Eğer bu cemaat mensupları sizin kara kaşınızı, kara gözünüzü görmeye gelmedilerse bu ziyaretin amacı ne?
Kayseri, son iki gündür Kayseri Valisi Gökmen Çiçek'e İsmailağa Cemaatine yakınlığıyla bilinen İnsana Değer Veren Dernekler Federasyonu (İDDEF) Kayseri Temsilciliği’nin yaptığı ziyarette verilen fotoğrafı konuşuyor.
Söz konusu fotoğrafın bir gazetede haber yapılmasının üzerine sosyal medya platformu X resmi hesabından paylaşımda bulunan Cumhuriyet Halk Partisi Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, şu ifadeleri kullandı:
“Efendiler ve ey millet!
İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti; şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz.
En doğru ve en hakiki tarikat, tarikat-ı medeniyedir.
Medeniyetin emrettiğini ve talep ettiğini yapmak, insan olmak için kâfidir.”
— Mustafa Kemal Atatürk
Kayseri Valisi’nin İsmailağa cemaati temsilcilerini kamuya açık biçimde kabul etmesi, yalnızca bir nezaket ziyareti olarak görülemez. Bu görüntü, tarikat ve cemaatlerin yıllardır nasıl sistemli biçimde kamusal alanı kuşattığını, bürokrasiye ve siyasete nasıl nüfuz ettiğini açıkça göstermektedir.
Ziyarette İl Milli Eğitim Müdürü’nün de yer alması, tarikatların özellikle eğitim politikaları üzerindeki etkisini gözler önüne sermektedir. ÇEDES gibi projelerle çocuklarımızın eğitimi laik ve bilimsel temellerden uzaklaştırılmakta; Milli Eğitim, kamusal sorumluluklarını cemaatlerle ortaklaşa yürütür hâle getirilmektedir.
AKP iktidarı, yıllardır laiklik ilkesini aşındırarak dini gruplarla kurduğu ittifakı, devleti yönetmenin aracı hâline getirmiştir. Eğitimden yargıya, güvenlikten sosyal politikalara kadar birçok alanda cemaatlerin kadrolaşmasına göz yumulmuş, adeta teşvik edilmiştir.
FETÖ’nün devleti ele geçirme süreci hâlâ hafızalardayken, benzer yapılanmalara alan açmak, sadece geçmişten ders çıkarılmadığını değil, aynı anlayışın sürdüğünü de göstermektedir.
Laik bir hukuk devletinde valilik makamı; cemaatlerin meşruiyet aradığı değil, yurttaşlara eşit mesafede duran tarafsız bir yönetim merkezidir. Devletin dini yapılarla değil, hukukla, akılla ve bilimle yönetilmesi gerektiğini savunduk, savunmaya devam edeceğiz.
Kurtuluşun ve kuruluşun partisi olarak, Cumhuriyetimizin temel ilkesi olan laikliği, çocuklarımızın geleceğini, eğitimin kamusal niteliğini ve demokrasimizi günübirlik siyasi hesaplara feda etmeyeceğiz.”
***
Cumhuriyet Halk Partisi Kayseri Milletvekili Aşkın Genç’in bu açıklaması üzerine Kayseri Valisi Gökmen Çiçek de, sosyal medya hesaplarından yanıt vererek, “Sayın Vekilim,Her bir vatandaşımızın devlete olan güvenini ve aidiyet duygusunu artırmakla sorumlu bir kamu görevlisinin, görüşüne, kılığına, sakalına, inancına veya aidiyetine göre insanları tasnif etmesi ne hukuk devleti ilkesiyle ne de kamu ahlakıyla bağdaşır.” şeklinde ifadeler kullandı.
***
Kayseri’yi ikiye bölen o fotoğraf, 4 ay önce 1 Mayıs 2025’de Kayseri Valilik makamında çekilmiş!
Ziyarete ve zamanına ilişkin tek kaynak, İnsana Değer Veren Dernekler Federasyonu (İDDEF) Kayseri Temsilci Ferdi Akdeniz’in X hesabı…
Temsilci Ferdi Akdeniz, 1 Mayıs 2025 Perşembe günü sabah saat 10:36 da bu paylaşımı yapmış.
