Beyefendi takmış mutfak önlüğünü, elinde eldivenler, yanında Kentin Först Leydi’si, karşısında bir avuç sosyetik kadın, sosyal medya fenomenleriymiş misafirleri.
Milyonluk harcamayla vücut bulan ‘Mutfak Sanatları Merkezi’nin tanıtımını yapıyor.
Mönü’de ‘Pastırmalı Levrek’ var.
Nedir mutfak sanatları merkezi Allah aşkına?
Kafamdan sanat dallarını tek tek geçiriyorum, bana göre yemek pişirmenin sanatla ilgisi yok.
En usta yemek pişirenine ‘Aşçıbaşı’ ünvanı verilir ancak.
Yani dostlar yemek yapmak bir sanat dalı değil, bir yetenek sayılabilir.
Eğer öyle olmasaydı Nusret Nobel Sanat ödülünü çoktan almıştı, eti tuzlarken sergilediği performans ile.
Kimden mi bahsediyorum;
2019-2024 arası dönemde partisine yüzde 22, son bir yıllık döneminde ise, kamuoyu yoklamalarına göre, şimdilik yüzde 5 oy kaybettiren Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Memduh Büyükkılıç’tan elbette.
Pastırmalı Levrek, ne kadar iştah açıcı bir yemek adı değil mi?
‘Mutfak Sanatları Merkezi' ise, ne kadar yapmacık bir isim değil mi?
Gerçek mutfak sanatı nedir anlatayım mı Sayın Başkan.
50 Liraya fakirin önüne 4 kap yemek koyma becerisidir, mutfak sanatı.
Emekliye, ayda bir kez 1 kilo et alabilme imkanı yaratma becerisidir, gerçek sanat.
Pastırmalı Levrek miş..
Ulan pastırmayı, levreği kim kaybetti de Kayseri Halkı bulup birlikte fırına versin.
Sürekli söylüyorum, yine tekrarlıyorum;
Kayseri sahipsiz, bir avuç mutlu azınlığın cirit attığı bir kent haline getirildi.
Bu kent 30 senede, kat yüksekliği en yüksek il yapıldı.
Şerefiye Parası aşkına dikilen tabutluklarda yaşıyoruz, yaşatıyorlar bizi.
Açınız Türkiye Karayolları Haritasını, Edirne’den Şanlıurfa’ya uzanan otoyol Kayseri’nin 100 kilometrecik yakınından geçiyor, Kayseri çıkışı yaptılar Allahtan da, 300 kilometrelik Kayseri-Ankara arasının 180 kilometresinde otoyol kullanıyoruz.
Sivas’tan sabah trene binen bir yolcu öğle saatlerinde İstanbul’da oluyor. Yozgat’tan da öyle, Kırıkkaale’den de.
Biz ise, Kayseri’ye atılacak kılçığı bekliyoruz, tam 15 yıldır.
Doğu ile Batının, Kuzey ile Güney’ın kesiştiği noktaydı Kayseri.
Pastırmayı Kastamonu’ya, Sucuğu Afyon’a kaptırdık.
Kala kala bir tek mantı kaldı elimizde.
Siz de diyeceksiniz ki, hangi babayiğitte kaldı, pastırma ve sucuk alacak ekonomik takat, mantıyı bile içsiz olarak üretiyor kadınlarımız.
Büyükkılıç'ın Memleketinde devasa bir ova var, Develi Ovası.
Mehmet Yüceler'in bakanlığı döneminde planlandı bu ovanın sulanması.
Uzun yıllar sürdü Gıcık Tüneli'nin açılması.
Zamantı Suyu, Akdeniz yerine Karadeniz'e akıtılacak, Develi Ovası sulanacaktı.
Tünel tamam, ama sulama sistemi olmadığı için Patates ve Elma deposu olarak kullanılıyor.
Türkiye'nin ikinci GAP'ı olarak nitelendirilen ve 4 kentin arazilerinin sulanacağı yalanı ile inşa edilen Yamula Barajı'ndan tek karık bahçe bile sulanamıyor.
İstanbul’da yaşayan emekli, biraz kuyrukta beklese bile, indiği çarşıda 50 Lira vererek 3 çeşit öğle yemeği yiyebiliyor. İstanbul’daki anne çocuğu 4 yaşına gelene kadar toplu taşım araçlarından ücretsiz yararlanıyor. O annenin bebeği daha gözünü açtığında başucunda 'Hoşgeldin Bebek' paketi ile karşılaşıyor. Aynı annenin kapısına, çocuğu için her sabah bir litre süt bırakılıyor. Yine aynı anne çalışıyorsa, çocuğunu güvenle Belediyenin Kreşine bırakıyor ve gün boyu gözü arkada kalmıyor.
