Sivil Asker Dengesi Ve Karargah Teorisi



Büyük çoğunluk askeri müdahalelerden rahatsız olmasına rağmen, askerler nasıl her 10 yılda bir sivil yönetimlere-devlete balans ayarı yapabilirler?

Askerler meydana inince siviller neden şapkasını (Demirel), takkesini (Erbakan) alır gider? Neden orduya, askere direnç gösteremez, başkaldıran komutanlara haddini bildiremez?



En zayıf, en yıpranmış dönemini yaşayan, ciddi itibar kaybına uğramış TSK karşısında, “cesur-yürekli devlet adamı” olarak sunulan Kasımpaşalı başbakan bile neden yandan yandan konuşur?

Sivil bürokrasi ve siyaset kurumu askeri bürokrasi karşısında neden etkisiz ve zayıf kalıyor?



Öncelikle sistem bu şekilde kurulmuş. Silahlı güçler, devleti ve sistemi vatandaştan, milletten korumak için yapılandırılmış. Başka devletlerden, güçlerden değil; milletten sisteme bir müdahale olması ihtimaline binaen stratejik ve silahlı kurumlar olağanüstü yetkilerle, imkanlarla donatılmış. Özellike 1960 darbesi sonrası hükümetler, sivil bürokrasi zayıflatılırken, TSK ve yandaşı kurumlar güçlendirilmiş, sistem demokratik değişimlere karşı tahkim edilmiştir.



Askeri bürokrasinin sivil bürokrasi karşısında güçlü ve etkili olmasının ana nedenlerinden birisi de güçlü karargahların ve kurmay kadroların olmasıdır. TSK’nın planlı, hedefli ve disiplinli çalışan karagahlara ve kurmaylara sahip olması askeri bürokrasiyi, sivil bürokrasinin ve hükümetlerin önüne geçirmekte, onlardan avantajlı hale getirmektedir.

Karagahı güçlü, uzmanları nitelikli, hedefleri belirgin kurumlar diğer kurumlara göre daha baskın, güçlü ve daha etkin olurlar. Biz buna “karargah teorisi” diyoruz



Sivil yönetimlerin fikir geliştiren, projeler üreten, beyin fırtınası yapan güçlü karargahları yoktur. Pekçok bakanlıkta ve kurumda “Stratejik” diye başlayan birimler var ise de, bunların içi boştur, nitelikli elemandan mahrumdur. Bu durumda Karargahı güçlü olmayan, yeterli uzmana ve nitelikli elemana sahip olmayan sivil yapı, devlet aygıtı üzerinde askere rağmen etkinlik sağlayamamaktadır. Oysa silahlı kuvvetlerin güçlü bir Genel Kurmay karargahı vardır. Bunun yanında her kuvvetin kurmaylardan oluşan ayrı ayrı karargahları vardır. Buralarda sadece askeri konularda değil, sivil hayatı da düzenleyen-etkileyen pek çok proje-plan hazırlanmakta ve uygulanmaktadır. Askeri karargahlarda dış politikadan iç siyasete, kamuoyunu yönlendirmeye kadar pek çok konuda beyin fırtınaları yapılmakta, eylem planları hazırlanmaktadır.



Askerin etkin ve baskın olmasında şüphesiz eğitimin de etkisi vardır. Türk milli eğitiminde militarizm kutsanmakta, vatanın sahibi, kurtarıcısı askerler olarak takdim edilmekte, siviller asker karşısında ezik, güçsüz yetiştirilmektedir. Asker kişiler ise “vatanın asıl sahibi, kurucusu” olarak yetiştirilmektedir. Eğitim-militarizm ilişkisi müstakil bir makale konusudur.

