Silah sesi ve insan sesi
Açıklamada “PKK’ya eylemsizlik çağrısı yapılması” öngörülmüştü.
Ancak son gece Kandil’den gelen “asıl Ankara’ya çağrı yapın” mesajı ile taslak metin değişti.
“Operasyonlar dursun, PKK eylem yapmasın” diye özetlenebilecek bir ifade üretildi.
Pratiği olmayan bir formül...
Devlet dağına da, kentine de, ırmağına, denizine, hava sahasına tek egemendir.
Başka bir egemenlik iddiasının üzerine gitmek devletin görevi ve zorunluluğudur.
Aksi halde...
PKK dağda eli silahlı dolaşacak, devlet güçleri bunu görmezlikten gelecek!..
Olacak şey mi?
“Operasyon dursun, PKK eylem koymasın” formülü fizibilitesi “yok” hükmünde bir projedir.
Arkasında halk var
Ancak...
Açıklama taslağında sadece “PKK eylem koymasın” çağrısının öngörüldüğünü son gece PKK’nın tehdit gölgesi düşünce “operasyonlar dursun” ifadesinin eklendiğini herkes biliyor.
O nedenle açıklama taslağının ilk hali bölge halkının büyük çoğunluğunun nabız atışıdır.
PKK’nın şiddet tırmanışıyla bölge giderek gerilmekte, normalleşme süreci tersyüz olmakta, sosyal yaşamda kara delikler açılmakta, ekonomi inişe geçmekte... Halk bunu istemiyor. Halkın tüm kesimlerini yansıtan STK’lar işte bu nabız atışını, halkın tansiyonunu yansıtıyor.
Yani...
Arkasında yöre halkı var.
Hatta Türkiye insanı da var.
Şu son “STK’lar açıklaması” bile hangisinin arkasında yöre halkı ve Türkiye insanı var sorusunun şifrelerini kırmakta.
PKK’nın hiç mi tabanı yok?
Buna kimse “yok” cevabını veremez.
Kürtler arasındaki milisleri, kentlerdeki örgütleri, sempatizanları görmezlikten gelinemez.
Ama...
Çok büyük çoğunluk can güvenliği, huzur, aş ve iş, çocuğunu okutmak gibi önceliklerinin arkasında yer almakta.
O nedenle oluşacak kamuoyunu tetikleyen ve yaygınlaşmasına milat olacak STK’ların hareketini umut verici buluyorum.
Güneydoğu’da silah sesinden bıkanların, istedikleri insan sesidir bu.
SARIGÜL’ÜN SAĞDUYUSU
Mustafa Sarıgül’ün “Değişim Hareketi” her şeyiyle hazırdı.
Parti tüzüğü, amblemi, genel merkezi, il ve ilçe örgütleri... Harekete omuz veren ünlü ve güçlüler...
CHP’de kaptan köşküne Kemal Kılıçdaroğlu’nun çıkması üzerine Mustafa Sarıgül, frene bastı.
“Partileşmekten vazgeçme kararını” açıkladı.
Nedeni “CHP’de yeni genel başkanla yeni bir dönemin başlaması ve bu sürece omuz vermek gerektiği...”
Çok sağduyulu ve egoların şiş, ihtirasların yüksek olduğu siyaset evreninde pek örneği görülmeyen bir tavırdır bu.
Özellikle...
Uzun süredir orta solda ateş böcekleri gibi bir sürü tabela partisi varken onların çok üstünde bir oy tabanı olduğu kamuoyu araştırmalarıyla ortaya konan Sarıgül’ün partileşme hareketi ayrı bir anlam taşıyor.
Siyasette biraz isim yapanların “güdük olsun, benim olsun” kendini tatmin zihniyetiyle adı var cismi yok partiler kurduğu Türkiye için vurgulanması gereken bir örnek bu.
Sarıgül’ün Değişim Hareketi’nin daha partileşmeden kamuoyu araştırmalarına göre yüzde 5’in üzerinde taban oluşturduğu bir gerçektir.
Kartlar yeniden dağıtılmasaydı, yani, Kılıçdaroğlu CHP’nin başına geçmeseydi belki “Değişim Hareketi” yüzde 10 barajını aşabilirdi.
Sarıgül, “merkez ve merkez sol” seçmen tabanında “yeni bir yüz” arayışı olduğuna teşhis koymuştu.
Yanılmış değildi.
Ancak CHP’nin doruğunda değişim bu “yeni bir yüz” arayışına cevap getirdi.
Kılıçdaroğlu’nun kurultayda oyların tamamını alarak genel başkan seçilmesi, medyada estirdiği rüzgâr, halk yığınlarından gelen destek bunun kanıtıdır.
Mustafa Sarıgül bu yeni oy sandığı matematiğini iyi okumuştur.
Öte yandan sadece matematik değil sorumluluk da onu yönlendirmiş olmalı.
CHP’nin oy sandıklarında tırmanışına “bir bölem” olamazdı.
Yüzde 5-7 oy önümüzdeki seçimde “iktidar belirleyecektir.”
CHP Sarıgül’ün yuvasıdır.
Ona sırtını dönemezdi.
Elbette bu kararın özellikle kurulacak parti için yanında yer alanlara anlatılması kolay değil.
Ama...
Halk anlamakta.
Mustafa Sarıgül siyasette tecrübeli fakat henüz genç sayılabilecek bir politikacı.
Geleceği var.
Halkın anladığını CHP’nin de algılaması gerekir.