Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Kayseri Şubesi 2014-2015 eğitim sezonunun sona ermesi ile birlikte eğitimin içinde bulunduğu duruma ilişkin bir basın açıklaması yaptı. Açıklamayı yapan Eğitim-Sen Kayseri Şube Başkanı Ulaş Apaydın, "12,5 yıldır tek başına iktidarda olan ve 7 Haziran seçimlerinde iktidar çoğunluğunu kaybeden AKP, Türkiye’nin bütün alanlarında olduğu gibi, eğitim sistemini de kendi siyasal-ideolojik hedefleri için dönüştürmeye çalışmıştır" diye konuştu.

Konuya ilişkin yıl sonu değerlendirme raporunu da okuyan Ulaş Apaydın, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

"Eğitim sisteminin, eğitim ve bilim emekçilerinin yıllardır birikerek artan sorunları 2014-2015 eğitim-öğretim yılında katlanarak artmış, Milli Eğitim Bakanlığı’nın çözüm üretmekten çok, yeni sorunlar yaratan politika ve uygulamaları nedeniyle eğitim emekçileri, öğrenciler ve veliler ciddi anlamda mağdur edilmiştir.
12,5 yıldır tek başına iktidarda olan ve 7 Haziran seçimlerinde iktidar çoğunluğunu kaybeden AKP, Türkiye’nin bütün alanlarında olduğu gibi, eğitim sistemini de kendi siyasal-ideolojik hedefleri için dönüştürmeye çalışmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütün kademelerinde, bakanlık teşkilatından, okullara kadar her alanda yoğun bir siyasi kadrolaşma yaşanmış, eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde liyakat değil, siyasi referans (torpil) belirleyici olmuştur. Aday öğretmenler, “öğretmen yapılmamakla” tehdit edilerek yandaş sendikaya üye yapılmış, okullarda baskı, şiddet ve zorbalık eksik olmamıştır.
AKP’nin eğitim sistemini kendi çıkarları için dönüştürürken bugüne kadar ortaya koyduğu pratik, her türden dini inancı istismar ederek çocuklarımızı ve toplumu “tek din, tek mezhep” anlayışı üzerinden “tek tip” hale getirmeye çalışmak olmuştur. Toplumda sürekli yeni kamplaşmalar ve kutuplaştırmalar yaratarak egemenliklerini sürdürmek isteyenler, benzer bir bölünmeyi öğrenciler arasında oluşturmaya çalışmış, bu durum okullarda şiddetin artmasından başka bir sonuç vermemiştir.
Geçtiğimiz 12,5 yıl içinde eğitimin içeriğinden siyasi kadrolaşmaya kadar uzanan geniş bir alanda yaşananlar, 2014-2015 eğitim öğretim yılında da sürmüştür. Geçtiğimiz eğitim öğretim yılında eğitimde yaşanan dinselleşme ve ticarileşme uygulamaları artmış, okulların fiziki donanım ve altyapı sorunları, kalabalık sınıflar, taşımalı eğitim, zorunlu ve “zorunlu seçmeli” din dersi dayatması sürmüştür.
Sendikal-siyasal referanslarla eğitim yöneticilerinin belirlenmesi ve yandaş olmayanların birer birer tasfiye edilmesi vb gibi pek çok uygulama eğitim sistemini içten içe çürütmüş, eğitimin zaten bozuk olan niteliğini daha da kötüleştirmiştir. Kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitimin önündeki engeller ve yasaklar 2014-2015 eğitim-öğretim yılında da devam etmiş, zorunlu din derslerinin kaldırılması ve anadilinde eğitim talepleri ısrarla görmezden gelinmiştir.


