Yıllardır cehalete yatırım yaptılar, şimdi Cehaletin meyvelerini yiyeceklerini sanıyorlar.

Ülkeyi, içine düşürdükleri ekonomik çıkmazdan çıkarmak için çaba sergilemek yerine, akla hayale gelmedik mazeretler üretiyorlar, ama hiç biri tutmuyor.

Geçinememekten dertlenenlerin önce sigara paketini çıkarttırdılar, “Sigarayı bırak zengin olursun” dediler.

Geçen yıl tam da bu gün Mahir Ünal çıktı ve dedi ki, “Yandık, bittik diyen çiftçinin cebindeki telefonu istedim. 3500 liralık, 24 ay taksitle almış, içinde Internet paketi bile vardı..”

Ondan sonra moda oldu, ekonomik krizden yakınanın kim olduğuna bakmadan AKP’liler, “Çıkar telefonunu” demeye başladı.

Ta ki, yürekli bir gencin, geri zekalılığı tescilli birinin ağzının üstüne telefonu ile vurmasına kadar.

Baktılar, millet ekonomiden başka konu konuşmuyor, partinin mutfağında hazırlanan bol milliyetçilik soslu dinci söylemlerle dikkatleri ekonomiden başka alana çekmeye çalıştılar.

HDP Kapatılmalı, dediler, karşılarına çıkan muhalefet ise “O bir siyasi partidir 6 milyon oyu temsil ediyor” diyince deliye döndüler.

Mehmet Özhaseki çıktı ve dedi ki,"Lanet olsun oylarına. Onların oylarının Allah belasını versin"

Aynı Özhaseki kendi partisinden uyarı alınca “Sözlerim aşırıya kaçmış olabilir, vatandaşa lanet olsun olmaz, kabul edilemez..” diye kıvırıverdi.

“O oylara sahip olmak için Terörist başının kardeşini TRT’ye çıkaran, terörist başının mektubunu Devletin Ajansına servis ettiren siz değil miydiniz?” uyarısı gelince bu kez rotayı farklı alana yönelttiler.

Atatürk’ün kurduğu Diyanet işleri Başkanlığı’ndan fetvalar gelmeye başladı, ardı ardına.

Bir tek ‘AKP’ye oy vermek cennetin güvencesidir” dedirtmedikleri kaldı, Diyanet İşleri Başkanına.

Bu çabalar da tutmadı, zira her söylem bu milleti biraz daha fakirliğin, açlığın, çaresizliğin kucağına itiyordu.

Ekonomi ile ilgili, iktisat biliminde yeri olmayan bu tez ile çıktılar bu kez de, dediler ki;

“Faiz sebep, enflasyon sonuçtur. Faizleri indireceğiz, enflasyon da kendiliğinden düşer..”

Hatta onu bile, cari yasalarda yeri olmayan, demokrasi denen bir kavramın ülkelere hakim olmadığı dönemdeki ‘Nas’a dayandırdılar.

Faizi indirdikçe yabancı paralar karşısında Türk Lirası eridikçe eridi, bu mazlum millet fakirleştikçe fakirleşti.

Onun da çaresini buldular, doları 18 liraya kadar yükselttiler, sonra da “Döviz güvenceli Türk Lirası mevduatı” diye bir sistem getirdiler ve 13 liraya inmesini büyük bir ekonomik başarı diye sundular bize.

Yani, ‘Ekonomik mucize’ diye getirdikleri Nebati’nin gözlerindeki fer, Nebati Margarin’in tavada erimesi gibi sönüverdi.

Hiçbir söylem, gündemi değiştirmeye yönelik hiçbir çıkış, milletin midesindeki gurultuyu bastıramadı.

Sezen Aksu’ya mı takmadılar.

Evinin önünde basın açıklaması yapan üçkağıtçının, iş vaadi ile milleti 5 milyon lira dolandırması arasında 1 ay bile geçmedi.

Tarkan’ın, normal zamanlarda ritmine ayak uyduracağımız şarkısı için troller, yandaş kalemler, “Bu millet bu şarkıyı kaldıramaz” mı demedi.

Atatürk anıtına ip bağlayıp yıkmak mı istenmedi.

Velhasıl olmadı, olmuyor.

Eldeki son kozla çıktılar, “Halinize şükredin, Avrupa açlıktan kırılıyor, Avrupanın emeklileri gazoz kapağı topluyor.” dediler.

AKP Grup Başkanvekili Mehmet Emin Akbaşoğlu, ekonomi biliminin sınırlarını zorlayarak, "Almanya’da, Fransa’da 150 Euro'ya dolan poşet şimdi 750 Euro'ya doluyor, yüzde 6-7 oranında enflasyon var" demesin mi..

Sözlerinin saçmalığını kendisi de anlamış olacak ki, anlamakta zorlandığımız, Türkçeyi katleden bir açıklama ile tamir etmeye çalıştı.

Akbaşoğluna yardımca olmak için Melih Gökçek cepheye sürüldü, “Ankara seçimlerini Özhaseki yüzünden kaybettik” dedi çıktı.

Yani diyeceğim dostlar;

İktidar ve yancıları işin içinden çıkamıyor, yalpaladıkça yıkılmamak için tutunacak yer arıyor.

Akbaşoğlu’nun, “Yüzde 6’lık enflasyon ile 150 Avroya dolan poşet 750 Avroya dolmaya başladı” sözlerine ise en anlamlı yanıt Almanya’da yaşayan bir dostumdan geldi.

Kadir Çelik, diyor ki;

“Benim aylık net maaşım ortalama 2000 avro. Bu 2000 avro yarım gün çalşma (günlük üçbuçuk saat) üzerinden hesaplanan aylığımdır.

Ben bu para ile 1100 litre benzin veya 2200 litre LPG alabiliyorum.

Veya, en az 280 kg. Et alabilirim.

Ya da, 36 gram altın alabilirim.

Pekii, Türkiyede yaşayan sizler, aylık maaşınızla neler alabilirsiniz?

Sakın beni yanlış anlayıp şahsi olarak üzerinize alınmayın bu yazdıklarımı! Bunları sadece sizlere yalan söyleyen "yetkililerin" doğru konuşmadıklarını açığa çıkartmak için yazdım.”

Sonuç;

Ey benim emekli kardeşim, al eline kağıdı kalemi, maaşınla kaç litre benzin, ne kadar gaz, kaç kilo et ve kaç gram altın alabildiğini hesapla, sonra da sana, “Avrupa battı, raflarda mal yok, kıtlık yaşıyorlar, halinize şükredin” diyenlere, hak ettikleri dilden ve tondan cevap ver.