Kimine göre Ahiret Günüdür, hesap günü.

Kimine göre de sırtını dayadığı iktidarın sarsılmaya başlaması ile başlar, hesap verme dönemi.

Kimine göre, velinimet saydığı kişinin, kişilerin kent ve ülke üzerindeki etkinliği kaybolunca.

Ben öte dünyaya bırakılan hesaba değil, bu dünyada yapılanların hesabının bu dünyada verilmesinden yanayım.

Hesap vermesi gereken kişi ya da kurum yöneticisinin illa ki yargı huzuruna çıkması anlamına da gelmez bana göre hesap.

Hesap, toplum vicdanına verilmelidir ki, anlamlı olsun.

Önemli olan, toplum vicdanında mahkum olmamak, aklanmaktır.

Mesela enerji işinin bakanlığını yaparken, doğu ve güneydoğuda hoyratça kullanılan kaçak elektriğin parasını Yozgatlının, Kayserilinin sırtına yüklediysen, yandaşlara elektrik dağıtım işini paylaştırdı isen, eli kanlı teröristlerin el koyduğu başka devletin petrolünün satılmasına aracılık ettin ve bu nedenle ülken uluslararası yargıda 1,5 milyar dolar para cezası ödemeye mahkum edildi ise, yine yandaşlara GES Ruhsatları dağıttı isen, toplum vicdanında mahkum olmuşsun demektir.

Bunun hesabının öte dünyaya kalmaması gerekir.

Ya da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yapmana rağmen, bir çok Avrupa ülkesinden araçlara yüklenip doğduğun kente gelen baca tozu tanımlı zehir yığınlarının, doğduğun, yönettiğin kentin geleceğini yok ettiğini bile bile, buna sessiz ve seyirci kaldı isen vicdanlarda mahkum olman yetmez, bir kentin bir kent halkının sağlığı ile oynadığın için sorumlusun, hesap verebilmelisin.

Yahut, işleri iyi gitmeyen fabrikalarda çıkan esrarengiz yangınların 5 liralık hasarını kamuya ait sigorta şirketinden 50 lira olarak ödedi, ödetti isen, bu sayede fabrikasını yakan adamın zenginliğine zenginlik kattı isen de suçlusun.

Veya başında bulunduğun hastanenin, yönetiminde olduğun spor kulubünün muhasebe servislerinde, gece yarısı çıkan ve ‘Yalanı, yolsuzluğu’ kül eden yangınlarla iç edilen paraları, düzmece itfaiye raporları ile kaybedecek kadar maharetli! isen de suçlusun, hesap vermeden gidersen, gözümüz arkada kalır.

Ya da, bağımsız olması gereken yargının verdiği bir karar için, Fetö aşkına imamı devreye sokuyor, ardından milletin oyları ile altına verilen kırmızı plakalı Mercedes ile Cumhuriyet Savcısına aba altında sopa göstermeye gidiyor isen de, bana göre, topluma göre suçlusun, yaptıklarının, yaşattıklarının hesabını vermen gerekir.

Emrindeki, kamuya ait işgücünü, proje yapma bahanesi ile seferber edip definecilik yapmaya kalkışmak, ya da define avcısı sözde etkili isimlere emrindeki makine ve işgücünü seferber etmek de bana göre bir o kadar suçtur, vicdanı, vicdanları kirletir.

Hatta ve hatta, kent mezarlığında yeşil dokuyu tahrip edip, kendine ve oturma arkadaşlarına mezar yeri ayarlamak bile vicdan ötesi, ahlak ötesi bir durumdur.

Sadece o kadar mı, yasaların arkasından dolanıp yönettiği kurumun tepesindekilere, eşlerine, baldız ve bacanaklarına parseli 1 liradan arsa satıp 24 saatte onları zengin eden zihniyet hala tepemizde tünemiş oturuyor, biliyor musunuz?

Nereden mi çıktı.

Birkaç gündür, kolilediğim binlerce belgenin içinde bir ufuk turuna çıktım, hazırlıklarını yaptığım yeni kitap için.

Yeni kitap kendine, topluma, yargıya hesap vermemiş arkasında tonlarca kir bırakan, buna rağmen hala aramızda dolaşabilen adamcıkları ve yaptıklarını konu edecek.

Neler yapılmış, neler yaşatılmış bu güzelim memlekete ve güzelim ülkeye.

Asıl enteresan olan nedir biliyor musunuz?

Bana göre, toplum vicdanında ‘Suçlu’ damgası ile alınlarından damgalanan insan sayısı bir elin parmaklarını geçmez.

Hangi taşı kaldırsanız belli isimler ve bu isimlerin tuttuğu eldeki maşaları görürsünüz.

Asıl suçlular, hala aramızda, başımızda, tepemizde dolaşıyor.

O zaman onları ve yaptıklarını unutulmaz kılmak gerekmez mi?