2014-2015 eğitim öğretim dönemi içerisinde okullarımızda toplumsal cinsiyet eşitsizliği artmıştır. Kademeli eğitim modeli ve erken evliliğe teşvik eden düzenlemeler bu sene binlerce kız çocuğunu eğitim sisteminin dışına itmiştir. Geçen sene ortaokuldan mezun olan 36.401 kız çocuğu bu eğitim-öğretim döneminde açık liselerde dâhil olmak üzere hiçbir ortaöğretim kurumuna gitmemiştir. İstatistiklerin yanı sıra okul içerisinde uygulanan cinsiyetçi pratiklerin artış içerisinde olduğu görülmektedir. Bu eğitim-öğretim döneminde kız çocuklarına başlarını kapatmamaları halinde tecavüz tehditleri savrulmuş, Antalya’da bir lisede kız çocuklarının etek boyunu kontrol etmek için erkek çocuklardan ‘taciz timi’ kurulmak istenmiş, kadın öğretmenlere ‘Kardan Kadın’ yapıldığı gerekçesiyle soruşturma açılmıştır. Bunun gibi onlarca örnek eğitim sisteminde cinsiyet eşitsizliğinin giderek derinleştiğini göstermiştir.

Kamusal eğitimin zayıflatılması, eğitimin tamamen paralı hale getirilmek istenmesi, okullarda cinsiyet, etnik kimlik ve mezhep ayrımcılığına ilişkin uygulamaların sürmesi, ataması yapılmayan öğretmenlerin durumu, ücretli-vekil öğretmenlik uygulamalarının devam etmesi, eğitim yöneticilerinin siyasi referanslarla belirlenmek istenmesi gibi sorunlar artarak sürmüştür.
Okullarda ve diğer eğitim kurumlarında yıllardır üvey evlat muamelesi gören ve iş tanımı hala yapılmayan yardımcı hizmetlilerin, kadro bekleyen 4-c’li çalışanların, memur ve teknik personelin sorunları, üniversitelerde yaşanan soruşturma ve görevden almalar, her geçen gün artan akademik, idari sorunlar ve özellikle Eğitim Sen üyelerine yönelik mobbing uygulamaları, baskı ve tehditler gibi pek çok sorun 2014–2015 eğitim-öğretim yılına damgasını vuran diğer konu başlıkları olarak öne çıkmıştır.

"2014-2015 Eğitim-Öğretim Yılına 19. Milli Eğitim Şurası Kararları Damga Vurmuştur"

2-6 Aralık 2014 tarihleri arasında yapılan 19. Milli Eğitim Şurası, başından sonuna kadar laik, bilimsel eğitim anlayışına ve pedagoji bilimine açıkça meydan okuma üzerinden şekillendirilmiştir. Şura, bilinen anlamda bir eğitim şurasından çok, karma eğitim tartışmalarının öne çıktığı, eğitimin bütün kademelerinde zorunlu din derslerinin, dini ve manevi değerler eğitiminin temel gündem olduğu bir “dini eğitim şurası” olarak gerçekleşmiştir.
19. Milli Eğitim Şurası sürecinde bazı komisyonlarda yürütülen tartışmalar, 12 Eylül ile başlayan, AKP iktidarı ile sürdürülen ve toplumsal yaşamı kuşatan dinsel söylem ve ritüellerin etkisinin eğitim sistemini nasıl kuşattığının net bir şekilde görülmesini sağlamıştır.
19. Milli Eğitim Şurası, komisyonlarında yürütülen, bilimsel eğitime ve pedagojiye açıkça meydan okuyan tartışma ve söylemlerle, eğitimde 4+4+4 dayatmasını bile gölgede bırakacak kararlar alınmıştır. Din eğitiminin okulöncesi, ilkokul 1. 2. ve 3. sınıflarda zorunlu olması, eğitimin bütün kademelerinde dini ve manevi değerler eğitimi dersi getirilmesi, Osmanlıcanın liselerde seçmeli imam hatiplerde zorunlu olması, liselerde din derslerinin 2 saate çıkarılması, hafızlık eğitimi için ortaokula ara verme süresinin 1 yıldan 2 yıla çıkarılması, Turizm meslek liselerinde renkli sularla yapılan alkollü içecek ve kokteyl hazırlama dersinin kaldırılması, okullarda cezaevlerini andıran güvenlik önlemlerinin alınması gibi bir Eğitim Şurasının gündemi olmaması gereken kararlar alınmıştır.


