimi Aleviliğinin zarar verdiğini, kimi sağ partilerden siyasileri partiye alıp CHP’nin ilkelerini ihlal ettiğinden, kimi ‘yumruğunu masaya sert şekilde vuramamasından’ yakınır.

Oysa CHP, Merhum İsmet İnönü ve Merhum Bülent Ecevit’ten sonra ilk kez Sayın Kılıçdaroğlu’nun çabaları ile mazlum ve sessiz milyonların umudu oldu.

Oysa CHP bana göre, genel merkezinde oluşturduğu etkin ve işinin ehli kadrolarla ilk kez iktidarın korkulu rüyası haline geldi.

Sanırım, tepeden yerele kadar bu tablo bazı CHP’lilerin huzurunu kaçırıyor.

O kadar fazla ki, CHP içerisinde lafa gelince mangalda kül bırakmayan, çalışmaya gelince Cumhuriyet Meydanındaki bir etkinlik veya çelenk merasimine katılmaya bile erinen.

Onlar, klasik CHP’yi arıyor ve özlüyorlar.

Onlar, Savcı Sayan gibi tiplerin genel merkez yöneticisi oldukları dönemleri istiyorlar.

Onlar, Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Erdoğan gibilerinin önündeki yasal engelleri kaldıran tiplerin, modellerin genel başkan ve genel merkez yöneticisi oldukları günleri arıyorlar.

Onlar, akşam rakı masasında ‘Ne olacak bu ülkenin, bu milletin hali’ci tembeller sürüsü aslında.

Bu gün Türkiye’nin, Milletin umudu haline gelmiş 6 siyasi parti yapılanması var.

Bu yapılanmanın mimarıdır, mühendisidir Kemal Kılıçdaroğlu.

Elimizden kayıp giden demokrasi için, adalet için, eğitim için, sağlık için, sosyal adalet için çalışıyor bu 6 partinin lideri.

Ama bazı ‘Aslan Sosyal Demokratlar’ın dilinde “CHP, Sosyal Demokrasi çizgisinin dışına çıktı” masalı.

Sanırım Sayın Kılıçdaroğlu’nun isyanına neden olan da bu tablo.

Ya da, “Filan Cumhurbaşkanı adayı gösterilirse oy vermem, Recep Tayyip Erdoğan’a veririm”ciler sürüsü.

CHP klasik siyasi partiler gibi değildir, tamam.

Her zaman parti içi mücadele olur, yapılır tamam.

Ama kardeşim, ülkenin uçuruma sürüklendiği bir dönemde, yeri midir, zamanı mıdır, ucuz siyaset mühendisliği yapmanın.

Sırası mıdır, partinin milletin umudu haline geldiği bir dönemde sırtüstü yatmanın.

Sırası mıdır, CHP’ye en çok zarar veren tiplerin, para aşkına milletvekili listesinde, yerel yönetimlerin listesinde yer bulmasına katkı koymanın.

Sırası mıdır, ucuz delege oyunları ile geçmişin ‘Delege ağalığı’ müessesini yaşatmaya çalışmanın.

Şöyle bir düşünün, Kayseri’de on seçimlerdeki milletvekili aday adayı bolluğunu ve aday listesini. Bırakın aday adaylarını, aday edilenlerin kaç tanesi seçimden sonra partiye gelip çalışmalara katıldı.

Ben söyleyeyim, hiç biri.

Sanırım Kemal Kılıçdaroğlu’nu bu hesaplar, bu yapılar oldukça kızdırmış olacak ki, en kısa grup toplantısını yaptı ve “Ya bana katılın ya şimdi şu anda yolumdan çekilin, açık ve net söylüyorum, haydi eyvallah” diyerek kürsüden indi.

Bu mesajdan sonra CHP’de hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

En ücra ilçenin yöneticisinden genel merkez yöneticisine kadar her CHP Yöneticisi, beyninde demokrasi, gönlünde ‘Kuruluş ve Kurtuluş’un reçetesi olan her insana elini uzatmak ve partinin saflarına katılmasını sağlaması gerekir.

Son sözüm ise, yeri geldiğinde ‘Yetmez ama evet’ yeri geldiğinde, ‘İkinci Cumhuriyet’ yeri geldiğinde ‘Halkların kardeşliğinden’ dem vurarak bende varım mesajı veren, ama bunu yaparken bile, mensup oldukları 68 kuşağını, 78 kuşağını kirleten ‘Salon Sosyalistlerine..’

Kardeşim ülke elden gidiyor. İnsanlar açlık ile sadaka arasında tercih noktasına geldi, ama sen hala Das Kapital’den ezberlediğin alıntılarla dünyayı kurtaracağını sanıyorsun.

Bu ülke için, bu yaşananlar için yüreğinde zerrece acı olan herkesin ‘Yeniden Demokrasi’ diyen, hiç bir gizli ajandası olmayan, yapacaklarını bir takvime bağlayan, kirlenmiş siyaseti temizleyeceklerini taahhüt eden yapının çevresinde kenetlenmesi gerekir.

Aksi halde yakında, “Demokrasi” dediğin an, ajanlıktan ya da hükümeti devirmek için çalışmaktan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle kendini hakim huzurunda bulursun.

Gezi Davasına bir bak ve aklını başına topla.