Biliyor musunuz özlüyorum, demokrasiyi gerçekten yaşayan toplumların rahatlığını..

Bizde, sadece adı olan demokrasi var ya işte o yönetim anlayışını..

Hani bizi yönetenler, "En geniş demokratik haklar" dedikçe bir düğme daha daralan özgürlükleri değil, insanların kendilerini ifade ettikleri, adayların her şeyi ekranlarda halkın huzurunda konuşabildiği, gazetelerin alabildiğine eleştiri yaptığı, yanlışın yanlış, doğrunun doğru olarak algılanmasına imkan veren demokrasiyi.

"Çalıyor, ama çalışıyor" yerine, "Çalışıyor ama çalmıyor" diye tanıtılan yönetenleri.

Tarafsız yayını temel ilke edinen televizyon kanallarını.

Başında Alo Fatih olmayan, doğruya doğru diyecek gazeteleri.

Yaymak ve yazmak yerine, yaymamak ve yazmama karşılığı aylık fatura kesen değil, özgür gazetecilik adına halkın çıkarlarını her türlü çıkarın üstünde tutan yayın kurumlarını.

"Ben de Kayseri’nin Alo Fatihiyim" dediğinde, bunu diyenin yüzüne tükürecek inançlı ve dürüst gazetecileri.

Öldüğünde, gazetecilik mesleğine yaptığı katkılar yerine banka hesabındaki milyonların konuşulmadığı, halk gibi yaşayıp halk gibi ölen gazetecileri.

'Gazetecilik Mesleğinin Evrensel doğruları, benim doğrularımdır' diye haykıran kalemleri.

Hiçbir şeyi halkından gizlemeyen yöneticileri.

Yüz kızartıcı suçlardan dokunulmazlığının kaldırılması için vekilliğinin bitmesi beklenen vekillerden arındırılmış, geçmişi karanlık olmayan milletvekillerinden kurulu Yüce Meclisi.

Talimat almadan, meclis kürsüsünde ülkesi ve milleti için yaşadığı kaygıları hiç kimseden çekinmeden dile getiren vekil profilini.

“Yasaların arkasından dolanıp kaçak İmam-Hatip’ler inşa ettim” yerine, “Eğitime katkısı olacağına inandığım için İmam-Hatip okullarının, fen liselerinin artırılması için mücadele ettim” diyecek, yasa delen değil, yasaları insanın mutluluğu için zorlayan belediye başkanlarını, milletvekillerini, bakanları.

Eğitim alanında dünyayla rekabet ediyoruz noktasına ülkemizi getirecek Milli Eğitim Bakanlarını.

'Bilimsel, laik ve özerk eğitim ile bu ülke kalkınır' diye feryat eden Rektörleri..

'Atatürk İlkeleri Türk Ordusu’nun olmazsa olmazlarıdır', diye haykıran komutanları..

Bağımsız ve Tarafsız Adalet için gerektiğinde kariyerini ortaya koyabilecek, saraydan direktif almayan hakim savcı profilini..

Bağımsız Türkiye diye vaveyla koparan siyasetçileri..

Üretim ekonomisi için kendini ortaya koyan, rant ekonomisinin ülkeyi batağa götürdüğünü gür bir sesle haykıran ekonomistleri.

Kütüphanelerin kapatılıp cezaevlerinin çoğaldığı Türkiye değil, kütüphanelerin arttığı, cezaevi sayılarının azaldığı bir Türkiye özlüyorum.

Türkiye’nin yönünün çağdaş dünya olması gerektiğini savunan, örgütlerle değil, devletlerle ticari ve siyasi pazarlıklar yapan hariciyeci profilini.

Sözde Şeyhlerin, derviş bozması tiplerin önünde diz çöküp el açan değil, özgür ibadet ortamının bulunduğu Camilerde, Allaha Kulluk görevi yapan ve Kur’an-ı Kerim’de olmayan doğmalara şüpheyle, eleştirel bakan aydın din adamı profilini.

Aracı kurumlarla köleleştirilen çalışma düzeni yerine, ILO Standartlarının hakim olduğu, fabrikalarında işçilerin demokrasi diye haykırdığı üretim yapısını..

Kamuya personel alınırken, ‘Hamili Kart’ı yırtıp atan ve ‘liyakat’i esas alan yönetici profilini..

Dedim ya.

Özledim demokrasiyi.

Özledim, rakibi olan lidere de, adaya da saygı gösteren, kürsüden küfretmeyen siyasetçiyi.

Kendisiyle kavgalı değil, önce kendisiyle, sonra toplumla, sonra da rakipleri ile barışık lider profilini.

Tahammül edemeyeceği düzeydeki eleştirileri bile olgunlukla cevaplandıracak, hırsızı kollamayan, hırsızı ortaya çıkaran savcıyı ve polisi yaptığına pişman etmeyen, sıfırlama talimatları vermeyen, "Eğer benim bir gün zengin olduğumu duyarsanız, biliniz ki hırsızlık yapmışımdır" dedikten sonra Karun kadar zengin olmayan, Bu ülkeyi ikiye bölmeyi aklından bile geçirmeyen, temelinden sarsılan demokratik realiteleri yeniden rayına oturtacak, dünyaya rezil olan dış politikamızı yeniden "Yurtta Barış, Cihanda Barış" ilkesi ile taçlandıracak liderleri, toplum öncülerini özledim..

Özledim ayıp değil ya, insanca yaşamanın önündeki tüm engellerin kaldırılacağı, hakça bir düzenin inşa edileceği, eğitim de nal toplamayan, hastanelerinde insanların saatlerce kuyruk beklemediği, yapılan mutluluk araştırmalarında dünyanın en mutlu toplumu kabul edilecek bir Türkiye’yi özledim.

Çok mu?

Siz özlemediniz mi?

Siz aramıyor musunuz?