Ve örneklediğim İstanbul’u 5 yıldır yöneten adam kalkıyor, Avrupa’nın saygın kuruluşlarının düzenlediği uluslararası etkinliklerde kürsüye çıkıp onların anlayacağı dilde, Filistin Dramını gündeme getiriyor, bu etkinliklerde tüm dikkatleri üzerine toplayabiliyor.
Siz de diyeceksiniz ki, “O yüzden adama Cehennem Azabını bu dünyada yaşatıyorlar..”
Siz de haklısınız.
Ama o insan için Türkiye’nin her yerinde milyonlar sokakta ve ayakta ise, tıkıldığı kodes onun için Saray kadar lükstür.
Hele Ankara’yı hiç sormayın.
Mansur Yavaş, her emeklinin evine ayda bir kilo et girmesini sağlıyor, kurbandan kurbana et görebilenlerin evlerinde her ay sonu bayram yapılıyor.
Açtığı marketlerde. Ankaralı üreticinin ürününü ederine Ankara Halkına ulaştırıyor.
Her iki ilde yapılan öğrenci yurtları sayesinde gençlerimizin büyük bölümü, din bezirganlarının elindeki yurtlardan uzak tutuluyor.
Kayseri’de ise, devletin el koyduğu öğrenci yurtları bile bir takım din tüccarlarının örgütlerine tahsis ediliyor kimsenin gıkı çıkmıyor.
Cumhuriyet Meydanına bakan devasa binanın üzerine, dev bir pankart asılı duruyordu, uzun zaman, “İzettin El Kassam Onurumuzdur” yazıyordu pankartta.
Bir militan resmi ile.
Haftalarca durdur o pankart orada.
Peki kim bu İzzettin El Kassam.
Hamas’ın kurucusu, ya da komutanı.
Nedir Hamas, Gazze’yi ateş çemberine çeviren ilk saldırıyı gerçekleştirerek Gazze’deki on binlerce insanın ölüm fermanını imzalayan terör örgütü.
Defalarca yazdım, fotoğrafını yayınladım, “Ne alaka” diye sordum.
Bu pankartı oraya asanlara ve ayllarca durmasını sağlayanlara diyorum ki, “Bu Aziz Milletin Gururu, Kurtarıcısı, Kurucusu, Ezeli ve Ebedi Komutanı, bir yıl önce bir bayram sabahı anıtına saldırı yapılan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür."
Bizim cana kıyan, insan öldürerek bir yerlere gelen adamlar gururumuz değildir, olamaz.
Sadece o kadar mı, Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığı döneminde başlayan süreçte İstanbul’daki tüm kaynakları kontrolüne alan, İstanbul’un iliğini sömüren ne kadar dinbaz yapılanma varsa, Ekrem İmamoğlu göreve gelince yem boruları kesildi ve Kayseri’ye, Konya’ya, Erzurum’a akın ettiler.
Bu fetöcüklere, işe başlama ödülü olarak Fetö’den el konulan yurtlar, okullar, kurumlar pay edildi.
Devletin Hazinesinden 3 kuruşa alınarak parsellenen villa arsaları da sus payı olarak akrabalara, baldızlara, bacanaklara, yeğenlere dağıtıldı.
Bırakın evlatları, torunların bile gelecekleri garanti altında.
Ama adamlara ‘Sosyal Belediyecilik’ dediğinde çuvaldızla dürtülmüşçesine zıplıyorlar.
Beyefendi, okullar açılınca Üniversite öğrencilerine dağıtacağı çorbayı bile, muhtemelen yandaştan ihale ile satın alıyor.
Oysa Kayseri Belediyelerine bağlı BİT’lerin sayısını ben bile bilmiyorum.
Erciyes’te, Talas’ta, Cumhuriyet Meydanında, Sivas Caddesinde, Parkların içerisinde, Yamula Barajı Kıyısında, yurttaşın kapısından geçemeyeceği yemek mekanları var.
Bir çoğunun işletmecisi Büyükşehir ve ilçe Belediyesi.
Açsanıza 3-5 tanesini millete ve halka.
Versenize bu zor günlerde emekliye 10 liraya sıcak bir çorba, 50 liraya 3 kap yemek.
Dedim ya Sevgili Dostlar, bu kent geleceksiz, bu kent sahipsiz.
Sevsinler, Pastırmalı Levreğinizi..