Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun son dönemlerini, Osmanlı’nın son yıllarını incelediğinizde karşınıza bu iki imparatorluğun yok oluşunda rol alan aynı kirli yapılar çıkar.

Anadoluyu zehirli sarmaşık gibi saran ve Kur-an’da olmayan dini ritüelleri dinin esasları gibi pazarlayan, her türlü sapkınlığı kendilerine mübah gören, karanlıktan beslenen tekke ve zaviyeler.

Bu günkü adıyla Tarikat ve Cemaatler.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bu gerçeği bildiği için Cumhuriyetin ilk yıllarında, Hilafet Müessesi ile birlikte bu Tekke ve Zaviyeleri kapatmış, gelen eleştiriler üzerine de 1927 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde şu sözleri dile getirmiştir;

"Efendiler, biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil; bilakis, bu tip yapılar din ve devlet düşmanı olduğu, Selçuklu ve Osmanlı'yı bu yüzden batırdığı için yasakladık. Çok değil, yüz yıla kalmadan, eğer bu sözlerime dikkat etmezseniz göreceksiniz ki bazı kişiler bazı cemaatlerle bir araya gelerek bizlerin din düşmanı olduğunu öne sürecek, sizlerin oyunu alarak başa geçecek ama sıra devleti bölüşmeye geldiğinde birbirine düşeceklerdir. Ayrıca, unutmayın ki o gün geldiğinde her bir taraf diğerini dinsizlikle suçlamaktan geri kalmayacaktır."

Atatürk’ün işaret ettiği 100 yılın dolmasına 5 yıl var ve yaşananları izliyorsunuz.

Fetullah Gülen Hareketi bu iktidarın elinden tutması sonucu devlet kurumlarını ele geçirdi. Yargıdan Emniyete, bürokrasiden eğitime her alana el attı. Sıra paylaşım konusunda anlaşmazlığa gelince yaşandı 15 Temmuz.

Suriye Macerası başlayalı da güzel ülkemde bir şeyler oluyor,

Cübbeli diyor ki, “Türkiye’de 2 bin Selefi Dernek var. Bu dernekler silahlanıyor. “

Bakıldığın insanın endişeye düşmemesi imkansız.

Güzel ülkem yolgeçen hanına döndü.

Arapsanız, Türkiye sizin için cennet.

Vergisiz, algısız ticarethane açıyorsunuz.

Sınavsız çocuğunuzu okula sokuyorsunuz.

Üstüne üstlük devletin her türlü sosyal desteği yanınızda.

Son bir yıl içinde 18-30 yaş arası onbinlerce Afgan ülkemize geldi ve görünmez bir el onları bir yerlere yerleştirdi, adeta buharlaştılar.

Bu Cumhuriyet ve Laiklik düşmanı yapıların bir bölümü de iktidar erkinin desteğiyle, insani ve islami olmayan dayatmalarla ve cehalet silahını kullanarak üzerimize üzerimize gelmeye devam ediyor.

Fakirliği kutsayan, hayat pahalılığını bile Yüce Yaradana fatura eden bir Diyanet yapılanması ile karşı karşıyayız.

“Fiyatları belirleyen Allah’tır” garabeti bunun son örneğidir.

Demek ki biz Sayın Cumhurbaşkanının ikide bir gündeme getirdiği ‘Dış güçler’in günahını almışız.

Demek ki biz, Patates ve Soğan Deposu sahiplerinin günahına boşuna girmişiz.

Demek ki, Ankara’da İstanbul’da iktidar eliyle kurduğunuz ‘Ucuz Gıda’ satışı yapan kurumlarla fiyatlara müdahale ederken, Allahın işine burnunuzu sokmuşsunuz.

Demek ki, Gavurun 150 bine bindiği otomobili bize 800 bine reva gören Otomobil Firmaları ve iktidar eliyle alınan vergiler değil, Yüce Yaradan imiş!

Demek ki, İstanbulluya 250 gram Halk Ekmeği 2 liradan. Kayseriliye 200 gram Kent Ekmeği yedirmeyi reva gören de Haşa Yüce Yaradan'mış.

Yani diyeceğim, dostlar;

Siyaset, Tarikat ve Cehalet el ele vermiş, güzel ülkemi bir yerlere sürüklüyor.

Bu kirli yapıların, hedefleri olan büyük ihanet ve kirli amaçları için iftira atmaktan bile çekinmedikleri, ‘Yüce Yaradan’ Aziz Milletimize akıl ihsan etsin.