Toplumun yaşamında Pahalılık denilince fiyatlar genel seviyesinde artış anlaşılıyor ve bu anlayışa göre pahalılık göstergesi enflasyon endeksleridir. Hayat pahalılığı ise, gelir artışının enflasyonun altında kalması halinde, fiyatların halkın gelir seviyesine göre yüksek kalması ve satın alma gücünün düşmesi anlamındadır.


Bugünkü piyasaya bakarsak; Markette bir kg çayın fiyatı 310 lira,bir 2.kg pirincin fiyatı 162,50 lira, bir litre Ayçiçek yağın fiyatı ise 125,95 liraya ulaşmış durumda.
Serbest piyasa ekonomisi ve rekabet kurallarına göre, bir mal veya hizmetin fiyatı çok yüksek ise, o mal ve hizmete talep olmaz. Fiyatı düşer.
Ama fiilen öyle olmuyor. Gelir dağlımı aşırı bozuksa, kolay ve spekülatif para kazanma yolları varsa, yüksek fiyatlı mal ve hizmetlere de talep oluyor.
Gerçekte bugünkü fiyatlar halkın yüzde 95’ne göre pahalıdır. Emekliler için de pahalıdır. Asgari ücretli içinde pahalıdır.Dul ve yetimler içinde pahalıdır.12,500 lira maaş alanlar içinde pahlıdır. Çalışan işçi ve memur içinde pahalıdır. Sanayiciler içinde pahalıdır. Toplumun her kesimi içinde pahalıdır. Çünkü insanın yaşamını idame ettirmesi için ihtiyaç duyduğu her şey pahalıdır.
Ama bazıları da var ki, ülkede yaşanan bu ekonomik çıkmazdan hiç mi hiç etkilenmiyorlar, kazançlarına kazanç katmaya devam ediyorlar. Her türlü koşulda alım gücü olanlarda var tabii ki…
Örneğin:
Her toplumda gelir dağılımı aşırı bozuksa, gösteriş amaçlı tüketim artar. Piyasada ikili üretim yapısı oluşur. Lüks ve pahalı mallar üretimi, ucuz ve kitlesel mallar üretimi. Lüks mal üretenler az mal üretir ve fakat pahalı satar çok kazanır. Ama bu defa da üretim kapasitesi düşer.
Bir AKP milletvekilinin Monako’da 60 EURO istakoz yemesi gündem oldu. Bakın;Türkiye’de Kayseri’de bir lokantada içerisinde 50 gr ciğer konan bir dürüm 180 lira yani.
Mersin’de bir kebapçı patronu bana Mersin’de nüfusa oranla lokantalar var. Ancak, şimdi ise kepenk kapatıyorlar demek ki halkın durumu iyi değil demişti; ben de’’ Mersin’de 3,5 milyon insan var. Bunların yüzde beşi çok sayıda kişi eder. Lokantaları dolduranlar bunlar. Halkın yüzde 95’i lokantaya gitmez ‘’demiştim.
Öte yandan ‘’pahalıysa gitmezsin‘’ anlayışı da çözüm olmuyor. Çünkü diğer lokantalarda bu spekülatif fiyatlara bakıp, fiyatlarını artırıyor ve dolaylı olarak hepimize zarar veriyor.
Türkiye’de büyüme oldu ve fakat bu büyüme kapsayıcı olmadı, yani halka yansımadı. Bazıları daha zengin, bazıları daha fakir oldu. Söz gelimi 2024’te büyüme oranı yüzde % 2,5 oranında oldu. Ancak artan gelir olmadığı için halka dağılmadı.
TÜİK verilerine göre; 
2022 yılında nüfusun en fakir yüzde onunun toplam gelirden aldığı pay yüzde 2,3 iken 2023 yılında azaldı, yüzde 2,1 oldu.
2022 yılında Nüfusun en zengin yüzde onunun toplam gelirden aldığı pay yüzde 32,7 iken, 2023‘te arttı ve yüzde 34,6‘e yükseldi.
2022 yılında Nüfusun en fakir yüzde 20’sinin toplam gelirden aldığı pay yüzde 6 iken azaldı ve 2023’te yüzde 5,9’a geriledi.
2022 yılında Nüfusun en zengin yüzde 20’sinin toplam gelirden aldığı pay yüzde 48 iken 2023 yılında arttı ve yüzde 49,8’ e yükseldi.
Hayat pahalılığı göreceli olarak ta zaman içinde de değişir. Öz tüketimin, (kendi ürettiğini kendi tüketenlerin) yaygın olduğu dönemlerde hayat pahalılığı daha az hissedilir. Paralı ekonomiye
geçtikçe, buzdolabı gibi mallar hayata girdikçe, gelir artışı paralel artmayınca hayat pahalılığı göreceli olarak artar.
Medya haberlerine de baktığımızda görüyoruz ki,Ülkenin dört bir yanından pahalılık çığlıkları yükselmeye devam ediyor.
Türkiye son on yılda orta gelir tuzağına düştü ve bu tuzak hayat pahalılığını artırdı.
Benden yazması…