Karargah teorisine göre, taşra karargahları da önemlidir. Askerler taşrada da, özellikle terör bölgesinde yüksek profilde temsil edilirken, onlara tekabül eden sivil yetkililer (mülki amirler, hakim savcılar, emniyetçiler vb.) 30’unu doldurmamış, mesleğinin ilk yıllarında, askerlik dahi yapmamış gençlerden oluşmaktadır. Bu durumda daha nitelikli ve kalabalık kadrolara, kurmay personele sahip askerler baskın hale gelmektedirler. Hukuken öne çıksa dahi, fiilen sivil yetkililer yetersiz kalabilmekte; denge asker lehine bozulmaktadır. Bu noktada özellikle doğu-güneydoğuda askeri birliklerin olduğu, önemli ilçelere-merkezlere tecrübeli adli ve mülki erkanın gönderilmesi önem arzetmektedir. Sivil-asker rekabetinin yoğun yaşandığı terör bölgelerine atanan valilerde, başsavcılarda, ağır ceza reislerinde, emniyet müdürlerinde seçici olmak gerekmektedir. Basiretli-isabetli bir yönetim, tecrübe gerektiren, sürpriz olaylarla karşılaşılması muhtemel bu tür illere ilk atamayla bürokrat-memur gönderilmesi problemdir. Doğu illeri iş öğrenme, acemilik atma yeri olmaktadır. Üst düzey bürokratlar için Van, Diyarbakır, Erzurum gibi büyük illerden Karabük’e, Burdur’a, Aydın’a Zonguldak’a gelmek terfi olarak anlaşılmaktadır. Adliyede, mülkiyede, emniyette bürokratlar çoluk çocuğa dahi karışmadan terörün olduğu, vatandaşı kazanma zarureti olan yerlere gönderilmektedir. Oysa bu tür yerlerde askeri birimleri temsil edenler sivil erkandan daha tecrübeli olmaktadır. Bu durum sivil aleyhine bir tablo oluşturmaktadır.



Sivil bürokratların tayininde, adli, mülki erkanın atanmasında gidilecek yerin durumu, ihtiyaçlar ve oraya atanan bürokratın kabiliyet ve birikimi aranmamaktadır. “Bu bürokratın vasıfları buraya uyar mı?” diye bakılmamaktadır. Kendisine iyi bir dayı-bakan-destek bulanlar geçmişi kötü yönetimlerle malül olsa da, idareci olarak atanabilmektedir. Siyasetin bürokratik atamalara müdahalesi bürokrasideki yozlaşmanın temel nedenlerindendir. Mülki ve adli erkanda belirli sistem varsa da, il müdürlerinin, il bürokratlarının atanması o ilin siyasetçilerinin insiyatifindedir; akrabalık, kayırma, adamcılık çok yaygındır. Siyasi müdahaleye açık kurumlarda görev yapan bürokratlar kendilerini siyasetçi karşısında zayıf hissetmektedir. Siyasetin taşradaki ihalelerde, atamalarda çok etkin olması (dürüst) bürokratlarla yerel siyasetçilerin çatışmasına neden olmakta, yönetim zaafları ortaya çıkmaktadır. Bu durumda siyasi müdahaleden, kısır çatışmalardan uzak kalan askeri bürokrasi yıpranma-makta, ama vatandaşın siyasete ve sivil bürokrasiye inancı-güveni zedelenmektedir.



Eğer ülkede sivilin etkin olması ve bazı problemlerin çözülmesi isteniyorsa, memur atamalarında ve siyasetin bürokrasiye müdahalesinde daha itinalı olunmalıdır.

Askerlerin siviller üzerinde etkin ve baskın olmasının en önemli sebeplerinden birisi de herkese zorunlu askerlik hizmetidir. Türkiye’de zorunlu askerlik adeta sivillerin asker kişilere boyun eğdirildiği, herkesin TSK terbiyesinden geçirildiği bir sisteme dönüştürülmüş durumdadır. Hakim, savcı, kaymakam gibi askerin amiri olacak kimseler dahi, askerin hakimiyetini gösterecek şekilde askerliğe zorlanmakta, böylece psikolojik bir üstünlük kurulmaya çalışılmaktadır. Güvenlik hizmeti veren polislere uzun süre askerlik yaptırılması da aynı mantığın sonucudur.



Askerler aldıkları subay adaylarını kurumsal bir bilinç vererek, misyonlar yükleyerek eğitmektedirler. Oysa pek çok bakanlıkta kurumsallaşmış, kaliteli eğitim proğramları yoktur. Silahlı bürokrasiye verilen önem sivil bürokrasiye verilmemektedir. Eğitimleri geçiştirilmektedir. Özal’ın yolunu açtığı, sivil bürokratların yurt dışına (master vs.) gönderilmesi, niteliği artırma özgüven kazandırma adına önemlidir.

