Gazetelere yansıyan, ‘Tarihin en yüksek faizli dış borçlanması’ haberi üzerine geldi aklıma, size de hatırlatayım dedim, Kapitülasyon dönemini.

Zira, Hazinenin son dış borçlanma girişimi kapitülasyon döneminde bile olmayacak düzeyde faiz ödeyeceğini gösteriyor.

Hazine ve Maliye Bakanlığı, 2022 yılının ikinci dış piyasa borçlanmasında 2 milyar dolarlık ihraç gerçekleştirdi. Söz konusu borçlanmada getiri yüzde 8,625 oldu.

Deneyimli bankacı Kerim Rota’ya göre, bu oran, dolar cinsi borçlanmada 5 yıllık vadede Şubat 2003 sonrasındaki en yüksek faiz oranı.

Zira Hazine’nin 2 milyar dolarlık borç için yıllık 172,5 milyon dolar faiz ödeyecek. 5,5 yılda toplam faiz ödemesinin 948,7 milyon dolar olacak. Biraz daha çaba gösterselerdi, 5,5 yılda 2 milyar dolara 1milyar dolar faiz ödeyeceklerdi neredeyse.

Yani, bugün 100 dolarını bu tahvile yatıran yatırımcı 5,5 yıl sonunda anapara ve faiz olarak toplamda yaklaşık 150 dolar geri almış olacak.

İşte ondandır, hatırlatma ihtiyacı hissettim, Kapitülasyon dönemini.

Osmanlı’nın yıkılışına neden olan bir dönemdir, sınırsız borçlanma, karşılığında ülke kaynaklarının yabancıların kullanımına verilmesi anlamı taşır.

Yani Kapitülasyon;

Osmanlı İmparatorluğu'nda yabancılara verilen ekonomik, adli, idari hak ve ayrıcalıklardır. Kapitülasyon kelimesi Latince "şartlar, fasıllar, maddeler" anlamına gelen "capitula" sözcüğünden türemiş olup "teslim olma" anlamı galat-ı meşhurdur.

3 Aşamadan oluşur.

İlk 2 aşama, yabancıların getirdikleri paralarla, yerli girişimcinin üzerinde avantajlar elde ederek ülke ekonomisinde söz sahibi olması anlamına gelir.

Üçüncü aşama ise;

Osmanlı topraklarını Avrupa'ya tek bir pazar olarak açan 16 Ağustos 1838 tarihinde imzalanan Baltalimanı Antlaşması ile başlamıştır.

Baltalimanı yalnızca bir ticaret değil aynı zamanda ileri düzeyde bir kapitülasyon anlaşmasıydı. İhracat yasağı ve devlet tekelleri kaldırıldı. Yabancı tüccarlar yerli tüccarlarla aynı haklara sahip oldu. Bundan sonra Osmanlı artık mamül mal üretemeyecek, kumaş yerine iplik, iplik yerine ham pamuk ya da yün hatta pamuk kozası satar hale gelecektir.

Yabancıların ayrıcalıkları zamanla gayrimüslim Osmanlılara da tanındı. Osmanlının borçlanmaya başlaması kapitülasyonlarla birleşince, Osmanlı kendisini önce Düyun-u Umumiye'ye teslim etmiş, ardından yabancı şirketlere çok büyük imtiyazlar vermiş (demiryollarının işletilmesi gibi) ve sonunda Sevr Antlaşması'nın Osmanlının tüm maliyesini elinde tutacak olan bir Maliye Komisyonu kurulmasını öngören 232. Maddesini kayıtsız şartsız kabul etmiştir.

Kapitülasyonlar, Serv Antlaşmasını getirdi, Lozan ile kaldırıldı.

Bu karanlık döneme bakacak olursak, yabancı devletler bize neyi dayattı?

“Kumaş üretmeyeceksin, iplik üretmeyeceksin, pamuğunu ben alacağım, sana ihtiyacın kadar iplik ve kumaşı da ben vereceğim..”

Başka neyi dayattı;

Tütününün, pamuğunun, buğdayının üretimini sen yapacaksın, ticaretini ben yapacağım.

Başka neyi dayattı?