"Eğitimi Dinselleştirme Uygulamaları Artmış, Zorunlu Din Dersi Dayatması Sürmüştür"

Türkiye’de 12 Eylül’den bu yana eğitim politikalarının merkezinde “Türk-İslam” sentezine dayalı uygulamalar yer almaktadır. 12 Eylül’ün baskıcı, otoriter zihniyetinin izinden giden AKP, son 12,5 yılda hayata geçirdiği eğitimi dinselleştirme uygulamaları ile eğitim sistemini ve toplumu dipsiz bir karanlığın içine doğru zorla itmeye çalışmıştır.

Eğitimin Ticarileştirilmesi ve Özelleştirilmesi Adımları Hız Kesmemiştir

Türkiye’de eğitim kurumlarının büyük bölümünün mülkiyeti hala devlete ait olmasına rağmen, eğitim kurumlarında verilen hizmetlerin önemli bir bölümü ticarileştirilmiş, eğitim hizmetlerini sunan eğitim emekçilerinin daha esnek, kuralsız ve güvencesiz çalıştırılmasına yönelik önemli adımlar atılmıştır.
2014-2015 eğitim-öğretim yılında devlet okullarının sayısı belirgin bir şekilde azalırken her fırsatta kamu kaynakları ile desteklenen, çeşitli muafiyet ve istisnalar ile açılması teşvik edilen özel ilkokul ve ortaokul sayılarındaki artış sürmüştür. Velilerin çocuklarını özel okullara yönelmesinde kamu eğitim kurumlarının 4+4+4 nedeniyle yaşadığı tahribat belirleyici olmuştur. Zorunlu-seçmeli din dersleri, aşırı kalabalık sınıflar, öğretmen yetersizliği, fiziki koşullar gibi pek çok neden birçok velinin özel okullara yönelmesini beraberinde getirmiştir.
2014-2015 eğitim-öğretim yılında özel okulöncesi eğitim kurumu sayısı 4.372 olmuştur. 4+4+4 öncesinde ilköğretimde toplam özel okul sayısı 931 iken 2014-2015 eğitim-öğretim yılında 1.205 özel ilkokul, 1.111 özel ortaokul bulunmaktadır. Son üç yıl içinde özel liselerin sayısı ise 1.033’ten 1.603’e çıkmıştır.
Özel okulların artışında belirleyici olan temel etken kamu kaynaklarının özel okullara öğrenci başına yapılan ödemeler üzerinden aktarılmasıdır. 2006 yılında 995 özel okula 263 milyon TL “teşvik” adı altında kamu kaynağı aktarılırken, 2014 yılında teşvik alan özel okul sayısı 1.878, aktarılan kaynak miktarı ise 1 milyar 496 milyon TL olmuştur. Geçtiğimiz 9 yıl içinde toplamda 8 milyar 804 milyon TL kamu kaynağı, her biri birer ticari işletme statüsünde olan özel okullara aktarılmıştır.
AKP iktidarı döneminde eğitim bütçesi rakamsal olarak artmış gibi görünse de, eğitim yatırımlarına ayrılan pay yarı yarıya azaltılarak, eğitimin finansmanı ağırlıklı olarak halkın sırtına yıkılmaya çalışılmıştır. Halkın cebinden yaptığı eğitim harcamalarında son 12,5 yıl içinde 5 kattan fazla artış yaşanmış olması, devletin eğitime ayırması gereken kamu kaynaklarını özel okullara aktardığının açık ispatı niteliğindedir.

