Çok tehlikeli bir durumdur, kinci olmak, intikam almak için hep pusuda yatmak, fırsat kollamak.

İnsanlar için de, ülkeler için de.

Mesela, Selahattin Demirtaş, çıkıp tarihin en kısa basın toplantısında, “Seni başkan yaptırmayacağız” dedi ya, bir daha gün yüzü görmedi.

Ama hedefindeki adam başkan da oldu, ülkenin her şeyi de oldu. Ekonomist de oldu, Dünya Lideri’ de oldu.

Mesela, 90’lı yıllarda, 2 binli yılların ilk 10 yılında Fetullah Gülen’e kim hain, darbeci, ABD uşağı dedi ise hayatı karartıldı.

Kim gidip eteğini öptü ve zengin oldu ise, onlar hala aramızda iktidarın kumandasında.

Ama onun kurduğu bankaya para yatıranlar, gece askeri araçlara bindirilip sokağa çıkarılan askeri öğrenciler, acemi askerler ise vatan haini yaftasıyla cezaevlerinde.

Fetullah Gülen’in elinin sopası olarak kullandığı hakimler, savcılar, üst düzey bürokratların, gazetecilerin kendini gizleyemeyenleri ellerini kollarını sallayarak yurtdışına kaçtı.

Diğerleri ise bukalemun misali renk değiştirdi, menzilci, nurcu, ismail ağa’cı oldu.

Bu durum yapılar için de öyledir.

Büyük Selçuklu, ardından Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasına zemin hazırlayan, kökü dışarıda yapılar vardır güzel ülkemde.

Tam 100 yıldır Demokrasi’den, Cumhuriyet’ten, Atatürk ve koyduğu ilkelerden intikam almak için çırpınıyorlar.

Zira Osmanlı’da Padişah’ın Halife de olmasını fırsat bilip büyümüş ve semirmişler, sarayın kırbacını kullanarak halkın sırtından zengin olmuşlardı.

Atatürk geldi, Hilafet Kurumu’nu kapattı.

Tekke ve zaviye adıyla faaliyet gösteren bu karanlık yapıları tasfiye etti ve ülkeyi Cumhuriyet Güneşi ile, Demokrasi aydınlığı ile, Kadını ve erkeği eşit sayan yasalarla donattı.

Donatırken de, uyarmayı ihmal etmedi, dedi ki;

“Efendiler, biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil; bilakis bu tip yapılar, din ve devlet düşmanı olduğu, Selçuklu ve Osmanlı’yı bu yüzden batırdığı için yasakladık. Çok değil, yüz yıla kalmadan eğer bu sözlerime dikkat etmezseniz göreceksiniz ki; bazı kişiler, bazı cemaatlerle bir araya gelerek bizlerin din düşmanı olduğunu öne sürecek, sizlerin oyunu alarak başa geçecek ama sıra devleti bölüşmeye geldiğinde birbirine düşeceklerdir”

Fetö ihanetine rağmen, hala siyasi geleceğini bu yapıların geleceğine eşitleyen ve onların sırtını sıvazlayarak koltuğunu korumaya çalışanların var olması işte bundandır.

Ondandır, Samsun’daki ‘Kurtuluş Anıtı’nın yıkılmak istenmesinin, Tarkan’ın yazdığı, Sezen Aksu’nun yazdığı şarkı kadar kamuoyunda yer bulamaması.

Yani, erik kurusu sadece kişilerin midesinde bulunmaz, yapılanmaların da içlerinde erik kurusu vardır.

Yapılanmalar ne ki, Devletlerde de durum farklı değildir.

Mesela, Osmanlı’nın son dönemlerinde bizi arkadan hançerleyen Arap Dünyası gibi.

Hani, İngiliz Lawrence gibi insanları bu gün bile kutsayıp, Osmanlı’nın izlerini topraklarından silen Arap Dünyası.

