MAHALLE BASKISI, ÖYLE Mİ?

MAHALLE BASKISI, ÖYLE Mİ?

Kara, Deniz ve Hava Harp Okulu birincileri, Mezunlara “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” diye bağırttıkları için meslekten ihraç edildiler.

Bu olay beni 90’lı yıllara götürdü.

Refah Partisi İstanbul, Ankara, Kayseri, Konya gibi illerde Belediye Başkanlıklarını kazanmış, Yüksek Askeri Şura’da ‘irticai’ faaliyetlerinden dolayı ihraç edilen subayların istihdam kapısı haline getirilmişti bu belediyeler.

Rütbeleri sökülen her asker, belediyelerin en iyi noktalarında işe yerleştiriliyordu.

Sadece işe yerleştirilmekle kalmıyor, dinci yapılar her gün feryat ediyordu;

“Bacımın başörtüsü” diye.

Hala günü, yeri ve zamanı geldiğinde, “Ben 28 Şubat mağduruyum” diye höykürenler çıkmıyor mu aralarından?

Olmayan Mahalle baskısını gerekçe olarak gösterenler, üniversite kapılarında, meydanlarda Yüce İslam Dininin üzerinde tepinerek yandaş topluyorlardı.

Biraz daha güçlenince yurtdışından da para akmaya başladı bu sözde mağdurlar hareketine.

Bir Deniz Feneri Süreci yaşandı hatırlarsanız.

Almanya’da asrın Yolsuzluk Davasıydı.

Markların, Guldenlerin, Liretlerin, Dolarların çuvallarla gelmeye başladığı ve bu dinci yapıların semirmenin ötesine geçtiği günler.

Mercimek Davası’nın ne olduğunu bilmiyorsanız, ya da İstanbul Noterinin yurtdışında bulunan birine verdiği Sahte belgelerden haberiniz yoksa, sizin için bunlar hala masum, dindarlardır!

Almanya’da düzenlenen Kaplancıların Organize ettiği, Türkiye Cumhuriyetinin Kafir ilan edildiği etkinliklerden de mi haberiniz yok?

Ardından Fetullah Gülen süreci başladı, Türkiye’de ve Dünyada.

CIA, Asala’dan sonra bulmuştu ülkenin parçalanmasına öncülük edecek sözde Dindarlar Topluluğunu.

Yaptıklarını, yaşattıklarını 500 sayfalık kitaba sığdıramadım.

Ama finali beceremedi, ABD destekli bu hain yapılanma.

Beceremedi ama ülkeyi böldü, parçaladı, devlet kurumlarını, yerleştirdiği hainler sürüsü tarafından harap etti.

Ülkenin kaynaklarını sömürdükçe semirdiler.

Düne kadar, “Mahalle baskısı var” edebiyatı yapanlar, şortlu kadınları, yan yana oturan kızlı erkekli gençleri taciz etmeye kadar vardırdılar işi.

İstanbul Sözleşmesini bir gecede ortadan kaldıracak kadar güçlüler artık iktidar üzerinde.

O kafa o kadar çok insanı zehirledi ki her sabah bir kaç kadın cinayetine uyanır hale geldik.

Hepsinden önemlisi, Yargımızı, Eğitimimizi, Sağlığımızı ve Ordumuzu tanınmaz hale getirdiler.

15 Temmuz’dan ders almayan bu iktidar, yeni yeni yapılanmaların önünü açtı.

Bu gün Ankara ve İstanbul gibi belediyelerde bu hain yapıların yemlerinin kesilmesinin intikamı alınmak isteniyor, belediyelere uygulanan baskı ile.

İşte Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Silah arkadaşlarının kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Ordusunda, “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” demenin Ordudan atılma gerekçesine dönüşmesinin nedeni budur.

En acısını da söyleyeyim mi.

Her harbiye Mezuniyet Töreninde, Gazi’nin öğrenci numarası 1283 dendiğinde yerinden fırlayıp “İçimizde” diye haykıran Harbiyelilerden oluşuyor, teğmenlere ceza veren Türk Silahlı Kuvvetleri Yüksek Disiplin Kurulu.

Bundan sonra ne mi olacak?

Başörtülü Bacım edebiyatı ile iktidara gelenlerin rütbelerini söküp ordudan attığı bu subaylar, önümüzdeki ilk seçimde muhtemelen CHP, Zafer Partisi ve İyi Partiden milletvekili seçilecek.

O olmazsa bile, CHP’li belediyeler bu gençlere sahip çıkıp kadrolarında yönetici olarak yer ve görev verecek.

Sadece o kadarla kalsa iyi, ilk iktidar değişiminde bu genç subaylar özlük hakları ve rütbeleri iade edilerek Türk Silahlı Kuvvetlerindeki görevlerine yeniden dönecekler.

Zira bir millet uyanıyor, bu millet uyanıyor.

Ondandır, Tarikat, Cemaat, Vakıf, Dernek görünümlülerin telaşı, kaygısı, Cumhuriyete, Laikliğe, Demokratik değerlere saldırmaları.

Koca bir ülkeyi harabeye çeviren, koca bir ülkeyi paramparça eden ve son 30 yıldır zehirli sarmaşık gibi ülkenin her yanını saranlar, hırsınız, intikam hesaplarınız, dış güçlerin kullanışlı aparatları haline gelişinizin hesabını vereceğiniz günler uzak değildir.