Temel Liseler Eğitimde Özelleştirmeyi Hızlandıracak

Dershanelerin özel okula dönüştürülmesi sürecinde ortaya çıkan Temel Liseler, eğitimde yeni bir ticarileşme ve özelleştirme dalgası yaratmaya başlamıştır. Temel liselerin hem ortaöğretim programını uygulayacak, hem de öğrencilerini üniversite sınavına hazırlayacak olması, “Temel Lise” adı altında okul görünümlü yeni ve daha pahalı bir dershane-okul modelinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Temel liseler pratikte dershanecilik faaliyeti yapılacak, lise müfredatı büyük ölçüde göstermelik olarak uygulanacak, zaten sorunlu olan lise eğitiminin niteliği daha da düşecektir. Asıl amaç öğrencileri dershanelerden kurtarmak değil, kamusal eğitimi tasfiye etmektir.
Temel liselerin en belirgin sonucu 11 ve 12 sınıf öğrencilerinin devlet okullarını terk ederek kayıtlarını bu okullara aldırmasıdır. Devlet okulları öğrencilerin kaçışını önlemek için fiilen dershanecilik faaliyeti yapar hale getirilmiştir.
Öğrencilerin özellikle sınava girecekleri yıl kayıtlarını her biri “özel işletme” olan temel liselere aldırmaları, devlet okullarındaki öğretmenlerin daha başarısız olduğu algısı yaratmaktadır.
Temel liselere öğrenci akışının sürmesi durumunda önümüzdeki dönemden itibaren çok sayıda branş öğretmeni “norm fazlası” durumuna düşecek ve yeni bir mağduriyet ortaya çıkacaktır.
Eğitim Sen, kamu kaynaklarının özel okullara, temel liselere değil, devlet okullarına aktarılmasını, tüm okullarda kadrolu ve güvenceli istihdamı savunmaktadır.


Ortaöğretimde Örgün Öğretimden 458 Bin Öğrenci Açık Liseye Yönelmiştir!


MEB’in 2013-2014 örgün eğitim istatistiklerine göre açık öğretim lisesinde okuyan öğrenci sayısı 1 milyon 12 bin 349 iken, 2014-2015 eğitim öğretim yılında bu sayısı belirgin bir artışla 1 milyon 470 bin 434’e çıkmıştır. Bu artışın temel nedeni muhtemelen TEOG sistemi nedeniyle istemediği halde meslek lisesi ya da imam hatip lisesine otomatik kaydı yapılan öğrencilerin bu okullarda okumak yerine açık liseye kayıt yaptırmalarıdır.
MEB’in resmi verileri 4+4+4 ile örgün eğitimin 12 yıla çıktığı tezinin koca bir yalan olduğunu göstermektedir. Sadece son iki yılda açık lisede okuyan öğrenci sayısının %46 artışla 458 bin kişi artmış olması bu görüşümüzü doğrulamaktadır.

Devlet desteği ile özel liselerin, özel mesleki ve teknik liselerin sayısı hızla artmıştır


Türkiye’de 2014-2015 eğitim öğretim yılı itibariyle toplam 8 bin 291 özel öğretim kurumu (okulöncesi, ilkokul, ortaokul ve lise) bulunmaktadır. Özellikle eğitimde 4+4+4 dayatması ile artış gösteren özel okulların resmi okullara oranının tarihte ilk kez yüzde 11’in üzerine çıkmış olması, MEB’in devlet okullarını kendi kaderine terk ederken, özel okulları kamu kaynakları ile desteklemesinin sonucudur.
2011-2012 eğitim-öğretim yılında Türkiye’de sadece 45 özel meslek lisesi varken son üç yıl içinde kamu kaynaklarıyla yapılan doğrudan destek ve teşvikler sonucunda okul sayısı yaklaşık 10 kat artarak 2014-2015 eğitim-öğretim yılı itibariyle 429’a çıkmıştır. Aynı dönemde özel meslek liselerine giden öğrenci sayısı ise 17,5 kat gibi astronomik bir artış göstererek 4.348’den 75.890’a yükselmiştir.

