Sağlam,Şeker ihtiyacının daha çok ithal edilerek karşılandığı, küçük atölyelerde az sayıda üretimin yapıldığı 1925’lerde yabancı sermayeye ve ithalata bağımlı bir ekonomiden kurtulup kendi kendine yeten bir ülke olma hedefindeki Türkiye’de şeker üretimi o zamanların en önemli gündemiydi. Dönemin ana söylemi: Ekmeğimizi kendi unumuzdan yoğurmak, şekerimizi kendi pancarımızdan almak, bezimizi kendi pamuğumuzdan dokumak”tı. Bu fikir ile kurulan şeker fabrikaları bir fabrikadan daha ötesiydi. Çünkü “Türkiye'de şeker fabrikaları sadece şeker üretmez. Çevrelerinde kooperatifler örgütlenir, pancarın küspesi yem olur ve hayvancılık gelişir. Cumhuriyet, o fabrikalardan yola çıkarak tarımdan, kooperatife, hayvancılıktan bankacılığa kadar bir sistem kurmuştur. Türkşeker’in raporuna göre 2002/2003 pazarlama yılında Türkiye’nin toplam pancar şekeri üretiminin yüzde 74’ü Türkşeker tarafından üretilirken; bu oran toplam pancar üretimine paralel olarak son yıllarda yüzde 52’lere kadar gerilemiştir,dedi.  Sağlam,Bugün üretim ekonomisi adına ne varsa uluslararası kapitalist tekellerin emriyle bir bir yok ediliyor. Emperyalist sömürü ülkemizi teslim alıyor. Ülkenin ve halkın çıkarına olmayan şeker fabrikalarının satışı küresel kapitalist şirketlerin ve tekellerin çıkarına hizmet ediyor. Hükümet sürekli olarak bir yerlilik ve millilik vurgusu yapıyor ama üretim ekonomisine özelleştirme yoluyla son veriyor, ülkenin yerli üretimini kapitalist uluslararası şirketlerin hizmetine açıyor. Bu tabloda emperyalizm karşıtlığından ya da yerellikten söz etmek mümkün müdür? Tarımdaki özelleştirme süreci, açık bir peşkeş öyküsüdür. “Örneğin TEKEL İçki fabrikaları 290 milyon dolara özelleştirilmiş, satın alanlar bir yıl geçmeden portföyün yüzde 90’ının 800 milyon dolara satmışlar, birkaç yıl sonra da tesisler 2,1 milyar dolara el değiştirmiştir.

Tarımdaki özelleştirme süreci, aynı zamanda bir yabancılaştırma öyküsüdür. Örneğin TEKEL içki fabrikaları Amerikan Texas PasificCompany’den İngiliz Diego firmasına geçmiş, TEKEL sigara fabrikaları ise British AmaricanTobacco’nun olmuştur.  Tüm bunların bir sonucu olarak kamuya ait varlıklarımızın özel mülkiyete devirleri sonucunda ülke en basit gıda maddelerini dahi ithal etmek zorunda kaldı. Ülkenin üretim gücü yok edilirken bağımlılığı da arttı,dedi. Sağlam,Özelleştirme ile yerel ekonomi ve onunla birlikte fabrikaların bulunduğu kentlerde yaşam alt-üst olmaktadır. Bazı yerellerde bu fabrikalar en önemli geçim kaynakları, kentin ekonomik damarıdır. Fabrikaların olduğu yerde şeker pancarı, bir yandan şeker üretiminde kullanılırken bir yandan da besi hayvancılığı açısından çok değerli bir gıda olan yaprak, baş ve posası ile yem bitkisi olarak işe yarar. Bu açıdan fabrikalar bulunduğu yerin ekonomisi ile yapısal uyum içindedir. Fabrikalar kapandığında sadece fabrikalar kapanmayacak tarım ve hayvancılığa dayanan ekonomi de sekteye uğrayacaktır. Şeker pancarı tarımı neredeyse Türkiye’nin her tarafına yayılmıştır. Günümüzde şeker pancarı tarımı 65 il ve yaklaşık 8 bin yerleşim biriminde yapılıyor ve yaklaşık 350 bin çiftçi ailesi pancar tarımı ile uğraşıyor. Şeker pancarı tarımı, sözleşmeli bir tarım türü olduğu için bu işin tarımını yapan insanları köye bağlayarak ve ailenin neredeyse tüm bireylerine bir iş olanağı yaratıyor ve kentlere göçün önlenmesinde de önemli rol oynuyor. Bir de bunlara mevsimlik tarım işçilerini ve fabrikalarda geçici olarak çalışan işçileri kattığımızda özelleştirme ile birlikte kentlerdeki önemli bir istihdam ve geçim kaynağı yolu da kapatılmış olacaktır,dedi.

Sağlam,Şeker üretimi denilince akla gelen ilk şirket Kotalı nişasta bazlı şeker üretiminin yüzde 44’ünü elinde bulunduran Amerika merkezli dünyanın en büyük gıda firmalarından olan Türkiye’de siyasi iktidarın sağladığı imtiyazlarla pazarını genişleten Cargill. Cargill ise ısrarla nişasta bazlı şeker üretmek istiyor.

Çünkü amaç şeker üretip satmak değil pazara hakim olmak ve bunun tam anlamıyla gerçekleşmesindeki en büyük engel de şeker fabrikaları ve pancar üretimi.