Hani, son olarak Fetö ihanet girişimini finanse eden, ama bir avuç dolar aşkına bu gün ‘Kardeşim’ dediklerimiz, en stratejik kurumlarımızı bile pazarlıksız sattığımız, ülkenin en değerli topraklarını yine dolar aşkına hizmetlerine sunduğumuz.

Ya da, Kurtuluş Savaşı ile ülkeden temizlediklerimiz vardı ya hani.

İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunanlılar.

100 yıldır hazmedemediler, Atatürk’ün önderliğinde Yedi Düvele kafa tutan Anadolu Aslanlarını.

Önce ekonomik olarak yerleştiler, askerlerini sokamadıkları güzel ülkeme.

Sonra Ege’de antlaşmalarla silahsızlandırılan adaları tek tek askerle donattılar.

Ama onların hayalleri, yeniden Dolmabahçe önüne savaş gemilerini demirlemektir ve bunun için her yolu deniyorlar, denemeye devam edecekler.

Kanal İstanbul bu kirli emellerin senaryolaştırıldığı bir oluşumdur.

Bir de dünyayı sömüren yapılar vardır, aynı amaç etrafında birleşen.

Nato gibi, Avrupa Birliği gibi.

Bunlardan Nato, yıllar önce oluşan Varşova Paktı’na karşı kurulmuştu.

Sözde Komünizm’in yayılmasını önleyeceklerdi.

Varşova Paktı yok edileli yıllar geçti, ama Nato üye sayısı devletlere yenilerini ekliyor.

Zira amaçları, yıllardır giremedikleri topraklara yerleşip, yeni sömürü alanları, yeni silah pazarları yaratmak.

Varşova Paktı’ndan ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden kopup bağımsızlıklarını ilan eden ülkeler ise yeni ilgi alanları.

Tek amaçları, tek hedefleri var.

Ukrayna gibi ülkelerle, Asya ülkelerinin bir bölümünde bulunan muazzam yer altı kaynaklarına erişmek, Maden, Petrol ve Gaz alanlarına hakim olmak..

Yani Sevgili dostlar, erik kurusu sadece insanların midesine oturmaz, devletlerin, devletlerin oluşturduğu yapıların da midesinde erik kurusu varsa er ya da geç hazım sorunu yaratır.

Ukrayna için vavelya koparan ülkeler sanıyor musunuz, bu ülkenin halkının bağımsızlığı için feryat ediyor?

Siz sanıyor musunuz, Ukrayna’yı bir an önce NATO şemsiyesinin altına almaya çalışan ABD, Ukrayna Halkı için çaba sergiliyor?

Siz sanıyor musunuz, Rusya Neonazi grupların Ukrayna yönetimine hakim olmasından rahatsız olduğu için endişeli ve müdahale ediyor?

Bütün mesele, ABD, İngiltere gibi ülkelerin yeni nüfuz alanları yaratma çabasından ibarettir.

Yok edilen Ukrayna, ölen Ukrayna Halkı ne ABD’nin, ne de Rusya’nın umurundadır.

İnanmıyorsanız, Balkan Ülkelerine bir daha bakın.

Eskiden Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Yugoslavya, Arnavutluk vardı.

Şimdi, Balkan Ülkelerini sayın deseler, gidip gördüğüm, gezdiğim halde ben bile saymakta zorlanıyorum.

Ve güzel ülkem yöneticilerini bir kez daha uyarıyorum.

Balkanları parçalayan, Ortadoğu ülkelerinin kanını emen Emperyalizm başını güzel ülkeme döndürmeden önce, dış politik zikzaklardan vazgeçin ve Dış Politikamızı ehil ellere teslim edin.

Rayından çıkardığınız ülkem dış politikasını yeniden rayına oturtarak başlayın işe..

Zira bu güzide vatan toprağı emperyalizmin uşakları tarafından ekonomik olarak zaten işgal edildi.

Aymazlık ve ben yaptım olduculuk devam ederse, daha vahim sonuçları olur.

Ben uyarayım da..