Özel meslek ve teknik liselerde okul sayısı yaklaşık 10 kat artarken öğrenci sayısının 17 kattan fazla artmış olmasının en temel nedeni, devletin özel mesleki ve teknik liselere giden öğrenci başına 4.500 TL ile 5.500 TL arasında değişen miktarlarda doğrudan parasal destek sunmasıdır. Bu şekilde özel meslek liselerinde ucuz ve nitelikli işgücü yetiştirilmesi hedeflenmektedir. Mesleki eğitim alan gençler ise geleceğin yeni işsiz adayları olarak bu okullara yönlendirilmektedir.

2014-2015 Eğitim Öğretim Yılında İmam Hatip Okullarındaki Artış Rekor Kırmıştır

Eğitim sistemini dini kurallar ve referanslara göre biçimlendirme süreci, eğitimde 4+4+4 dayatması sonrasında belirgin bir şekilde artmış, yıllarca dini eğitim kurumları olarak bilinen imam hatip okulları tartışması yeniden alevlenmiştir. 1996-1997 eğitim-öğretim döneminde 400 binlerde olan imam hatip liselerindeki öğrenci sayısı 2002-2003 eğitim-öğretim döneminde 71 bine kadar gerilemiş, AKP iktidarının eğitimin en temel sorunlarından çok imam hatiplerin sayısını arttırma derdine düşmesi ile birlikte yeniden yükselmeye başlamıştır.
4+4+4 dayatmasının bütün itirazlara rağmen ısrarla uygulandığı son üç yılda yaşananlar, Türkiye’de eğitim sisteminin yoğun bir dinselleştirme operasyonu ile karşı karşıya kaldığını göstermektedir.

2012-2013 eğitim-öğretim yılında 730’u bağımsız, 369’u imam hatip lisesi bünyesinde toplam 1.099 imam hatip ortaokulu varken 2014-2015 eğitim-öğretim yılında 1.219’u bağımsız, 378’i imam hatip lisesi bünyesinde toplam 1.597 imam hatip ortaokulu bulunmaktadır. İmam hatip ortaokullarındaki sayısal artış sadece okul sayısı ile sınırlı değildir. 2012-2013 eğitim-öğretim yılında imam hatip ortaokullarında okuyan toplam öğrenci sayısı 94 bin 467 iken, 2013-2014 eğitim öğretim yılında bu sayı 140 bin 15’e yükselmiş, 2014-2015 eğitim öğretim yılında ise bir önceki yıla göre yaklaşık 3 kat artarak 385 bin 830 olmuştur.

4+4+4 öncesinde 2011-2012 eğitim-öğretim yılında 537 İHL’de 268 bin 245 öğrenci varken 2014-2015 eğitim-öğretim yılında İHL sayısı 1.017’ye, bu okullarda okuyan öğrenci sayısı ise 546 bin 443’e yükselmiştir. AKP’nin yıllarca her açıdan istismar ettiği imam hatip liselerinin eğitimde 4+4+4 dayatması sonrasında önceki yıllarla kıyaslanamayacak kadar hızlı bir artış göstermiş olması dikkat çekicidir.
Türkiye’de okulların fiziki donanım ve altyapı sorunları sürerken fiziki altyapı sorunları en az olan, teknik olarak en donanımlı okulların imam hatibe dönüştürülmesi, siyasi iktidarın kamu okulları arasında siyasi tercihleri üzerinden resmen ayrımcılık yaptığını göstermiştir. AKP hükümetinin imam hatip aşkını yıllar içinde imam hatip ortaokulları ve liselerinin sayısındaki hızlı artışta görmek mümkündür. Türkiye’de imam hatip okullarında okuyan toplam öğrenci sayısı, Milli Eğitim Bakanlığı’nın üstün gayretleri ve bütün imkânlarını seferber etmesi sonucunda imam hatip okullarında geçtiğimiz yıl toplam 724 bin öğrenci varken, bu yıl bu rakam 932 bine kadar çıkmıştır.
Siyasi iktidarın yıllardır “arka bahçesi” olarak gördüğü imam hatip okullarına yönelik “pozitif ayrımcılık” her fırsatta karşımıza çıkmaktadır. Çok sayıda devlet okulu ödenek yetersizliği ile karşı karşıya kalırken, bugüne kadar hiçbir imam hatip okulunun kaynak sıkıntısı çekmemiş ve talepleri anında yerine getirilmiştir.
Milli Eğitim Bakanlığı’na çağrımız, Türkiye’de her konuda ve her alanda yaşanan ayrımcı uygulamaların toplumun geleceğinin şekillendiği okullarda yapılmamasıdır. Türkiye’de hiçbir okul türü diğerlerine göre ayrıcalıklı olmamalı, bakanlık politika geliştirirken ve bu politikaları uygularken bütün eğitim kurumlarına eşit mesafede yaklaşmalıdır.

