Geçmişte sadece gazeteler, günümüzde gazeteler, televizyonlar ve sosyal medya, bulunduğu ülkenin, mensup olduğu toplumun aynasıydı, aynasıdır.

Toplumu şekillendirecek kadar güçlüdür.

O nedenle olanı olduğu gibi yansıtmak gibi bir sorumluluğu vardır.

O nedenle Demokratik ülkelerde medya bağımsız ve özgürdür.

O nedenle, dikta rejimlerinde ve dikta özentisi olan yönetimlerde ilk olarak medya ele geçirilip, zaptırapt altına alınır.

Almanya Tarininin kapkara sayfalarından ve dönemlerinden biridir Hitler’in yarattığı yıkım.

Ama Hitler, Almanya’yı yıkıma götürürken bile satılmış Alman Gazeteleri ve Gazetecileri Hitler’in kazandığı zaferlerden söz ediyor, Büyük Alman İmparatorluğunun Dünyayı ele geçireceğini anlatıyorlardı Alman Halkına.

Ta ki, Rus Tankları Berlin’e girene kadar Alman Halkı, Alman Ordusu’nun Rusyayı işgal ettiğini sanıyordu.

Medyamız açısından benzeri bir dönemi yaşadığımızı söylersek abartmamış oluruz.

İktidarın yarattığı satılmış kalemler ve yandaş medya sayesinde, güzel ülkemde, halkın büyük bölümü, başta Avrupa olmak üzere Dünya Ülkelerinin açlık, kıtlık yaşadığını, Türkiye’nin ise bolluk ve bereket içinde olduğunu sanıyor.

Hala bir bölümü ‘Doları Küresel Eşkıya köpürtüyor” türünden manşetlerle, kafa karıştırmaya devam ediyor.

Hala büyük bölümü, fiyatların kontrolden çıkmasını, enflasyonun eşdeğer ülkelerin 10 katı yüksek olmasının sorumlusunun CHP olduğuna inanıyor.

Küresel güçlerin Tayyip Erdoğan’a karşı toplu seferberlik başlattığını ve sıkıntıların bundan kaynaklandığına inananlarda az değil.

Sorarım size, bu küresel eşkıya neden başka ülkelerin paralarını köpürtmüyor da Türk Lirasının 8 ayda yüzde 38 oranında erimesine neden oldu.

Ya da aynı soruyu başka bir şekilde soralım, “Bu dış güçler ya da küresel eşkıya Türk Lirasını tereyağı gibi tavaya koyup eritirken, ülkemizi emanet ettiğimiz, bayrağımızı emanet ettiğimiz, geleceğimizi emanet ettiğimiz yönetenler, neden karşı önlem alıp küresel eşkıyanın karşısında Dadaloğlu gibi, Köroğlu gibi ayağa kalkmıyor?”

Daha 7 ay öncesini hatırlayın.

Bu yandaş ve yalaka basın, bu satılmış kalemler;

“Dolar düşecek.”

“Enflasyon inecek”

“Millet gülecek”

Manşetleri ile süslüydü.

Dolar düşmedi, alabildiğince arttı.

Enflasyon inmedi, mutfakta yüzde 150, sokakta yüzde yüzde yüzü aştı.

Milletin ise ağzını bıçak açmıyor.

Asıl büyük tehlike nerede biliyor musunuz?

Üretim sektörü çöküşe doğru gidiyor.

Gelen bilgiler, Sanayi Sektörünün zor durumda olduğunu, özellikle yabancı para birimi ile borçlanan işletmelerin kapı kilitlerini hazırladığı ve her an iflas bayrağı çekebileceği yolunda.

Peki Türk Lirasının değer yitiminden kazançlı çıkan yok mu dersiniz?

Elbette var.

Dolar fırladıkça bozduran, düştükçe dolar alan spekülatörler oldukça mutlu ve memnun.

Ha bir de bizim Almancılar.

Geçen yıl geldikleri izinde bin avro bozdurup 12 bin küsur lirayı cebine koyan Almancılar bu yıl 18 bin liranın üzerinde parayla tatil yapıyor ve gece gündüz Tayyip Erdoğan yönetimine dua ediyorlar.

Edirne, Tekirdağ gibi kentlerimizin esnafı Yunan ve Bulgar halkı, Karadenizdeki bazı kentlerimiz ise Rus ve Gürcü Halkı sayesinde ayakta duruyor.