Karargahların güçlü tutulmaması, eğitimlerin zayıf olması, bir vizyon ve misyon verilmemesi sivil yönetimleri güçsüz kılmaktadır. TSK’nın merkezde ve yerelde karargahı, eleman profili güçlü olduğu halde, sivil bürokraside İçişleri, Adalet ve Maliye gibi bakanlıklar (kısmen) kurumsallaşabilmiştir. Bakanlıkların nitelikli, kurmay beyinlerden oluşan, planlı ve hedefli çalışan, süreklilik arzeden karargahları yoktur.



Genelkurmay başkanı çalışmalarını güçlü bir karargaha ve kurmay heyetine bina ederken, başbakan kurumsallaşmış, donanımlı, kurmay kafalardan oluşan ve süreklilik arzeden bir heyete-karargaha sahip değilidr. Hatta başbakanlık tüm kamu kurumları arasında karargahı ve eleman profili en zayıf olanıdır. Yine Özal, bu boşluğu doldurmak ve başbakanlığı güçlendirmek için Başbakanlık Teftiş Kurulunu, Başbakanlık Yüksek Denetleme kurulunu ve Başbakanlık Uzmanlığı ihdas etti ve buralara, kariyerli nitelikli insanlar aldı. Bu gün buralar ciddi boşluk doldurmasına rağmen, askeri bürokrasi ile yarışabilecek ve başbakanı komutanlar karşısında güçlü tutacak nitelikte ve sayıda değildir. Dahası bu hükümet belediyecilik menşeli “bürokrasi ve teftiş fobisi”nden dolayı Özal’ın kurduğu karargahı da zayıflatmıştır. Ayrıca başbakanın etrafında karışık ve karanlık işleri olan bir sürü “çakal” bulunmaktadır ve başbakan pek çok çalışmayı bunlara yaptırmaktadır.



Askeri bürokrasinin sivilllere karşı baskın ve güçlü olmasında sistemin kuruluş mantığı etkili ise de, sivillerin kurumsallaşmış yapılara, nitelikli kurmay personele ve güçlü karargahlara sahip olmaması önemlidir. Ülke üzerindeki Askeri vesayetin kaldırılabilmesi, ordunun tel örgü içine çekilmesi için, yasal bir kısım düzenlemeler yapma yanında, sivil kurumların kurmay zekalarla desteklenmiş, planlı ve hedefli çalışan karargahlara sahip kılınmasına ihtiyaç vardır.

* * *

Güçlü karagahlar güçlü, nitelikli, kurmay personelle kurulabilir. Son yıllarda kaliteli okulların mezunları ekonomik kriz ve tanınan bazı imkanlardan dolayı özel sektöre ve yurt dışına gitme yanında kamu bürokrasisine girmeye başladılar. Sivil bürokrasinin kurmay sınıfı diyeceğimiz kariyer meslekleri zeki, nitelikli, donanımlı gençler tercih eder oldu. Objektif yarışma sisteminin yerleşmiş olması, kayırmacılığın kısmen önünün alınması kariyer meslekleri nitelik olarak güçlendirdi. Ancak bazı aklı evvellerin “memurlar arasında adaleti sağlama” düşüncesiyle kariyer mesleklere nitelikli-donanımlı insanların yönelişinin önünü kesecek bir düzenleme hazırlığı içinde olduklarını duyuyorum.

Başbakanlık odaklı hazırlığı yapılan ve güya “uzmanlar arasındaki farkı kaldıracak” bu düzenlemenin iyi okullardan mezun kurmay zekaların kariyer mesleklere gitmesini engelleyeceğini ve uzun vadede sivil iradeyi-sivil bürokrasiyi zayıflatacağını düşünüyorum. Bunun hüsnüniyetle yapılmadığı kanaatindeyim. Subayların en zeki insanlardan seçildiği, askeri karagahların çok güçlü olduğu bir ülkede bakanlıklara, kariyer mesleklere nitelikli insanların yönelişini kesecek, kariyer mesleklerin cazibesini kaybettirecek düzenlemeler yaparsanız, sivil kurumlar ve kariyer meslekler niteliksiz insanlarla dolar. Askerler kendilerini bu ülkenin sahibi, patronu görmeye, devleti yönetmeye devam ederler.