Neredeyse aldığı nefesi sosyal medya hesaplarında paylaştıran Kayseri Valisi Gökmen Çiçek, İsmailağa Cemaatine yakınlığıyla bilinen “İnsana Değer Veren Dernekler Federasyonu” temsilcileriyle çektirdiği söz konusu fotoğrafı hiçbir yerde paylaşmamış!
Basına da servis ettirmemiş…
Sizce normal mi?
Eğer o ziyaret gayet doğal, halkı kucaklayan bir ziyaret ise neden o ziyareti göğsünüzü gere gere sosyal medya hesaplarınızdan paylaşmadınız?
Neden basına servis ettirmediniz?
1 Mayıs hepimizin bildiği üzere “Emek ve Dayanışma Günü” yani Resmi Tatil !
Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e bağlılığını her fırsatta dillendiren CHP Kayseri Milletvekili Aşkın Genç eğer endişelerinde haksızsa, Kayseri İl Milli Eğitim Müdürü Coşkun Esen’in resmi tatil günü o ziyarette ne işi var?
1 Mayıs Resmi Tatil Günü Kayseri İl Milli Eğitim Müdürü Coşkun Esen’in orada bulunması tesadüf mü?
O fotoğraf karesine bu çerçeveden her yönüyle dikkatlice bakıldığı zaman, bana göre de hiç de normal bir ziyaret gibi görünmüyor?
Sayın Valim; siz sakalı, bıyığı, çarşafı ve nezaketi bir kenara bırakın da İsmailağa Cemaatine yakınlığıyla bilinen İnsana Değer Veren Dernekler Federasyonu Kayseri Temsilcileri resmi tatil olan 1 Mayıs günü o ziyarette sizden ne istedi?
Lütfen bunu Kayseri Kamuoyuna açıklar mısınız?
Eğer bu cemaat mensupları sizin kara kaşınızı, kara gözünüzü görmeye gelmedilerse bu ziyaretin amacı ne?
Maksat ne?
İstek ne?
Hedef ne?
Resmi tatil günü sabahın köründe Kayseri İl Milli Eğitim Müdürü Coşkun Esen neden orada?
Amaç ne?
Sayın Valim; ben dahil Kayseri Kamuoyu sizden bu soruların yanıtını bekliyor!
***
Gelelim olayın bir diğer boyutuna, son günlerde memleketim Kayseri de bir acayip linç kültürü ortaya çıkmaya başladı!
Bilgi ve birikimden yoksun oldukları her hallerinden anlaşılan bir güruh tarafından başlatılan bu linç kampanyasına da, bazı kurum ve kuruluş temsilcilerinin balıklama atlaması üzücü ve çok düşündürücüdür.
Vali Gökmen Çiçek’in tüm günahlarını Cumhuriyet Halk Partisi Kayseri Milletvekili Aşkın Genç’e yükleyen mi ararsın, Aşkın Genç’in Histeri Nöbeti geçirdiğini yazıp çizen mi?
Ayıptır…
Günahtır…
Sizin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yakın tarihinden haberiniz var mı da ahkam kesip duruyorsunuz?
Yazık çok yazık…
Cumhuriyet Halk Partisi Kayseri Milletvekili Aşkın Genç, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 30 Ağustos 1925’de Kastamonu da yaptığı bir konuşmadan alıntılayarak yaptığı paylaşımda, devletin cemaat ilişkileri nedeniyle endişelerini dile getiriyor ne var bunda?
Burada kimsenin inancıyla kimsenin bir derdi yok!
Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu günden beri ne çektiyse tarikat ve cemaat örgütlenmelerinden çekti.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1934 de okusun vatana millete faydalı bir birey olsun diye Fransa’nın Paris şehrine yolladığı ekibin içerisinde bulunan Necip Fazıl Kısakürek’in, iflah olmaz bir Atatürk ve Cumhuriyet Düşmanı olarak Türkiye’ye geri dönüp, Büyük Doğu Hareketi’ni Kayseri’den başlatması sizce tesadüf mü?
