Yönetenlerimiz ve TÜİK’e göre güzel ülkem yüzde 11 büyümüş, cebimize giren para da yıllık 1000 dolar civarında artmış.

Diyanetimiz de zenginleşmemizi fırsat bilerek, zekat vermemenin haram olduğunu ilan ederek, vergi değil zekat hatırlatmasını yinelemiş.

Yani;

“Rakamlara bakıyoruz, hac bize farz olmuş, bir de cebe bakıyoruz, Zekata muhtaç olmuşuz” tablosudur yaşadığımız.

Eğer bir ülkede yönetim yapısına güven kalmadı ise, başta ekonomi olmak üzere, bazı konularda inisiyatif yönetenlerin kontrolünden çıkar, alınan önlem, yapılan açıklama inanrırıcılıktan uzaklaşır..

Olumsuzluklar belli bir zaman dış etkenlere fatura edilir ve millet bu şekilde kandırılır.

Ama bu da uzun sürmez, toplum artık güvenmediği yönetenlere karşı kendi önlemlerini kendisi almak zorunda kalır.

Güzel ülkemde ekonomik anlamda yönetime güven kalmamış, vatandaş gelecekte yaşanması muhtemel çöküş için kendi önlemlerini kendisi almaya başlar hale gelmiştir.

Altın, endişeli paralının en güvenli sığınağı haline geldi, ardından döviz gelmektedir.

Para biriktirecek konumu çoktan yitirmiş, işsiz, emekli, asgari ücretli ise ne olacağını kara kara düşünmenin ötesinde bir şey yapamamaktadır.

Şöyle bir düşünün.

Ülkenin tek adamı ‘Yüksek faiz, yüksek enflasyonun nedenidir’ tezini savunurken, tek adamın yönettiği aynı ülkede Merkez Bankası faize dokunamıyor, zira faiz indikçe döviz ve altının daha da zirveye tırmanacağı gerçeğinin farkında.

İktidar neredeyse haftalık olarak ekonomik önlemler paketi açıklıyor, ancak dövizin sistemli artışı önlenemiyor.

Zira, dünyada, en güçlü liderlerin bile in dediklerinde inmeyen, çık dediklerinde çıkmayan, bildiğini okuyan bir alanı vardır.

Onun adı ekonimidir.

Eğer bir ülkede Demokratik Sistem sıkıntılı ise.

Hukukun bağımsızlığı yoksa..

Eğitimde nitelikli yapılanma yoksa..

Çalışma hayatının hiç değilse eski noktasına getirilmesi planlanamıyorsa.

Yahyalı Üretme Çiftliği ve tüm üretme çiftliklerinden başlamak üzere, Şeker Fabrikalarının yeniden kamuya kazandırılması, ardından Pamuk, Fındık, Çay ve Tütün ekimini yeniden hayata geçirilecek düzenlemeler yoksa..

Üretim Ekonomisi yoksa..

Her devrin günah keçileri, çağdaş demokrat kamu görevlerinin yeniden okullarına dönmeleri, eğitimin bilimsel bir noktaya taşınması için önlemler alınmıyorsa..

Ülke hayvancılığının, kırsal kesimde aile tipi işletmeleri destekleyecek önlemlerle yeniden ayağa kaldırılması planlanamıyorsa.

Bedelini dolarla ödediğimiz yatırımların geri ödemesinde dolar kurunun, işin bittiği tarihteki kura endekslenmesi sağlanmadı ise.

Korkarım hiçbir önlem, hiçbir program ekonomiyi rayına oturtmak için yeterli olamaz.

Hatırlayın, Sayın Cumhurbaşkanı 100 günlük program açıklamıştı daha seçimin hemen ertesinde. Neredeyse 1500 bin günü geride bıraktık, ne oldu?

Dedim ya, yazının başında;

“Eğer bir ülkede yönetime güven kalmadı ise, başta ekonomi olmak üzere, bazı konularda inisiyatif yönetenlerin kontrolünden çıkar”

Zira bu güne kadar yapılan her ekonomik düzenleme, bir avuç mutlu azınlık dikkate alınarak programlanmış o nedenle de uygulanabilirlik sahası bulamamıştır.

Türk Milleti’nin neredeyse tamamı, ekonomik konularda iktidara olan güvenini yitirmiştir.

Zira, bu yönetim her şeyden önce demokratik tüm değerlerimizi ortadan kaldırmıştır.

2 yıl önce İstanbul Havaalanı İnşaatında isyan eden işçilerin taleplerini hatırlayın..

Adamlar, insanca çalışma koşulları talep ediyordu. Zam istemiyorlar ama aldıkları ücretin bordrolarına tam olarak yansıtılarak devletin vergi kaybından kurtulmasını istiyorlardı.

Tahta Kurusundan yakınıyorlardı, Tahtakurusundan.

Biz de Millet olarak aynı durumdayız;

Fakirleştirildiğimizi bile göremez haldeyiz.

Ülkemize Suriye’den, ülkemize Pakistan’dan, Afganistan’dan ve bilumum Afrika ülkelerinden hala akın akın gelen niteliksiz kalabalıklarladır sıkıntımız.

Sıkıntımız, hortlayan Verem..

Sıkıntımız, hortlayan Şarbon..

Sıkıntımız, hortlayan çocuk felci..

Sıkıntımız, açlıktır, işsizliktir, aile yapısının ekonomik bunalım sonucu paramparça olmasıdır, iktidarın cezaevi ve icra dairesi açmanın ötesinde ülkenin geleceğine yatırım yapmamasıdır.

Sıkıntımız, Ülkenin Afganistan’a, Pakistan’a dönüştürülmesi, Mülteci Cenneti haline getirilmemizdir.

Sıkıntımız, okula gönderdiğimiz çocuklarımızın, bilim yerine Hurafelerle dolu bilgilerle donatılmasıdır.

Sıkıntımız, eğitim yerine cehaletin hayatın her alanında itibarlı hale getirilmesidir.

Sıkıntımız, Osmanlı’nın, Selçuklu’nun yok oluşuna zemin hazırlayan sözde din yapılanmaları tarikat ve cemaatlerin ülkenin geleceğinde söz sahibi hale getirilmesidir.

O nedenle, iktidar eliyle çöpe attığınız toplumsal değerlerimizi yeniden başköşeye çıkarmadığınız sürece, Demokrasiyi eksiksiz olarak yeniden inşa etmediğiniz sürece korkarım yitirdiğiniz güveni yeniden kazanamayacaksınız.