Sayın Cumhurbaşkanı, son Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası, kangren olmuş yaraya yine 2-3 yara bandı yapıştırarak vatandaşın açlıkla sınavını hallettiğini sanmış olmalı ki, açıklamalarının sonunda büyük bir hayal kırıklığı yaşadıkları yüzlerinden belli olan salondaki katılımcılara, “Bu kadar müjdeler verdik alkış yok” diyerek, tonu düşük de olsa, alkış almayı başardı.
Açıkladığı önlemler ne ola ki, diyecek olursanız.
Dernek ve Vakıflar bundan sonra su ve elektrik faturalarını işyeri değil konut tarifesinden ödeyecekmiş.
Pancar üreticisine ton başına tamı tamına 15 lira ek ödeme yapılacakmış.
Elektrik faturaları konusunda yeni bir çalışma yapılacakmış.
Durumu kötü olanlara yılda 2 kez doğalgaz faturası desteği sağlanacakmış.
Enflasyonla Mücadele çerçevesinde etkin denetim yapılacakmış.
Yani, yoğun bakım hastasına aspirin vermek bile denilemeyecek düzeyde, yapay birkaç düzenleme.
Ülke yangın yeri.
Marketler, mağazalar, ekmek üretimi yapan fırınlar, lokantalar, cafeler, balıkçılar, kasaplar dükkan kapatma hesabı yapıyor.
Emekli, çalışan, işsiz, “Hangi bankada kredi alabilirim de önümüzdeki iki ay faturalarımı yatırabilirim” derdinde, 3 ay sonrasını düşünemez halde.
Ülkenin enerjisinin geleceği ellerine teslim edilen beşli çete ve yancıları vatandaşı soymak için elektrik, doğalgaz faturalarında akla hayale gelmeyecek oyunlar peşinde.
Ülkenin beyaz gömleklileri, doktorlar “Açız” diyerek iş bırakıyor, eylem yapıyor, bir bölümü garsonluk yapmak için İsveç’in, İsviçre’nin yolunu tutmuş.
Ülkede her ay işsiz sayısı artarken, işsizliği düştü gösteren, raflardaki fiyatlara rağmen enflasyonu olduğunun yarısı kadar gösteren bir TÜİK’imiz var.
Konut ve işyeri kiraları, elektrik parası ile aynı düzeye gelmiş, ama hala Patronlar Kulübünü andıran Kabine, pasuman tedavisi ile meseleyi çözeceğini sanıyor, çözeceğini umuyor.
Alınan kararları ilan eden Sayın Cumhurbaşkanı ise, açıkladığı önlemlerin yar bandı kadar etkisi olmayacağını çok iyi bilen salondakilere, ‘Hani alkış’ diye soruyor.
Ekonomist değilim, ama ekonomide neden-sonuç ilişkisi hakkında hayli kafa yordum ve şunu söyleyebilirim.
- Faizlerin zorla indirildiği bir ülkede, enflasyonun yukarı çıkacağını herkes bilir.
- Her meseleyi talimatla, kanunla, yönetmelikle düzenleyebilirsiniz, ama ekonomik sorunlara hükmedemezsiniz, ancak çözüm odaklı çalışmalarla önüne geçersiniz.
- Enflasyonu, belediye zabıtasını markete dikerek indiremezsiniz.
- Parası güçlü olmayan her ülkenin, işsizlik, enflasyon, ücretler gibi sorunları hep var olmuştur, var olacaktır.
- Kaynamayan, içi boş tencereye karşı tarihte hiçbir iktidar zafer kazanamamıştır.
- Demokrasinin, Adaletin, Denge-Denetleme sisteminin sakat olduğu bütün ülkelerde, yönetenler refah içinde yaşar, halk ise hep yoksulluğun pençesinde kıvranır.
Gelelim, alkış talebi ile ilgili gözlemlerime.
Sayın Cumhurbaşkanı, partinizi kurduğunuz ilk yıllarda bir kış günü, eksi 20 derecede Kayseri Atatürk Stadı’nda bir etkinliğe katılmıştınız, siz hatırlamazsınız belki ama ben bu gün gibi hatırlıyorum.
Stadın içinde 20 bin, stadın dışında 50 bin insan o ayazda sizi karşılamış, coşkuyla konuşmanızı izlemişti.
Bu gün, yok yazın ortasında bir Kayseri’ye gelin, Cumhuriyet Meydanı’na kaç kişi toplanacak, gözlerinizle görün.
Kalabalık toplanabilir, yevmiyecilerle belki.
Ama coşkuyu parayla bile alamazsınız.
Yani demek istediğim, izlediğiniz politikalarda işçi yok, işsiz yok, emekli yok, öğrenci yok, öğretmen yok, üniversite bitirmiş, iş bulamayanlar yok, kadın yok, çocuk yok.
Bir avuç mutlu azınlık, birkaç tane din cambazı sözde şeyh desteği ile de gideceğiniz nokta seçim sandığıdır.
Son bir sözüm ise ‘Alkış’ talebinizle ilgili.
Bir Fransız özdeyişi vardır;
“Alkış isteyen, ıslığa da katlanır. “ der.
Yani bütün mesele, Coşkuyla sahip çıkılmak, omuzlara alınmak, vatandaşın ciğerini yakan sorunların üzerine gittiğine kitleleri inandırabilmekten geçer.