Taşımalı eğitim uygulamaları artarak devam etmiştir

Milli Eğitim Bakanlığı, çeşitli nedenlerle okula erişimde sorunlar yaşayan ilkokul, ortaokul ve lise öğrencileriyle özel eğitime ihtiyacı olan öğrencileri belirlenen okullara günübirlik taşımaktadır. Türkiye’de 24 yıl önce, 1989-1990 eğitim-öğretim yılında sadece 2 ilde başlayan taşımalı eğitim uygulaması, Türkiye’nin çağ atladığı, ekonomik olarak geliştiği iddialarına karşın günümüzde Türkiye’nin neredeyse bütün illerinde uygulanır hale gelmiştir.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB), 1989 yılında sadece 2 ilde, 305 ilköğretim öğrencisiyle başlattığı taşımalı eğitimin her geçen yıl kapsamı genişlemiştir. 2014-2015 eğitim-öğretim yılı itibariyle yararlanan toplam okul 27.921, 10 bin 748 merkez okula taşınmaya başlamıştır. Geçtiğimiz yıl taşınan okul sayısının 23 bin 880 olduğu düşünüldüğünde bir yılda ciddi bir artışın yaşandığı görülmektedir. 2014-2015 eğitim öğretim yılında taşınan ilkokul ve ortaokul öğrenci sayısı toplamda 850 bin 405’tir. Ortaöğretimde taşınan öğrenci sayısının 475 bin olduğu hesaba katıldığında, toplamda taşımalı eğitimle taşınan öğrenci sayısının 1 milyon 326 bin gibi ciddi bir rakama ulaştığı görülmektedir.

Eğitimde Tarihin En Büyük Siyasi Kadrolaşma Operasyonu Yapılmıştır

Yıllardır eğitim kurumlarını “parti şirketi” gibi yönetip, okulları “ticari işletme” haline getiren MEB, eğitim yöneticileri yıllarca sendikal-siyasal referanslarla belirlemiş, çok sayıda eğitim yöneticisi geçtiğimiz dönemde tasfiye edilerek, yerlerine yandaş sendika üyeleri getirilmiştir.
Bugüne kadar eğitimde yaşanan piyasa merkezli dönüşüm sürecinin karşısında engel olarak görülen tüm eğitim yöneticileri, başta Eğitim Sen üyeleri olmak üzere, tek tek tespit ederek görevden alınmış, yerine yandaşlar atanmıştır. Görevden alınan eğitim yöneticileri ve yerlerine atananların sendikal aidiyetine bakıldığında tarihin en büyük siyasi kadrolaşma hareketinin yaşandığı görülmektedir.
Eğitim Sen, kurulduğu günden bugüne eğitim yöneticilerinin Bakanlık tarafından, hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın, sendikal ya da siyasal tercihlere göre belirlenmesi ve atanmasına karşı çıkmıştır. Eğitim yöneticilerinin belirlenmesi ve değerlendirilmesi sürecinde siyasi referanslar değil, liyakat ilkesi temel alınmalıdır. Eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde hiçbir baskı ve yönlendirmeye izin verilmemeli, her okul kendi yöneticisini, o okuldaki eğitim bileşenlerinin katılacağı demokratik seçimlerle yine kendisi seçmelidir. Siyasi torpille atanan bütün eğitim yöneticileri görevden alınmalı, haksız yere görevden alınanlar görevlerine geri dönmelidir.

