Demokratik sistemlerin olmazsa olmazıdır örgütlü toplum olmak.

O nedenle, Türkiye gibi özürlü Demokrasilerde, iktidarların ilk işi güçlü toplum örgütlerini parçalamaktır.

1980 sonrasını incelediğinizde, önünüze işçi ve memur yapılarının nasıl lime lime edildiği gerçeği çıkar.

İşçi sendikalarından başlayalım.

Geçmişte Türk-İş tek yetkili konfederasyon idi.

Masaya oturduğu zaman bir ağırlık taşırdı.

Sonrası DİSK, MİSK gibi alternatifleri oluşturuldu.

Günümüzde, Demokrat isen DİSK, Orta Yolcu isen Türk-İş ve iktidarın neferi isen Hak-İş Konfederasyonlarına bağlı sendikalardan birini seçmek zorundasın.

Ya da Memur isen eğer, ya KESK, Kamu-Sen veya Memur-Sen’e bağlı sendikalardan birini seçmek zorundasın.

Desteklediğin parti iktidarda ise yaşadın.

Okul Müdüründen, nüfus müdürüne kadar tüm atamalarda söz sahibisin.

Seçimde partiler, kendilerine yakınlık ölçüsünde isimlerden seçer adaylarını.

İşçi hakkı, Memur Kazanımı artık ikinci plandadır.

Oysa bütün Dünyanın, daha doğrusu Demokratik Dünyanın kabul ettiği ILO Standartları vardır, çalışanın hak ve çıkarlarını belirleyen.

Bizde ise memurlar sınıf sınıf, sözleşmelisi, kadrolusu, geçici sözleşmelisi.

İşçiler paramparça.

Kamu işçisi, taşeron işçisi, sendikalı işçi, sendikasız işçi, mevsimlik işçi gibi.

Oysa, sendikalar çalışma dünyasının hak ve çıkarlarını gözetmek, çalışanın yeni haklar elde etmesini sağlamak, ekonomik ve sosyal hayatındaki standartları yükseltmek için kurulur ve çalışır.

Bizde ise, sendika başkan ve yöneticilerinin hayat standardının en üst seviyeye çıkmasına hizmet eder çalışanlar.

Yani Sendika Ağalarına.

İktidar ve belediye yönetimleri değiştiğinde başkanlar bizzat devreye girerek, çalışanların kendi dünyalarına yakın sendikaya geçmesi için özel bir mesai harcarlar.

Sıra zam ve sosyal hakların iyileştirilmesine gelince, karşı görüşteki sendikalar sokağa çıkar bağırır, ama yetkili konfederasyonlar, iktidarın ellerine tutuşturdukları kırıntılara ‘Hamd ederek’ kalkarlar sözleşme masasından.

Aynı durum, örgütsüz yapılar için de geçerlidir.

Örneğin emekliler.

Bir emekli olarak anlatayım.

31 Aralık tarihine kadar geçerli olan asgari ücretin biraz üzerinde emekli maaşı alıyordum.

Asgari ücret çok gündemde tutulduğu için, 2022 zam oranı yüksek tutuldu ve yüzde 50 artırıldı.

Ama emekliye ses olacak güçlü bir yapı olmadığı için kağıt üzerindeki enflasyon rakamları üzerinden bir zam öngörüldü.

Şu anda asgari ücretlinin maaşı benim maaşımı 700 lira dolayında geçti.

Ama beni temsil eden güçlü bir yapı olmadığı için açlık ve sefaletin tam göbeğine yerleştirildi ben ve benim gibi emekliler.

Memurlarda da durum farklı değil.

Enflasyon artı yüzde 2,5 zamma evet dediler.

Bir emekli yapılanması da çıkıp demedi ki, “Kardeşim asgari ücrete yapılan zam bile yetersizken neden çalışma barışını bozacak ücret düzenlemeleri yapıyor, işçiyi-memuru birbirine düşmanlaştırıyorsunuz?” diye.

Sadece o kadar mı?

Barolara neler yaptılar, hatırlamıyor musunuz?

6 yıl dirsek çürüttükten sonra Doktor Ünvanı alan gencecik insanlarımız Avrupa ülkelerine kaçıyor, farkında değil misiniz?

İyi bir üniversite bitirip ‘Mühendis, öğretmen’ ünvanı alan gençlerimiz asgari ücrete mahkum edilirken, cehaleti hayatın merkezine koyan, ama cemaate kul köle yapılan insanlar üçer-beşer yerden maaşa bağlandı, görmüyor musunuz?

Çalışma Hayatının acilen uyanması ve siyasetin hizmetlisi olmayı bir kenara bırakması gerekir.

Tek çabanın, çalışanın ekonomik ve sosyal hayatı olan yeni bir sendikal modeli hayata geçirmek zorundayız.

Memur siyaset yapacaksa, siyaset kurumlarında, işçi siyaset yapacaksa siyasi partilere gidecek.

Ama sendikalar, siyasetin uydusu yapılmayacak.

İşte o zaman, medeni dünyada olduğu gibi işçi ve memur kuruluşlarının ortak çabası, çalışanın ekonomik ve sosyal düzeyini yükseltmek olur.

Aksi halde, her toplu sözleşme dönemi ve yıl başlarında, “Acaba reis bize ne kadar zam verecek?” diye beklemeye devam ederiz.

Ya da, emekliye yılın 2 bayramı verilen ve 4 yıldır aynı noktada duran Emekli İkramiyesi için Reis’ten lütuf ummaya devam ederiz.

Günü geldiğinde ise, lütuf beklediklerimiz kendilerine zam, biz emeklilere ise gam vermeye devam eder.