2015/16 pazarlama yılı itibariyle dünyada şekerin %82`si kamıştan, %18`i pancardan üretilmiş olup, dünya şeker borsa fiyatlarını ticarete egemen olan düşük maliyetli kamış şekeri belirlemektedir. Kamış ve pancardan elde edilen şekerler arasında kalite bakımından farklılık bulunmamaktadır. Ancak kamışın pancara göre daha düşük maliyetle üretilmesi ve işleme maliyetlerinin düşüklüğü nedeniyle kamış şekerinin maliyeti pancar şekerine göre daha düşük olmaktadır.

Nişasta bazlı şekerlerin bilimsel zararlarından kaynaklı tüketim oranları AB’de ve dünyada düşerken Türkiye’de şirketin karı gözetilerek üretim sürekli arttırıldı. Pancardan üretilen şekere göre daha ucuz olan ve tatlandırıcılar başta olmak üzere, unlu mamuller, reçel, alkollü ve alkolsüz içeceklerde kullanılan nişasta bazlı şekerin kotası yüzde 10’dan yüzde 15’e kadar çıkarıldı. Avrupa Birliği ülkelerinde kişi başına düşen nişasta bazlı şeker tüketimi 1 kg iken bu oran Türkiye’de 6 kg’ı buldu.

Hükümet her yıl nişasta bazlı şeker kotalarını kademeli olarak arttırdı. 2017 verilerine göre, kotalı NBŞ üretiminin yüzde 90'ını elinde bulunduran Cargill'in kotası son 14 yılda ekstradan tam 1 milyon 370 bin ton artırıldı. Bu kota artışından dolayı devletin elindeki şeker fabrikaları büyük zarar etti. Aslında özelleştirmenin gerekçeleri ve koşulları bu kotalarla sağlanmaya çalışıldı. Bu kotalar istihdamı da derinden etkiledi. Küçük bir örnek bile durumu izah etmeye yeter. Türk Şeker’in raporuna göre 2011 yılında pancar eken çiftçi sayısı 118 bin 338 iken 2016 yılında 67bin 650’ye düşmüş.

Kamuoyunda gündeme gelen ve son olarak Cargill şirketine, “Şeker fabrikalarının özelleştirilme kararıyla bir ilişkimiz yok” açıklamasını yaptıran Cargill raporunda 2023 yılında, Türkiye'de nişasta bazlı şeker tüketimi bugüne göre 6 kat artarak 1 milyon 600 bin tona çıkacağı öngörülüyor. Bugün daha iyi anlaşılıyor ki; bu öngörünün gerçekleşmesi şeker fabrikalarının özelleştirilmesine bağlı!

Şekerpancarı aile için iş ve aş demektir. Buğdaydan 13, mısırdan 8, ayçiçeğinden 5 kat daha fazla istihdam sağlar. Sadece istihdam açısından değildir halka yararı; bir dekar şekerpancarı alanı, üç dekar çam ormanından daha fazla oksijen sağlar. Yaprak, baş ve posası besicilikte yem olarak değerlendirilir. Dekara 4 kg saf fosfat, 15 kg potas sağlar. Kendisinden sonra ekilen buğday ve arpa verimliliğini yüzde 20 arttırır. Yerel ekonomiyi güçlendirir, dışa bağımlılığı azaltır, kentlerden göçü önler.

Ülkenin özelleştirmeyle birlikte adım adım pancar üretiminden çekilmesi, şeker ihtiyacının büyük oranda mısırdan yapılan nişasta bazlı şekerlerden karşılaması, oranının bu sayede artacak olması kısaca nişasta bazlı şekerin yaygınlaşması ile halk sağlığı tehdit altında. Açık olan bir şey var ki nişasta bazlı şeker lobisi kazanırsa obezite, şeker hastalığı ve kanser gibi birçok hastalığa açık davetiye çıkarılacak.

Sağlam ayrıca, Özelleştirmenin ardından şeker fabrikalarında çalışan işçilere üç seçenek sunuluyor: Fabrikayı alan şirketle anlaşın, başka bir şeker fabrikasına geçin ya da başka kamu kurum ve kuruluşuna nakil olun deniyor. Elbette bu geçişlerin hepsinde işçilere sunulan başka bir gerçeklik de daha düşük ücret ve güvencesiz çalışmadır,dedi.

Sağlam,son olarak Ülkenin şeker pancarı üretimini yok edecek, istihdamı olumsuz etkileyecek, halk sağlığını tehdit eden kamuya ait şeker fabrikalarının özelleştirilmesinden vazgeçilmelidir.

Ülkenin şeker politikası kendine yeterli ve dünya piyasalarında önemli bir üretici olma amacı taşımalıdır.

Türkiye`de nişasta bazlı şeker kotalarının arttırılması durdurulmalı ve AB kota seviyelerine uygun olarak yeniden düzenlenmelidir.

Şeker üretim maliyetlerini düşürmek için şeker pancarı tarımı desteklenmelidir.

Kamuya ait şeker fabrikalarının yeniden yapılandırılmaları ve güçlendirilmeleri konusunda gerekli yenileme ve modernizasyon çalışmaları yapılmalıdır,dedi.


Editör: Haber Merkezi