Eğer bir aile reisi, babalık yapması gereken çocuklarının geleceğe dair umutlarını, cehaleti yüzünden hoyratça harcadı ve onları geleceği meçhul hale getirdi ise, babalık görevini yapamadı, çocuklarının yaşama sevincinin katili oldu demektir.

Eğer bir iktidar, birlik, kardeşlik, huzur, refah, liyakat, adalet, demokrasi, özgürlük, onurlu dış politika, üretim, istihdam vaatleri ile halkın desteğini aldı ve tamı tamına 22, hatta 25, hatta 30 yıla yıkan yerel 20 yılın üzerinde de genel iktidarı elinde tuttu ve vaat ettiklerinin hiç birini yapamadı ise, çeyrek asır sonrası ortaya çıkıp bir yüzyıl daha görev talep etmesi, tek kelimeyle ‘Siyasal yüzsüzlüktür..’

Örnek mi?

Ne diyor Sayın Cumhurbaşkanı, iktidarının 22 yılında;

“Yolsuzluğun, rüşvetin olmadığı Türkiye’yi biz hallederiz. Onun hazırlığı içindeyiz..”

Sormazlar mı, “Çeyrek asır yetmedi mi de, bir asrımızı daha yok etmek istiyorsunuz?” diye.

Son 20-25 yıla baktığımda, mevcut iktidar ne dedi de tersini yapmadı sorusuna cevap arıyorum, ben bulamadım, varsa sizin aklınızda bir tek konu, bana da anlatır mısınız?

Ülke Ekonomisinin amiral gemileri, kamu fabrikalarından başladılar satmaya.

Devlet kasaplık yapmaz dediniz..

Et ve Balık Kurumunu haraç-mezat sattınız.

Baktınız olmuyor.

Et ve Süt Kurumu diye, yeniden açmaya çalıştırdınız ve yüzünüze gözünüze bulaştırdınız..

Devlet terzilik yapmaz dediniz..

Kapısında Atatürk’ün, “Her fabrika bir kaledir” yazan tabelaları indirmek aşkına Sümerbank Dokuma Fabrikalarını kapattınız.

Sümerbank gibi devasa bir kurum kapanınca, ülkede pamuk üretimini de bitirdiniz.

Türkiye’nin enerji kaynakları Devletin elindeydi. Özel Sektöre peşkeş çektiniz. Oy aşkına eşkıyanın elektriği parasız kullanmasına göz yumdunuz, bedelini bizim sırtımıza yüklediniz. Artık elektriğimizin şartelinin, doğalgazımızın vanasının başında sizinkiler oturuyor ve canlarının estiği gibi ayarlıyorlar attıkları kazığın uzunluğunu.

Eğitim ve sağlık Anayasaya göre ücretsiz olarak sunulmaktaydı bu mazlum millete.

Önce hastaneleri açtırdınız yandaşlarınıza. İcat ettiğiniz şehir hastanelerine, her yıl o hastanenin yapım maliyeti kadar kira ödemeye başladınız. Onlar da dayattıkça dayattılar fiyatları, zamları.

Eğitim hakkımızı da bir avuç yandaşa, tosunlarınızın kurdukları vakıflara peşkeş çektiniz ve paralı, merdivenaltı eğitimi dayattınız çocuklarımıza.

Her vilayetin bir bölümünde Devlet Üretme Çiftlikleri vardı, çiftçiye bilinçli ziraati, bilinçli hayvan yetiştiriciliğini öğreten ve gösteren.

40’ar yıllığına peşkeş çektiniz yandaşlara, yanaşmalara .

Köylünün çocuğunu okuttuğu köy okulları vardı, her birinin içinde bir ışıktı öğretmen. Sadece okula gelen çocuklara değil, köyde yaşayan herkese bilgi, kültür aşılayan. X

Kapattınız bu okulları ve çocukları aşkına ailelerin kent varoşlarına akın etmesine zemin hazırladınız. Fen Liseleri, Anadolu Liselerimiz vardı, geleceğin mimarları olacak gençler yetiştiren. Yenilerini açmak yerine, tüm okulların tabelalarını Anadolu Lisesi yaptınız, eğitim kalitesini sıfırladınız. İnşa ettiğiniz yüzlerce İmam-Hatip Lisesi’nin hiç biri kapasitesi kadar öğrenci bulamıyor, bazılarını kapatmak zorunda kaldınız.

