"Sadaka ister ölüm, herkes de bir istediğini verir ona."
Ne güzel demiş Paul Vallery.

Ölümün girmediği ev mi var? Dünya yaratılışından beri en acı kural bu belki de.

Kimi Mevlana Celaleddin Rumi gibi Şeb-i Arûs'u bekler dört gözle. Şeb-i Arûs,Celaleddin Rumi'nin en sevgiliye kavuşma gecesidir, düğün gecesidir.

Kimi de Yaradan'a isyan eder, ah eder... Ama bilmez ki insanoğlu ezanla gelir bu dünyaya selayla göçer gider. Bu kadar kısadır işte... Bir varsın bir yoksun...

Sende, bende, herkes bir gün ölecek... Öleceğiz... Ne kadar mutlu olursan ol. Ne kadar çok şeye sahip olursan ol. İster Karun kadar zengin, ister bir ekmeğe muhtaç ol... Zamanı gelince herkes ölecek!

Ve bu ölüm öyle bir şey ki ne genci var ne yaşlısı. Önceki gün kalleş bir saldırıya kurban giden Mehmet Aslankaya...

Kim bilir daha ne hayalleri, ne umutları vardı. Yarına planladığı işler, özlediği insanlar... İşte bir varsın bir yoksun! Hiç olmamış, hiç eğlenmemiş, hiç ağlamamış, hiç gülmemiş... Hiç... Hiç.. Hiç...

Bu yüzden midir insan hayatında onca yalanlar, dolanlar, entrikalar... Emin ol! O zaman geldiğinde 1 saniye ile 100 yıl arasında hiç fark olmayacak. Bir anlık acı 100 yıllık sefayı yerle bir edecek! İşte tam da bu yüzden üzülme, üzme... Gerçekten insan ol ve gerekeni yap!

Hayyam'ın da dediği gibi...
Bir geldi mi derin ölüm uykusu,
Biter bu dünyanın dedikodusu.
Ölenden bir haber bekler insanlar:
Ne söylesin? Bilmez ki ne olduğunu!