FEHMİ Koru, Doğan Grubu\'na kesilen vergi cezasının ardından, sistematik ve ısrarlı bir şekilde hep şunu yazdı/yazıyor:


“Başta Ertuğrul Özkök olmak üzere Doğan Grubu yazarları, iktidarla ters düşerek Aydın Doğan\'ı zor durumda bıraktılar.”


Ben de dedim ki:


“Fehmi Koru böyle yaparak en başta hükümeti zor durumda bırakıyor. Hükümete ters düşen yayınlar yapmanın vergi cezasıyla cezalandırılacağını ima ediyor. Bu yaptığı hükümete iftiradır. Bu yaptığı AB çevrelerine müzevirliktir. Fehmi Koru hükümeti ihbar ediyor.”

* * *


Peki Fehmi Koru ne dedi?


Ne diyecek? Yan çizdi ve konuyu mecrasından saptırmaya çalıştı.


Dünkü yazısında diyor ki: “Doğan Grubu geriledi ama bunun Maliye\'nin kestiği ceza ile ilgisi yok.”


Hadi ya?


Peki ne olmuş da gerilemiş Doğan Medya Grubu? Gazetelerinin tirajı mı düşmüş? Bir etkinlik azalması mı söz konusu olmuş? Bir yıkım mı var?


Vergi cezası dışında bir sorunu mu var Doğan Grubu\'nun?

* * *


Şimdi düşünüyorum:


Acaba Fehmi Koru neden ağız değiştirdi? Neden vergi cezasını kastetmediğini açıkça yazmak zorunda kaldı?


Ve soruyorum: “Başbakan\'dan gelebilecek bir azar korku-su”nun, bu ağız değişikliğinde ve yan çizmedeki payı yüzde kaçtır?


Türk filmi seyrederken bana neler oluyor



“Hep kötü yazıyorum... Bu seferki güzel çıksın Tanrım” diye yalvarıyorum.


Kötü çıkan filme emeği geçenlerden birinin dostum çıkmaması için dua ediyorum.


Türklerin hikâye anlatma yeteneği konusundaki karamsar düşüncelerim biraz daha perçinleniyor.


Elimde olmadan kıyas yapıyorum ve bu yaptığım, filmin aleyhine işliyor.


“Acımasız olma şimdi bu kadar...” türküsünü söyleyerek kendimi yatıştırmaya çalışıyorum.


Ben bir şey yaptım Ahmet



YENİ Şafak yazarı Ali Bayramoğlu\'nun yalancısıyım:


Başbakan Erdoğan, “kaçak Ermeniler”den söz ettiği konuşmayı yaptığında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da aynı binadaymış. Konuşmadan sonra koridorda karşılaşmışlar. Başbakan Erdoğan, “Ahmet Bey, ben bir şey yaptım...” demiş ve konuyu aktarmış. Bunun üzerine Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu da, “İnanmıyorum... Bunu konuşmuştuk” diye karşılık vermiş.

* * *



Ben bu anekdota zerre kadar inanmadım.


Üç nedenden dolayı:


BİR: Başbakan Erdoğan, yaramazlık yapmış Ömercik edası takınıp, “Ben kötü bir şey yaptım...” demez.


İKİ: Dese de bunu Ahmet Davutoğlu\'na demez.


ÜÇ: Hadi diyelim ki dedi, Davutoğlu buna karşılık “İnanmıyorum ya... Konuşmuştuk bunu” demek yerine “Canınız sağ olsun Başbakan\'ım” der.



Gülben\'in saçlarına dolunca aklar



HİÇ yaşlanmayacakmış gibi yaşayanların sayısının hızla arttığı... Saçlara dolan aklardan utanç duyulduğu... Kırışıklığa zerre kadar tahammülün gösterilmediği...

Her yaşın kendine özgü güzelliğinin unutulup gittiği... Kimselerin “efendice” yaşlanmaya razı olmadığı...


Şu tuhaf mı tuhaf çağda...


Popüler kültürün önemli figürlerinden biri olan Gülben Ergen, saç diplerine sirayet eden beyazlık ve yüzünde beliren hafif kırışıklık kendisine hatırlatıldığında şöyle demiş:


“Ben üç çocuk annesiyim. Evet yaşlandım. Saçlarımın dipleri beyaz... Ama bunu olgunlukla karşılamak gerek...”


* * *


Ne güzel değil mi?


“Yanlış görmüşsünüz” demek yok... “Ben daha çok gencim” diye pişkinlik yapmak yok... “O gün çok yorgundum” demek yok... “Çekim hatası” demek yok... Ya ne var?


Çoktandır unuttuğumuz “razı oluş”un güzelliği ve hırstan arınmışlığın çekiciliği var...


Üstelik...


O Gülben Ergen ki, “Saçlara dolunca aklar/Birden bir pişmanlık başlar” şarkısını terennüm etmiş bir kişidir.



Sevdim Sevmedim



SEVDİM: Yenilginin suçunu hakeme atmak şeklindeki milli sporu benimsemeyip kendi takımının hatalarını görebildiği için Galatasaray Başkanı ADNAN POLAT\'ı...


SEVMEDİM: “367 meselesini gündeme getirdiğim için AK Partililer bana dua ediyordur, onlara mağduru oynama hakkı verdim” dediği için SABİH KANADOĞLU\'nu...