Paralarını Nebati Bakanın ‘Kur Garantili Türk Lirası Hesabı’na yatıran bir avuç mutlu azınlığı da unutmamak gerekir.

6 ayda fakirin, fukaranın vergilerinden ceplerine 100 milyar (Katrilyon) lirayı koydular bile.

Bize, “Uyuyun, uyanın 6 ay sonra mucizeyi görün” diyen iktidar ise uyandığımızda gördüğümüz kara tablo için şimdi de ‘Biraz daha sabır’ önermenin ötesine geçmiyor, geçemiyor.

“Yaz geldiğinde enflasyon düşecek” diyenler ise, yazın merkezinde Yamula Patlıcanının Yumalada 12,5 liradan, ilçe pazarında köylünün ürettiği yeşil fasülyenin 15 liradan satılmasına hala anlam veremiyor.

Zira bu millete sabır telkin etmenin ötesinde elinde kullanacağı önlem kalmayan iktidarın kullandığı medya, yalan, algı, iftira bombardımanı ile iktidar partisi ve yancısı tabanını bir arada tutmaya çalışıyor.

CHP’nin üyelik formunu doldurarak altına ıslak imzasını basmış, ardından partinin daveti ile Ankara’ya gitmiş bir kadın muhtara “CHP’ye kaydettiklerini bilmiyordum” dedirterek zevahiri kurtarmaya çalışıyorlar.

CHP’ye üye olan muhtarları tek tek arayan il yönetenleri onları baskı altında tutup Ankara’ya şirin gözükme çabasına düştüler.

57 muhtarın toplu halde CHP’ye geçmesini görmezden gelen sahibinin sesi yapı, bu kadıncağızın baskı altında söylediklerini günlerdir sakız gibi çiğneyip duruyor.

İktidar ve iktidar medyasının gündemi değiştirme girişime rağmen, millet ise artık sabahtan akşama kadar doları ve enflasyonu, çarşı-pazarı konuşuyor.

Bu gidişle de konuşmaya devam edecek.

Onunla da kalmayacak merak etmeyin.

Son 20 yılda bu güzelim ülkede boşanma oranının yüzde 38, fuhuşun yüzde 790, cinayetlerin yüzde 261, cinsel istismar olaylarının yüzde 434, Uyuşturucu kullanımının ise yüzde 678 artttığı gerçeği ile de yüz yüze kalacak.

Baksanıza eğitimdeki kara tabloya.

Eğitimciler bile artık gelinen noktada işin içinden çıkamayacaklarına kanaat getirdiler, adını soyadını yazana diploma vermeye başladılar.

Ve o gençler üniversite giriş sınavlarında sıfır çekerek, geleceği olmayan birer fert olarak işsizler ordusuna isimlerini yazdırıyorlar.

Yani diyeceğim;

Bu ülke; iktidarından siyasetine, medyasından sivil toplum yapılanmasına kadar önce bir özeleştiri vermek zorundadır.

Bu millete yaşanan tarihi çöküşü göstermek için rus tanklarını beklemelerine gerek yok.

Türkiye Suriye ve Afganistan’ın ortalamasına doğru hızla yol alıyor.

Ülkenin Demografik yapısı değişti, değişecek.

Kentlerimizde gettolar oluştu.

ABD ve Rus Emperyalizmi PKK denilen ihanet yapısının bir dediğini iki etmiyor.

Devlet denilen aygıt çöktü, çökertildi.

Adalet çarkı dönmüyor artık.

İşsizlik denen illet toplumsal bütünlüğümüzü kemire kemire yok etti.

Ama hala o yazılı medya, o görüntülü medya bu mazlum millete yalan üstüne yalan, algı üzerine algı, pompalamaya devam ediyor.

Hala, kaderini Recep Tayyip Erdoğan’ın geleceğine endekslemiş bir güruh, kibir odalarından bu millete göz kırparak bir seçim daha atlatmanın hesaplarını yapıyor.

Milletvekiline soruyor gazeteci, ‘Aday olacak mısınız?’ diye.

Eskiden bu tür sorulara “Milletimiz görev verirse” cevabı verilirdi, şimdi milletvekili “Büyüklerimiz bilir” diyor.

Zira öyle bir demokrasi inşa edildi ki ülkede, ‘Milletvekilini lider belirliyor, millet ise sadece tasdik ediyor’