Daha dün (15 Temmuz 2016 ) Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kılcal damarlarına nüfuz eden FÖTÖ’cüler 15 Temmuz Darbe Girişimi’nde bulunmadılar mı?
Kayseri Valisi Gökmen Çiçek, nazik ve nezaketli bir devlet adamı olabilir ama o makamda oturan bir kimsenin Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluş Felsefesi’nden veya Atatürk’ün siyasal ve toplumsal İnkılaplarından bihaber olması düşünülebilir mi?
Yada Atatürk’ün siyasal ve toplumsal inkılaplarını kavrayamayan bir kişi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin devlet adamı olabilir mi?
Atatürk Türkiye’yi “Çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak” amacıyla bir dizi İnkılap yaptı. İşte konumuzu ilgilendiren bu İnkılaplardan bazıları:
1. Siyasal Alandaki İnkılaplar:
Saltanatın Kaldırılması (1922)
Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)
Halifeliğin Kaldırılması (1924)
2. Toplumsal Alandaki İnkılaplar:·
Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934)
Şapka ve kıyafet devrimi (1925)
Tekke Zâviye ve Türbelerin kapatılması (1925)
Soyadı kanunu ve Büyük Önder’e Atatürk soyadının verilmesi (1934)
Lâkap ve unvanların kaldırılması (1934)
Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü(1925-1931)
Olaylara bir de bu çerçeveden bakmak Atatürk İlke ve İnkılaplarına bağlı her Türk vatandaşının boynun borcudur !
***
Cumhuriyet Halk Partisi Kayseri Milletvekili Aşkın Genç’in alıntı yaptığı Atatürk'ün Kastamonu Söylevi’nden daha geniş bir kesiti yol haritası olması amacıyla buradan paylaşıyorum:
“… Efendiler ! yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkilapların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti Halkını tamamen asri ve bütün mana ve eşkali ile medeni bir heyeti ictimaiye haline irsal etmektir. İnkilaplarımızın umdei asliyesi budur… bu hakikatı kabul edemeyen zihniyetleri tarumar etmek zaruridir. Şimdiye kadar bu milletin dimağını paslandıran, uyuşturan bu zihniyette bulunanlar olmuştur. Herhalde zihinlerde mevcut hurafeler kamilen tardolunacaktır. Onlar çıkarılmadıkça dimağa hakikat nurlarını infaz etmek imkansızdır. Türbelerden, yalancı evliyalardan, ölülerden istimdat etmek medeni bir heyeti ictimaiye için şindir. … Mevcut tarikatların gayesi, kendilerine tabi olan kimseleri dünyevi ve manevi hayatta mazharı saadet kılmaktan başka ne olabilir? Bugün ilmin, fennin bütün şümuliyle medeniyetin muvahcehci şulebasında filen ve falan şeyhin irşadiyle saadeti maddiye ve maneviye arayacak kadar iptidai insanların Türkiye camiai medeniyesinde mevcudiyetini asla kabul etmiyorum.
Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, tarikatımedeniyedir. Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için kafidir. Rüesayı tarikat bu dediğim hakikatı bütün vüzuhiyle idrak edecek ve kendiliklerinden derhal tekkelerini kapayacak, müritlerinin artık vasılı rüşt olduklarını elbette kabul edeceklerdir. Arkadaşlar ; huzurunuzda muvacehei millete beyanı teşekkür ederken hissettiğim ve gördüğüm hususatı olduğu gibi söylemeyi tarih ve vicdan karşısında vazife bilirim.
