Liderler sultası
Resimde BDP yok. Aslında BDP’nin iç işleyişi ‘otoriter’den öteye ‘totaliter’dir. Ama o partinin ‘Şef’ini parlamento resmine koymak doğru olmazdı elbette.
AKP, CHP, MHP fark etmiyor, partilerin mutlak hâkimi liderler. Milletvekillerini onlar belirler.
Bütün makamlara gelmenin birinci ölçüsü, lidere saygıdan öteye mutlak sadakattir.
Parti tüzüklerindeki değişiklikleri inceleyin... Her değişiklikte lider daha da güçlendirilmiştir.
Ankara’dan geç döndüğüm için TÜSİAD’ın tanıtım kokteyline katılamadım; Görüş‘ü kutluyorum, yayın hayatında başarılar diliyorum.
Niye hepsi böyle?
Bütün partilerimizin böyle olmasının kültürel ve siyasi sebepleri var.
Kültürel açıdan, henüz bireyleşmenin ve ‘kitle toplumu’nun yeterince teşekkül etmediği, ‘ataerkil’ değerlerin hâlâ güçlü olduğu bir toplumuz.
Yüce sultanlarımız, ardından Ebedi ve Milli şeflerimiz...
Sonra da ‘kral’ liderlerimiz...
Her milletin tarihinde ‘ataerkil’ bir uzun kültürel geçmişi vardır. Siyasi modernleşmenin bunu kırması gerekirdi. Bizim başaramadığımız bu!
Bakın, Ecevit’in 80 yaşındaki İnönü’yü devirmesinin dışında, liderini gönderip yenisini seçebilmiş bir partimiz yoktur!
Liderler sadece darbeyle, kapatmayla veya Çankaya’ya çıkarak mevkilerini bıraktılar; hiçbiri partisi içinde itirazla bile karşılaşmadı!
Darbelerle veya yargı kararlarıyla partilerin kapatılması yüzünden bizde partiler kurumlaşamadı, doğal gelişimini yapamadı. Onun için her yeni lider ‘kendi’ partisiyle ortaya çıktı veya ele aldığı partiyi kolayca ‘kendisinin partisi’ haline getirdi, partisinin ‘tek adam’ı oldu.
Partiler kapatılırsa
Rahmetli Menderes devrilmeseydi, asılmasaydı, partisi kapatılmasaydı, o parti şimdi kendi içinden en az beşinci liderini çıkarmış, parti oturmuş, kurumlaşmış olacaktı.
Aynı şey CHP için de geçerli.
Demokrat Parti’de Menderes’e itirazlar olur, hatta güvensizlik oyu verilirdi! AP’de kendi hükümetinin bütçesi reddedilirdi!
CHP’de İnönü eleştirilir, listesine karşı listeler çıkarılırdı!
Bugün bunlar hayal bile edilemez.
Eskiden “grup toplantıları”nda milletvekilleri serbestçe konuşur, eleştirir, öneride bulunurdu. Bugün grup toplantıları liderin nutuk attığı, milletvekillerinin alkış tuttuğu gösterilere dönmüştür.
Bilimsel bir gerçektir; siyaset bilimciler Weiner ve LaPalombara daha 1966’da yazmıştı: Modernleşme sürecindeki toplumlarda büyük ve güçlü kitle partileri (mesela DP ve CHP) süreklilik kazanamazsa iki şey olur: Kurumlaşmamış, kişisel karizmalar etrafında oluşmuş partiler... Ve daha kötüsü, büyük ve kurumlaşmış partilerin birleştirebileceği ‘çeşitli’ kitlelerin itikadi ve etnik partilere yönelmesi, yelpazenin ufalanması!
Weiner ve LaPalombara bunu “uluslaşma”nın önündeki en önemli tehlikelerden biri olarak anlatır. (Political Parties and Political Development, Princeton 1966, sf. 399-435)
Parti kapatmayı çözüm sanan askerlerle savcılar ve hâkimler, bu eserleriyle övünebilirler!
Yarın devam edeceğim.