Eğitimde Zorunlu Rotasyon Uygulamasından Derhal Vazgeçilmelidir!

Milli Eğitim Bakanlığı eğitim politikalarındaki başarısızlığını sorgulamak yerine, her fırsatta eğitimcileri tasfiye adımları atmaktadır. Eğitim yöneticilerinin performansa dayalı çalışmaya bağlı olarak rotasyona tabi tutulmasının ardından sıra öğretmenlere gelmiştir. Öğretmenler açısından tarihin en büyük sürgünü anlamına gelen ve on binlerce öğretmeni yakından ilgilendiren, “öğretmenlere rotasyon” uygulaması için ilk adım atılmış, okullarda yeni ve kitlesel bir tasfiye için düğmeye basılmıştır.
Rotasyon uygulamasında yetki Valiliklerde olacak, Valilikler eğitim bölgelerini belirleyerek, eğitim bölgeleri arasında rotasyon uygulaması yapılacaktır. Aynı işyerinde 8 yıl görev yapan öğretmenler başka bir okula sürgün edilecek, uygulama 2015’te 12 yıl ile başlayacak ve her yıl azalarak 8 yılda sabitlenecektir.
MEB, öğretmenlere “zorunlu rotasyon” uygulamasını açık bir tasfiye mantığı ile ele almaktadır. Eğitimde, hiçbir gerekçe öğretmenleri okuttuğu öğrencisinden, oturduğu mahallesinden kopararak, zorla başka bir işyerine göndermesini haklı çıkaramaz. Böylesi bir uygulama, özellikle büyükşehirlerin sınırlarının son derece genişlediği bir dönemde açıkça “il içi sürgün” anlamına gelecek, öğretmenlerin il dışına zorla gönderilmesi durumunda ise daha büyük mağduriyetler yaşanacaktır. Böylesi bir dayatmanın adı dünyanın her yerinde sürgündür ve kabul edilmesi mümkün değildir. Hiç kimse kendi isteği dışında çalıştığı okuldan, çalışma arkadaşlarından ve öğrencilerinden zorla koparılmamalıdır.
Eğitim Sen, eğitimin bütün sorunlarında olduğu gibi, eğitim emekçilerine yönelik rotasyon dayatması konusunda da eğitim emekçilerin hak ve çıkarları doğrultusunda taraftır. 7 Haziran seçimleri sonrasında AKP’nin iktidardan düşmüş olması, 12 Haziran sonrası başlatılması düşünülen zorunlu rotasyon uygulamasının durdurulmasını gerektirmektedir. Yeni hükümet kurulana kadar öğretmene zorunlu rotasyon uygulaması durdurulmalıdır. Bu anlamda yeni kurulacak hükümetin eğitim emekçilerinin taleplerini göz önünde bulundurarak hareket etmesi gerekmektedir.


