Havada yine, öfkeli siyasetçi suratlarına benzeyen, ne halt edeceği belirsiz karanlık bulutlar dolaşmada.
Saat 7.30...
Bizim yazı odası ve sabahın ilk kahvesi...
* * *
Gerçi perşembe günü ve akşamı meteoroloji “uleması”:
- İstanbul’a saat 23 ila sabah 6 arasında şiddetli bir yağmur yağacak; 24 saat içinde metre kareye 160 kg yağmur düşecek; su baskınlarına karşı dikkatli ve tedbirli olunması gerekiyor. Şimdiye dek tahminlerimiz yüzde 90 oranında doğru çıktı, demeye başladılar ama..
* * *
Dün sabah saat 7 ajanslarında, yağmurların gece beklendiği şiddette yağmadığı açıklanıyordu.
Ancak yine de gökyüzü kapalı, kasvetli ve nerdeyse pencereye kadar dayanan koyu kurşuni bulutlarla, sulu bir saldırıya hazırlanıyor gibi...
* * *
Bulutlar...
Masmavi güneşli bir gökyüzünde, bıkılmayan bir sevgili çekimiyle yer yer bembeyaz olanları...
Güneşin de içinden süzüldüğü nazenin bulutlar...
* * *
Bir de dün sabahki gibi, “mantolanmaya alınmış” bir gökdeleni çevreleyen kirli naylon perdeler benzeri; gökyüzünü tümden kapatmış olan renkten yoksun gri bir ufuksuzluk...
* * *
Böyle temmuz mu olurmuş kuzum?
Havaları da kendimize mi benzettik, yoksa havalar mı bizi kendisine benzetti, bilemiyorum.
* * *
Çocukluktan kalma bir tekerleme geliyor aklıma:
- Havada bulut, sen onu unut...
* * *
Unutmak...
Kişilere, bellek gücüne ve yaşlara göre değişen “unutkanlıklar”...
* * *
İnsan aklını, “somut eşya deneyiminden sağlanan birikim” diye tanımlayan düşünürler de çıkmış.
Elini bir kez ateşte yaktın mı; yahut arabayla caddeyi kaplayan sellerde sürüklendin mi; bir daha unutamıyorsun ne canının yandığını, ne arabada nasıl hapis ve iradesiz kaldığını...
* * *
Bir de unutmuş görünme var...
Evli bir kadın neleri unutmuş görünür?
Bir doktor neleri unutmuş görünür?
Bir siyasetçi neleri unutmuş görünür?
Bir militer neleri unutmuş görünür?
Bir kapıcı neleri unutmuş görünür?
Bir patron neleri unutmuş görünür?
Bir emir kulu neleri unutmuş görünür? V.s...
* * *
Havada bulut, sen onu unut...
Şu sırada kim hatırlıyor Ali İhsan Sabis Paşa ile, Hasan Emir Erkilet Paşa’nın, Hitler’e yazdığı övgüleri?
* * *
Ne demişler:
- Hafıza-i beşer, nisyan (unutkanlık) ile maluldür (sakatlıdır).
* * *
Bizim kamuoyu, en geç 23 günde unutuyor, bir “Ayamama deresi” felaketiyle, bir grizu patlaması rezaletini ve bir Bakan açıklamasını...
* * *
Geçen yılın temmuzunda kim hatırlıyor kaç kez kuaföre gittiğini ve kaç kez dondurma yediğini?
* * *
Bugün Temmuz’un 2’nci cumartesisi...
Bizim yazı odasının penceresinde boncuk boncuk yağmur damlaları...
Gazete manşetlerinde de; Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar hakkında siyasi lider görüşleri...
* * *
Hayatın kuytularında ise, yağmur nedeniyle iptal edilmiş açık hava düğünleri var.
Herhalde kaç gündür hazırlanmakta olan gelinlerin de yüzleri asılmıştır, güveylerin de...
* * *
Bu arada, düğünlere davetli hanımlara “takı” kiralandığını da yeni öğrendim.
Hatta gelinlik bile kiralanıyormuş.
* * *
Anayasa’da, “takı” yahut “gelinlik” kiralanmasını engelleyen bir madde yok; ekonomik bir alan o...
* * *
Hadi bir de yanıtı pek aranmamış bir sınav sorusu:
- Son 100 yılda Türkiye’de ekonomi mi, yasaları etkilemiştir; yoksa yasalar mı ekonomiyi?
* * *
Böyle bir soruya, siyasetçi yanıtı malum:
- İkisi de, birbirini etkilemiştir.
Siyasetçi yanıtı tam bir fasarya...
* * *
Yasalar, dün sabahki yağmuru etkileyebildi mi?
Ayakları bakımsız milyonlarca kadının yaşadığı bir toplumda; yasalar arttırabilir mi piyano satışlarını?
* * *
Bu tür bir bilinçlenme, çok dışında Türkiye’nin.
Lafı da hemen değiştirmenin en kestirme yöntemi:
- 2 ucu boklu bir değnek işte, deyip; çarçabuk mevcut gündeme zıplama:
- Sizce referandumu kim kazanır?
* * *
Böyle güncel bir soruya da, en “entel” yanıt:
- Kim kazanırsa kazansın, “tezekten terazinin boktan olur dirhemi”...
* * *
Bulutlar biraz açılır gibi oldu, yağmur da şimdilik dindi.
* * *
Kalkayım bir kahve daha içeyim...