Hazineni ve maliyeni senin bakanın değil, bizim söz sahibi olduğumuz Maliye Komisyonu yönetecek.

Peki bu günkü durum nedir?

Bankalarımızın 3 tanesi dışındakileri yabancı ortaklı veya yabancıların.

Türkiye’de iş yapan beşli çete olarak bilinen ve sayıları hayli fazla olan ‘Ayrıcalıklı Şirketler’ Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile anlaşmazlığa düştüğünde Tahkim’e yetkili kıldı.

Yetmedi bu şirketler ve dış uzantıları alacaklarını tahsil edememe riskine karşı sigorta ettirdi.

Madenlerimizin neredeyse tamamı yabancı şirketlerin ortaklığı ile işletiliyor.

Zeytinliklerimiz bile bu maden şirketleri tarafından talan ediliyor.

Yönetenlerin bebelerinden başlayan ayrıcalıklılar sınıfının, dünyanın bütün denizdeki gemilerinin neredeyse hiçbir Türk Bandıralı değil, vergi ödemiyorlar.

Yarımada olan güzel ülkemde, denize kıyısı bile olmayan ülkelerde olmasına rağmen, Denizcilik Bakanlığı yok.

Her dış borçlanmada uluslar arası tefeciler, verecekleri doların faizini bir-iki puan daha artırıyor.

Çalışma hayatında karar verici artık yabancılar ve yerli uzantıları, o nedenle grev ve hak arama eylemleri polisin zırhına çarpıyor.

Ülkede bir takım cühela ‘Nas’ gibi yalanlarla kandırılırken, sermayeye bankaya yatırdığı her lira için Dolar’ın artışı değerinde faiz güvencesi verilmiş.

Zavallı millet, market rafında fiyatına bakarak aldığı ürünün kasaya gelene kadar zamlandığını hayretle görüyor.

Ayrıcalıklı oluşumlar devlete iş yaparken, gelir garantili anlaşmalar dayatıyor ve gelirlerini dolar üzerinden güvence altına alıyor.

Dün açtığımız Çanakkale köprüsünden günde 15 bin araç geçecek. Her araç 200 lira ödeyecek. Ama 45 bin araç geçiş garantisi verdiğimiz için kalan 30 bin aracın bedelini biz geçiş başına 15 Avro olarak ödeyeceğiz. Yani köprüden geçen geçmeyen, köprüyü gören görmeyen her vatandaş borçlandırılmış olacak.

Enerjide, bankacılıkta, üretimde boğazımıza kadar dışa bağımlı hale geldik zaten, bundan sonra çiftçi buğday bile ekemez duruma geldiği için buğdayımızı, nohutumuzu, yakında patatesimizi, soğanımızı da dışarıdan satın alır konuma geleceğiz.

‘IMF bizden borç istedi’ palavrası ile uluslar arası tefecilerin cirit attığı bir ülke haline geldik.

Maliye Bakanımız yabancıya, “Siz yeterki para getirin, mevzuatı ve bürokrasiyi alaşağı etmek bizim işimiz. Bizde canınız ve malınız güvence altındadır merak etmeyin” diyebilecek kadar cahil biri olacak.

Ülkenin okumuşu ülkeden kaçmak için kapıları zorlayacak.

Ülkenin Cumhurbaşkanı “Giden gider kalan sağlarla yolumuza devam ederiz” diyecek, diyebilecek.

Ülke sınırları yolgeçen hanı, ülke Mülteci Cenneti haline gelecek.

İktidarın zengin ettikleri, kazandıklarını, çaldıklarını, götürdükleri paraları Türkiye Cumhuriyeti’nde değil, yabancı ülke bankalarında istifleyecek.

Yağ yüklü gemi limana yanaştı diye bayram eder hale gelecek bu ülke insanı.

Ama ekonomimiz hiç olmadığı kadar iyi öyle mi?

Şimdi sorarım size dostlar.

Osmanlı’yı ekonomik, siyasi ve askeri anlamda batıran döneme Kapitülasyonlar dönemi diyoruz da, bu gün ülkenin ekonomik ve sosyal hale geldiği, getirildiği bu döneme çocuklarımız, torunlarımız;

Ne Dönemi diyecekler?