Yeni Türkiye dediklerinde, ‘Neresi yeni’ diye sorardım kendime.

‘Dava’ dediklerinde, ‘Mahkeme mi bıraktılar ki, davadan bahsediyorlar’ diye geçirirdim içimden.

‘Babalar gibi satarım’ dediğinde rahmetli, ‘Kimin malını kime satıyorsun?’ diye söylenirdim.

“Ülkeyi Şirket gibi yöneteceğiz” dediklerinde, anlamlandırmaya çalışırdım bu söylemi.

Geldiğimiz noktada, Yeni Türkiye’yi yarattılar, içinde ülkenin öz evlatları yok.

Dava dediklerinin bu ülkeyi, yabancıya Cennet, yurttaşına Cehennem yapmak olduğunu hiç düşünmemişti.

Bırakın ‘Babalar gibi satmayı’ ötesine geçtiler.

Ülkeyi şirketleştirdiler gerçekten. Ama her işin rüşvet vererek yaptırıldığı bir şirkete dönüştüreceklerini bilemezdik.

Bodrum ve Antalya’dan başladılar, Karadeniz’den devam ettiler, en son İstanbul, iktidarın politikalarının kurbanı oldu.

İstanbul’da 5 yıldızlı oteller full dolu.

3. sınıf otellerde bile gecelik konaklama fiyatı 500 dolardan başlıyor.

Sıradan evlerin kiraları ortalama 600 dolar.

Bizim paramızla iki asgari ücret.

Yani yabancıya göre çok uygun, bize, ülkenin öz evlatlarına göre ulaşılmaz rakamlarda.

Bırakı Kapalı Çarşıyı, Mahmutpaşa’da bile 90 yabancıya ancak 10 yerli düşüyor.

Günümüzün modern hamalları çekçekle yük taşıyanlar bile, müşterinin yabancı olmasına önem veriyor.

Konut fiyatları, ülkenin öz evladı için birkaç milyoncuk!, yabancı için Avrupa’daki konut fiyatlarının yarısı kadar.

Kim turist, kim kaçak, kim sığınmacı, kim kara para aklıyor, kim çetesi ile gelip ülkede at oynatıyor belli değil.

İstanbul tam bir Dünya Kenti, sadece Türkler eksik İstanbul’da.

Toplu taşım araçlarında, günde 80 kilometre mesafede işine gidip gelen yorgun insanlar, sındıkları köşelerde uykularına yenik düşüyor.

Ticaretin yüzde 80’i kayıt dışı.

Merdiven altı işletmeler mal yetiştiremiyor, Asya ve Afrika’dan gelen Tüccarlara.

Kargo işini bile yabancılar kendi ellerine aldı.

Emlak Sektöründe birinin kapısını çalın, Türk ikseniz size, ‘Satılık dairemiz yok’ diyorlar.

Sıradan bir esnaf lokantasında akşam yemeği için, kişi başı 500 lira ayırmanız gerekiyor.

Çay ocakları, berberler bile “Allah müşterinin yabancısını versin” demeye başladı.

Bizimkiler mi, onlar Anadolu'da kaynayan salçayı, bulguru, turşuyu stok ettiler, lambaları söndürüp TV ışığında ay sonunda gelecek kira, elektrik, su ve doğalgaz faturalarının altından nasıl kalkacaklarının hesabını yapıyorlar.

İki günlük İstanbul gözlemlerinden bir bukle sundum size.

Zira tam iki gündür, tanık olduklarım yüzünden Necip Fazıl’ın, 'Sakarya Şiiri'indeki, şu dizeleri hiç dilimden düşmedi;

“Öz Yurdunda garipsin, öz Vatanında Parya..”