Dün öğleye kadar... Sevindirici bir şekilde düşen enflasyon oranlarından Anayasa değişikliği iptal davasına ilişkin raporun üyelere dağıtılmasına...
Ankara’da siyasetçilerin görüşüp görüşmeyeceği beklentilerinden sakız gibi uzayıp giden çöktü-çökmedi polemiklerine, tüm gelişmeleri izledim.
Dişe dokunur pek bir şey bulamadım.
Doğrusu bu mutedil günlük akış hoşuma da gitti, çünkü kendi gönlüme göre, daha ciddi ve önemli bir başka uzun gündem oluşturdum.
Baktım, alternatif yazı listem uzayıvermiş...
***
Alternatif yazı listemde post-modern dönemde Avrupa’da uç veren yeni siyasal sistemden hidroelektrik santrallerinin katlettiği doğaya kadar bir sürü konu var.
Müzakere sürecini göstermelik yaşadığımız için dönüp bakmadığımız AB yeni dönem Başkanı Belçika’nın altı aylık programına da dalıp gittim...
Kamuoyunda akil adamlar olarak bilinen Avrupa Birliği Düşünce Grubu üyesi Oxford Üniversitesi’nden Kalypso Nicolaidis’in, “Türkiye, Avrupa’nın viagrası olacak” dediği, katlayıp bir yana koyduğum habere de bu meyanda yeniden rastladım.
***
Nicolaidis, Avrupa’nın Türkiye’ye olan ihtiyacını, “AB’nin 30 sene içinde 100 milyon kadar göçmene ihtiyacı var. Bu anlamda Türkiye, Avrupa’nın viagrası olabilir. Akil adamların bir ödevi vardı, bu da yaşlı Avrupa’yı canlandırmaktı” sözleriyle anlatıyor...
“Avrupanın viagrası” lafı benim için değil...
“Kopenhag Kriterleri”nin eşiğini sağlayan reformların zaman geçirilmeden yapılması için kurduğumuz “Avrupa 2002 Hareketi” sırasında arkadaşlarımızın bir benzetmesiydi...
O sıralar bir yazı başlığı olarak da gözüme çarpmıştı...
***
Avrupa’nın viagrası...
AB’nin yaşlanan nüfusuna karşı, Türkiye’nin genç nüfusu... Ama acaba bu varsayım ileriye yönelik bir projeksiyon yapıldığında ne kadar doğru, ne kadar gerçekçi?
Doğurgan yaştaki kadın başına düşen ortalama çocuk sayısı önceleri gerçekten epeyce yüksekti.
Ancak hızlı kentleşme yanında kadınların yükselen eğitim düzeyleriyle farklılaşan yaşam algıları sayesinde son yıllarda bu oran yüzde ikiye düştü. Bunun altı bir oran, nüfusun kendini yenileme kabiliyetini kaybetmesi anlamına geliyor...
Nitekim önümüzdeki on yıllarda bu oranın da altına düşme riski söz konusu...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın her fırsatta “üç çocuk” diye tutturmasının altında da bu realite var.
***
Türkiye’de bu nüfus trendi yakın gelecekteki tahminleri de derinden sarsıyor...
Tahminimizden daha önce ve çabuk genç bir nüfus olmaktan uzaklaşacağız...
Bugün nüfusun yalnızca yüzde altısını oluşturan 65 yaş üzeri, otuz yıl içinde yüzde 16’lık bir orana ulaşacak...
Şu andaki 28 olan yaş ortalaması, 2040 yılında 37’ye çıkacak...
Kısacası ilelebet, her daim genç kalan bir nüfustan söz etmiyoruz...
Trend olarak yaşlanma eğrisine geçen bir süreç ağır basmaya başlayacak...
Fena da olmayabilir...
Çünkü...
Gençliğimiz biraz azalacak ama belki sağduyumuz ve olgunluğumuz biraz daha artacak...
***
AB süreci hızlıca reform yaparak ülkenin yeryüzü standartlarına eriştirilme süreci...
Ama ya Orta-Doğu’da güçlenmekten, ya genç nüfusumuzla viagra olmaktan söz ediyoruz da, şu son zamanlarda yerinde mıhlanmış duran reform süratinden ve gereğinden asla söz etmiyoruz...
Hâlbuki...
Ortalama ilkokul dörtten terk eğitimimiz ve yaşlanma trendine giren nüfus eğilimimizle yapılması gereken bu zafiyetleri çok çabuk gidermek...
Mesleksiz, dokuz milyon kayıt dışı çalışanı olan koca bir ülkeyiz...
Bunu gerçekleştirmek için de, asıl bizim bir değişim ve dönüşüm viagrasına ihtiyacımız var...
“AB reformları, AB reformları” diye tutturmamızın ve “AB İlerleme Raporu”nun bir yana atılmasına itiraz etmemizin nedeni de bundan aslında...