Eğitimde 4+4+4 dayatması sonrasında okullarda yaşanan ve giderek derinleşen sorunlar, acil çözüm bekleyen okula başlama yaşına ilişkin gelişmeler, kalabalık sınıflar, okullarda yeterli altyapının olmaması, fiziki donanım eksiklikleri, kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitimin önündeki engelleri, eğitim sisteminde yıllardır çözüm bekleyen sorunlardan ayrı ve bağımsız değerlendirmek mümkün değildir.
Eğitimde 4+4+4 dayatmasının uygulanmaya başlanmasından bu yana okullarda en çok gözlenen sorunlar; 72 ay öncesi çocukların hala okula uyum sağlayamamaları, okula giriş çıkış saatleri, velilerden para toplama uygulamalarının yaygınlığı, temizlik sorunu, imam hatiplerle ortak binaları paylaşan okullarda öğrencilere yönelik çeşitli baskılar eğitim gündeminde ön sıralardaki yerini korumaktadır.
Özellikle son 12,5 yıl içinde, eğitimin büyük ölçüde paralı hale getirilmesine paralel olarak eğitimde dini inançların istismarı ve dinsel sömürüye kaynaklık eden kimi uygulama ve söylemlerin yaygınlaşması, son yıllarda eğitimin bütün kademelerinde yaşanan bir sorun olarak dikkat çekmekte, okullarımız adeta belli bir inancın, belli bir mezhebin kuralları ve uygulamaları ile kuşatılmaktadır.
AKP iktidarının eğitim sisteminde yaşanan değişiklikler üzerinden bugüne kadar ortaya koyduğu pratik, her türden dini inancı istismar ederek çocuklarımızı ve toplumu “tek din, tek mezhep, tek dil” anlayışı üzerinden “tek tip” hale getirmeye çalışmak olmuştur. Toplumda sürekli yeni kamplaşmalar ve kutuplaştırmalar yaratarak egemenliklerini sürdürmek isteyenler, benzer bir bölünmeyi öğrenciler arasında oluşturmaya çalışmış, bu durum okullarda şiddetin artmasından başka bir sonuç vermemiştir.
AKP iktidarı ve Milli Eğitim Bakanlığı eğitimdeki çürümenin ve mevcut karanlık tablonun öncelikli sorumlusudur. MEB, yıllardır yaptığı değişikliklerle eğitim sistemini yap-boz tahtasına çevirmiş, öğrenci ve velilerin kafasını karıştırmak dışında eğitimde somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirememiştir. Öğrencileri yarış atı gibi sınavdan sınava koşturan bir eğitim sisteminin ne kadar başarılı olacağı ortadadır.
7 Haziran seçimleri sonrasında 12,5 yıldır eğitim ve bilim emekçilerinin kazanılmış haklarını birer birer gasp eden, eğitim sistemini kendi çıkarları için düzenlemeye çalışan AKP iktidarı sona ermiştir. Eğitim Sen olarak yeni kurulacak hükümetten ilk talebimiz tüm toplumun ve öğrencilerin geleceğini doğrudan olumsuz etkileyecek politika ve uygulamalara derhal son verilmesidir.
Eğitimde 4+4+4 uygulamasından derhal vazgeçilmeli, ataması yapılmayan öğretmenlerin atanması yapılmalı, AKP döneminde haksız olarak yapılan tüm atama ve görevlendirmeler iptal edilmelidir. Başta zorunlu rotasyon uygulaması olmak üzere, eğitim sistemini alt üst edecek tüm uygulamalar durdurulmalıdır. Eğitimin hiçbir aşamasında öğrenci ve öğretmenlere dayatmada bulunulmamalı, öğretmen, öğrenci ve velilerin eğitim sistemine yönelik kaygılarını giderici düzenlemeler yapılarak, üzerimize çöken enkaz en kısa sürede kaldırılmalıdır.
Okulöncesi eğitimden başlayarak eğitim yatırımlarına, ders kitaplarının hazırlanmasından eğitim yöneticilerinin belirlenmesine; sınıf mevcutlarından eğitimin laik, bilimsel ve her bireyin kendi anadilinde olmasına, demokratik ve kamusal yönünün geliştirilmesine özen gösterilmelidir. Derslik, okul, öğretmen açıklarından eğitimin genel bütçe içindeki payına kadar, eğitimin hemen her alanında köklü bir değişime gereksinim vardır. Kamusal, parasız, demokratik, nitelikli, bilimsel ve anadilinde eğitimin önündeki yasal ve fiili engellerin kaldırılması için somut adımlar atılmalı, eğitimde ticarileştirme ve eğitimi dinselleştirme adımlarına derhal son verilmelidir."

HABER:SELAHATTİN KARAKOÇ


Editör: Haber Merkezi