Sağlık ocakları vardı merkezi köylerde. Bir doktor, ebe, sağlık memuru görev yapardı. 3-4 köyün insanı en küçük sağlık sıkıntısında koşmazdı kent hastanelerine.

Kapattınız, şimdi en küçük sağlık sorunu için yurttaş telefonla randevu alıyor almasına da bazen 20-25 gün, bazen 8-9 ay beklemek zorunda kalıyor.

Demografik yapımızla oynadınız. En ücra köyleri mahalle yaptınız, şimdi dağ köylerindeki yurttaşlar imar kanununa tabi, ahırına ilave yapmak için bile proje isteniyor kendisinden. Suyu kentliyle neredeyse aynı fiyata içiyor.

Kasaba belediyelerini kapattınız, kasaba halkının birikimleri ile edinilen belediye mal ve araçlarına el koydunuz. Sıra hizmete gelince hatırlamadınız bile bu beldelerdeki yurttaşları.

Zeytinimize değer kazandıran Tariş, fındığımızın güvencesi Fiskobirlik, pancarın güvencesi Pankobirlik, çiftçinin kara gün dostu Tarım Kredi Kooperatifleri, tarımsal ürün yetiştiren çiftçinin ürünü sattığı Toprak Mahsülleri Ofisi gibi kurumların genetiği ile oynadınız, yandaşın, yanaşmanın cirit attığı yerler haline getirdiniz.

Karagün dostumuz Kızılayımızı bile ne hale getirdiğinizin farkında mısınız?

Yandaş oldukları için önlerini açtığınız 3 harflilere gıda ve temel ihtiyaç ürünlerimizin geleceğini emanet ettiniz, 10 biner, 15 biner şube açtılar ve pazarı ele geçirdiler, şimdi kafanız dank etti ve pahalı gıdanın sorumlusu olarak onları ilan ettiniz.

Kütüphaneleri kapattınız, cezaevleri açtınız.

Fabrika yapmak yerine, kamuya ait ne kadar fabrika varsa sattınız.

Ekonomi ve iktisat biliminde olmayan anlayışınız, kör inadınız yüzünden paramızı pul, bizi dolara kul ettiniz.

Muhalefetin, “Millet aç” söylemine, ‘Kuru ekmek buluyorlar ya’ alaycılığı ile yaklaştınız.

Milletin çocuklarını, kamu kurumlarına almamak için getirdiğiniz ‘Mülakat’ ucubesini belediyenin tuvalet temizleyicisine kadar genişlettiniz. Eskiden Fetö’nün ele geçirdiği kamu kurumlarını, yargıyı, emniyeti kendi elinizle farklı tarikatların yuvalandığı kuluçkalar haline getirdiniz.

Daha ikir yıl önce tonu 1500 lira olan gübrenin fiyatını 15-20 bin liralara kadar yükselttiniz. Mazotu, çiftçinin alamayacağı kadar zamlandırdınız. Artık Hindistan Fasulyesi, Kanada Mercimeği, Yunanistan Pirinci satılıyor marketlerimizde.

Daha düne kadar lira karşısında parası pul olan komşu ülkelere gidip alış-veriş yapardık. Şimdi o ülkelerin Bit Pazarı haline getirdiniz güzel ülkemi.

Bu toplumun, bu milletin en büyük sıkıntısı haline getirdiniz barınma sorununu.

Kiralar alım gücünün iki-üç katı. Konut fiyatları hayal gücünün bir tık ötesinde.

Daha da vahimi nedir biliyor musunuz?

Son 8 yıldır, güzelim ülkemde kişi başına düşen milli gelir geriye gidiyor, ya da yerinde sayıyor.

Son 8 yıldır cebimizdeki para pul ediliyor.

Son 8 yıldır, milletin yaşadıklarından bihaber yönetiyorsunuz bu güzelim ülkeyi.

Sanki kendinize kurduğunuz bir paralel evrenden bakıyorsunuz Türk Milleti'ne.

Uzatmaları oynuyorsunuz.

Uzlaşı, anlayış, seviye, demokrasi, insan hakları, fikir hürriyeti, ifade özgürlüğü gibi kavramları çıkardınız lügatınızdan.

Kaybettiklerimizi geri almak için yıllarca bekleyeceğimizi biliyoruz, ama hiç değilse sizin yerinize gelecek olanlar bize, har mezat sattığımız umutlarımızı geri verir diye umuyoruz.

O nedenle diyoruz ki;

“Artık yeter, getirin sandığı ve son sözümüzü söyleyelim. Erken filan değil, hemen seçim”