Okul açıldığına göre, bu sıralar adından bolca bahsedilen Sayın Tekin, kendi yönettiği kuruma çocuğunu göndermeyecek kadar güvenmiyor olsa gerek ki her bakanın, milletvekillerinin yaptığı gibi o da çocuğunu özel bir okula gönderecek. Ne yapacaktı; yetersiz fiziki koşulların olduğu, kendilerinin direttikleri müfredat baskısı bulunan bir devlet okuluna mı kayıt yaptıracaktı?

Eğitimde ayrıcalık diyoruz biz buna; eşitlik değil…

Nitelikli okul açmak yerine gelişi güzel açılan imam hatipleri saymıyorum bile. Eğitim, bir ülkenin geleceğini şekillendirir. Devlet okulları çaresizlikle ayakta durmaya çalışırken bakan açıklama yapıyor: “Kayıt parası adı altında veliden para talep edilemez.” Peki Sayın Bakan, okullarında temizlik personeli eksiklerini gidermek adı altında toplanan paralardan bihaber mi?

Yani demem o ki; devlet kendi okullarını güçlendirmek yerine özel okullara yönelişi sessizce teşvik ediyor. Cüzdanına güvenen özel okula gönderir; vatandaşı ise geçim kaygısı derdinde yerlerde sürünürken, bakanın çocuğunu özel donanımlarla geliştirilmiş İngilizce dersleri, spor faaliyetleri, her türlü sosyal aktivitesi —gitarı, kanunu, kemanı vs.— olan bir okulda okutması beni gayet mutlu etti. Bakanıma da bu yakışır(!).

Ama şunu sormak lazım:
Bir çocuğun geleceğe güvenle bakması, kaygı taşımadan eğitim görme hakkını annenin babanın cüzdan kalınlığı mı belirleyecek?

Eğitimde eşitlik yoksa, gelecekten de eşitlik beklemek hayal olur.

Öğretmenin değer gördüğü, öğrencinin birey olarak önemsendiği, her çocuğun eşit imkânlara sahip olduğu bir sistem kurulmadıkça; özel okul–devlet okulu tartışması, aslında toplumdaki uçurumun aynası olmaya devam edecektir.