Yıllardır anlata anlata dilimde tüy bitti, kalemimde mürekkep kalmadı.

İnsanları kutsamak, onların yaptıkları yanlışları, hataları bile, “Vardır bir bildiği” ambalajına sarıp görmezden gelmek, ülkenin sıkıntıları için kurtarıcı aramak, geri toplumlara has bir özelliktir.

Çağdaş toplumlarda insanlar önce birini kutsayıp, sonra da onun her yaptığına, her dediğine körü körüne biat etmez, ‘Bu adam ne demişti, şimdi ne yapıyor?’ diye sürekli sorgular.

Yani çağdaş toplumların, ‘Kerameti kendinde menkul’leri yoktur.

Bizde ve daha geri toplumlarda ise insanlar yaşadıkları sıkıntıları parmağını şıklatarak ortadan kaldıracak, ‘Mucize adam’ ararlar.

Temelini toplumsal hale gelen cehaletin oluşturduğu bu arayış, o kadar yaygın hale gelir ki, kendini Demokrat, çağdaş olarak niteleyen insanlar da bazen bu kör inançla donanır, bu çıkmaz sokağa giriverirler.

Yıllar önce MHP’den Milletvekili aday adayı olan bir zat seçim bürosunun bulunduğu 5 katlı binanın önüne bina büyüklüğünde bir pankart asmıştı. Pankartta şöyle yazıyordu;

“Lidere sadakat şerefimizdir…”

O lider o zamanlar iktidar partisi ve liderine demediğini bırakmıyor, tüm deterjanları bir araya getirip iktidar partisi ve liderini Haliç’te yıkayacağını söylüyor, iktidar partisi lideri ile hakaretleşiyor, küfürleşiyordu.

Ben o zaman o aday adayının pankartını konu ederek, “Ya lider yanlış yaparsa” diye sormuştum bir yazıda.

Bu gün o lider, hakaretleştiği, küfürleştiği iktidar partisi liderinin sağ kolu.

Geçmişteki hakaretler, suçlamalar, iddialar bir kenara konuldu “Adayımız filan partinin lideridir” noktasına gelindi.

Şimdi o aday adayı ne düşünüyor acaba, çok merak ediyorum.

Liderinin o gün söyledikleri mi doğruydu, bu gün geldiği konum mu doğru?

Güzel ülkemde, bu iktidar ile palazlanan bir tarikat-cemaat olgusu yaşanıyor.

Hepsinin savunduğu; Yüce Dinimiz İslam.

Hepsinin önerdiği; Yüce kitabımız Kur’an.

Ama bakıyorsunuz, her kentimizde görkemli binalar, lüks hayatlar, Cumhurbaşkanını kıskandıracak kadar görkemli araç konvoyları. Huzuruna sürünerek çıkılan enteresan sakallı, sarıklı, şalvarlı tipler.

Birbirinin izine kurşun sıkarak mürit sayısını artırmaya çalışan sözde şeyhler, şeyhlerin il, ilçe halifeleri.

Yahu hani bu güzel ülkenin yüzde 99’u Müslümandı, Müslüman.

O zaman kim bu derviş bozması tipler, ne anlatıyorlar Kur-an’dan, Ayetten, Hadisten gayrı da farklı mekanlarda safahat yaşıyorlar, cehaleti sermaye yapıyorlar?

Son günlerde sosyal medyada bir tartışmadır gidiyor.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz Gezisi sırasında aracına davet ettiği gazetecilerle ilgili.

Bağımsız gazetecilik mesleğinin bu günkü acınası konuma gelmesinde çok büyük emekleri olan ve Fazıl Say gibi bir çok insanın adliye koridorlarında sürünmesine vesile olan bir kadının özel davetli olarak Karadeniz gezisine götürülmesine ben de dahil bir çok aydın, yazar, demokrat insan tepki gösterdi.

Çıktı İmamoğlu, bu eleştiriler için “Vız gelir, tırıs gider” dedi.

Tepkinin dozu önlenemeyecek noktaya gelince de bu sözleri için özür diledi.

Bu sözleri için, bölümünün altını çizmek istiyorum.

Hatta işi o kadar ileri götürdü ki, Ailesi ve mensup olduğu toplum kesimi tarafından ‘Düşük’ ilan edilen bir gazeteciyi de ilk geziye davet edeceğini ilan etti.

Oysa, “Biz her fikirden, her dünya görüşünden gazeteciyle bir araya gelemeye çalışıyoruz. Bu isimleri de bundan davet ettik. Ama şimdi daha net görüyorum ki, bazı kişilerin toplumun gözündeki yeri mesleklerinin önüne geçmiş durumda. Bir yol kazası olarak, bakıyorum ve o fotoğraf karesiyle incittiğim herkesten özür diliyorum" diyebilirdi.

Demediği için, bu kez de, “Ne yani şimdi İmamoğlu Erdoğan’a karşı aday olursa, Erdoğan’a mı oy vereceksiniz”ciler türedi.

İmamoğlu için dile getirilen methiyelerin bini bir para.

Efendiler, beyler, ağalar, Demokrasilerde, kent yönetiminde, devlet yönetiminde kutsal insan yoktur, hak etmediği halde kutsanan insan vardır.

Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş ve diğerleri, ortaya bir başarı koydularsa, bu başarı bir tek kişinin başarısı mı sanıyorsunuz.

Elde edilen bir başarı varsa, ilkelerin, kuralların, kadroların başarısıdır.

Bu gün güzel ülkemin içine düşürüldüğü hazin tablo da, ilkelerin, kuralların yok sayılması ve kadroların ehil insanlar yerine biatçı takımından seçilmesinden, hepsinden önemlisi de ülkenin her sorununun bir adamın iki dudağı arasına hapsedilmesinden kaynaklanmaktadır.

Sayın İmamoğlu’nun, “Vız gelir, tırıs gider” resti bu kadar tepki görmeseydi geri adım atar, bu sözleri için özür diler miydi?

Sayın Cumhurbaşkanının, “Neymiş efendim, Suriyelileri geri göndereceklermiş, biz göndermeyeceğiz” çıkışı, toplumsal tepki oluşmasaydı “Gönüllü geri göndereceğiz” noktasına gelir miydi?

O Nedenle bu seçimi, adaylar arası seçim gibi görmemek gerekir.

İlkeler ve kurallar seçimi olacak önümüzdeki seçim.

Ya, yeniden demokrasi diyeceğiz.

Ya da, Anayasal hak ve hürriyetlerimizin elimizden tek tek alınmaya devam edilmesini seyretmeyi sürdüreceğiz.

Ya Dünya Milletleri arasında saygın yerimizi yeniden alacak, ya da Enflasyonda, İşsizlikte, Sosyal Hayatta ilkel Afrika Kabile Devletleri ile ülkemizi kıyaslamayı sürdüreceğiz.

Ya yüzde 7 Enflasyonu, yüzde 70 enflasyon ile aynı göstererek “Halinize şükredin”cilere ‘ama’ diyeceğiz, ya da biz de “Baksanıza Almanlar gazoz kapağı topluyor, çaresizlikten”cilerle bir olacağız.

Kısacası, ya kul olmayı seçecek, yeni tipleri kutsamayı sürdüreceğiz.

Ya da fert olmayı deneyecek, her yanlışında yönetene geri adım attırarak özür dilemesini sağlayacağız.