Hükümeti Cumhuriyetimizin bir Diyanet İşleri Riyaseti Makamı vardır. Bu makam merbut müftü, hatip, imam gibi muvazzaf birçok memurlar bulunmaktadır. Bu vazifedar zevatın ilimleri, faziletleri derecesi malumdur. Ancak bu yolda vazifedar olmayan bir çok insanlar da görüyorum ki, aynı kıyafet iktisasında berdevamdırlar. Bu gibiler içinde çok cahil hatta ümmi olanlarına tesadüf ettim. Bilhassa bu gibi cühela, bazı yerlerde halkın mümessilleriymiş gibi onların önüne düşüyorlar. Halkla doğrudan doğruya temasa adeta bir mani teşkil etmek sevdasında bulunuyorlar. Bu gibilere sormak istiyorum. Bu sıfat ve selahiyeti kimden, nereden almışlardır. Malum olduğuna göre milletin mümessilleri intihap ettikleri mebuslar ve onlardan teşekkül eden Türkiye Büyük Millet Meclisi, Meclisin itimadına mahzar Hükümeti Cumhuriyettir. Bir de mahalli müntehap belediye reisler ve heyetleri vardır. Millete hatırlatmak isterim ki, bu laubaliliğe müsaade etmek asla caiz değildir. Her halde sahibi salahiyet olmayan bu gibi kimselerin muvazzaf olan zevat ile aynı kisveyi taşımalarındaki mahzuru hükümetin nazarı dikkatine vazedeceğim.
…İnebolu’da ve bazı yerlerde söyledim. Bugünün meselesi gibi mütalaa edileceğinden burada da bahsetmek istiyorum. Her milletin olduğu gibi bizimde bir milli kıyafetimiz varmış fakat gayri kabili inkardır ki taşıdığımız kıyafet o değildir. Hatta milli kıyafetimizin ne olduğunu bilenler içimizde azdır bile. Mesela karşımda kalabalığın içinde bir zat görüyorum. Başında fes, fesin üstünde yeşil bir sarık, sırtında bir mintan, onun üstünde benim sırtımdaki gibi bir caket, daha alt tarafını göremiyorum. Şimdi bu kıyafet nedir? Medeni bir insan alelacaip kıyafete girip dünyayı kendine güldürür mü? …Devlet memurları da, bütün millet de kıyafetlerini tashih edecektir. Fen, sıhhat noktainazarından ameli olmak itibariyle, her noktainazarından tecrübe edilmiş medeni kıyafet iktisa edecektir. Bunda tereddüte mahal yoktur. Asırlarca devam eden gafletin acı derslerini tekrarlamağa takat yoktur. Adam olduğumuzu, medeni insan olduğumuzu isbat ve izhar için icap edeni yapmakta taannüt adamlıkla kabili telif değildir.
Arkadaşlar, Türk milleti çok büyük vakalarla isbat etti ki, müceddit ve inkilapçı bir milletdir. Son senelerden mukaddem de milletimiz teceddüt yolları üzerinde yürümeğe, içtimai inkilaba teşebbüs etmemiş değildir. Fakat hakiki semereler görülemedi. Bunun sebebini araştırdınız mı? Bence işe esasından, temelinden başlanmamış olmasıdır. Bu hususda açık söyleyeyim. Bir heyeti içtimaiye, bir millet, erkek ve kadın denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, kitlenin bir parçasını terakki ettirelim. Diğerini müsamaha edelim de kitlenin heyeti umumiyesi mahzarı terakki olabilsin? Mümkün müdür ki, bir camianın yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı semalara yükselebilsin? Şüphe yok; terakki adımları, dediğim iki cins tarafından beraber arkadaşça atılmak ve iş terakki ve teceddütte birlikte Kat’i merahil edilmek lazımdır. Böyle olursa inkilap münteci muvaffakiyet olur. Memnuniyetle meşhudumuz olmaktadır ki, bugünkü nişvarımız hakiki icaba takarrup etmektedir. Her halde daha cesur olmak lüzumu aşikardır.
…Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başına bir yemeni, peştamal veya buna mümasil bir şeyler atarak yüzünü gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir veya bir yere oturarak yumulur. Bu tavrın mana ve medlülü nedir? Efendiler, medeni bir millet anası, millet kızı bu garip şekle bu vahşi vaziyete girer mi? Bu hal milleti çok gülünç gösteren bir manzaradır. Derhal tashihi lazımdır. - Atatürk'ün Kastamonu Söylevi - 30 Ağustos 1925”
Gazeteci Ali TÜRKASLAN’ın 1 Ağustos 2025 tarihli köşe yazısıdır.