Gazeteci ve Siyasetçi, öngörü sahibi olduğu zaman, taşımaları gereken toplumu aydınlatma ve topluma hizmet misyonlarını yerine getirmiş olurlar.

Gazeteci yazarken, çizerken mutlaka ve mutlaka önyargılarını dolaba kilitleyecek, olmayacak iddiaları ortaya atarak toplumun kafasını bulandırmayacak. Sonra da iddialarının tersi gerçekleştirdiğinde de, yüzü kızarmadan 'Ben öyle duymuştum!' kolaycılığına kaçmayacak.

Siyasetçi de sağında, solunda saf tutup kendisi için koşturmakla görevlendireceği insanlar konusunda seçici olacak.

Sıcak iki örnek vermek istiyorum,

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde seçimler yapıldı, seçime bir hafta kala bile, başında gazeteci kimlikli bir utanmazın bulunduğu kamuoyu araştırma şirketi Ersin Tatar'ın oy oranını yüzde 65'lerde gösterdi.

Sandıklar açıldı ve yüzde 65'lerde kamuoyu desteğinin Ersin Tatar'a değil, Tufan Erhürman'a çıktığı görüldü.

Buna rağmen, yüzü kızarmadan ekranlara çıktı ve şöyle oldu, böyle oldu diye kendini savunmaya çalıştı.

İki gün önce pazar günü. CHP İl Kongresi yapılıyor. Sayım bitmeden bir yerel TV Kanalı, Feyzullah Keskin'in ipi göğüslediğini ilan etti. Sayım bitti, ipi göğüsleyenin Ümit Özer olduğu görüldü eeme o yayın kurumu pişkinliğinden zerrece ödün vermedi, özür bile dilemedi.

Millete tepeden bakan, insanı küçümseyen, medyayı Abdülhamit'in Babıali'si gibi gören, geçmişi karanlık, kişiliksiz insanların ortasında siyaset yapmaya kalkışan insan ne kadar temiz olursa olsun, çevresini saranların bulaştırdığı kirden nasibini alır.

Gazeteci, görevini ifa ederken kin gütmez. Herkese kulak kabartır, ama inandığı mesleki etik çerçevesinde yazar yazılarını, yapar yorumlarını.

O nedenle bazı dönemlerde gazetecinin kabuğuna çekilip yaşananları kenardan izlemesi çok önemlidir.

Çünkü bazı zamanlar ‘Harami Kılıklılar tutar köşe başlarını.

Çünkü bazı dönemler, evrensel gazetecilik yapma imkanı ortadan kalkar, iktidarlarca işlerine gelmediği için ortadan kaldırılır.

Acı ama, özellikle Kayseri'de böyle bir dönemi yaşıyoruz, uzun zamandır.

Birileri, medyanın kontrollerinin altında olması için olağanüstü önlemler aldı.

Köşe başlarına yerleştirilen fırıldaklar gazetecilik yapmak, toplumu aydınlatmak yerine dalkavukluğuna soyundukları gücün önünde kırk takla atıp, mesleki doğruları yerine getirenleri satmaya çalışıyorlar.

Dürüst ve namuslu kalemler ise çamura bulanmamak için uzak duruyorlar bu çirkef havuzundan.

Tabii gazeteci, aktif çalışmanın imkansız hale geldiği dönemlerde de yine kalemini kullanarak kitap yazar, geleceğe dair notlar oluşturur, sosyal medya kanallarından okuyucusuyla irtibatını sürdürür..

Bir de bakarsınız ki, harika lezzette bir kitap ortaya çıkmış, bütün çirkinliklerin maskesini kaldırmış, o boşluk döneminde tuttuğunuz notlar.

Çünkü hiç bir yaşanmışlık ömür boyu gizli kalmaz. Bir gün siyasetçinin de, gazetecinin de önüne koyarlar, yaptıklarını, yaşattıklarını.

Bu ayrıntılara neden dikkat çektim.

Bu gün 21 Ekim, yani Dünya Gazeteciler Günü.

Gazeteci etiketi, dikkat edin kimliği demiyorum, etiketi taşıyan bazı isimlerin iktidar kayığını terk edip farklı sularda yüzmeye çalıştıklarına tanık oluyoruz.

5 yıl önce, 10 yıl önce, 15-20 yıl önce fırıldak gibi çevresinde dolaştıkları siyaset çizgisinin yüzde yüz ters istikametinde bir başka siyasetçinin kuyruğuna takıldıklarını, takılmaya çalıştıklarını görüyoruz.

Yani , 20 yıl önce de, 10 yıl önce de, 5 yıl önce de, dün de bu gün Gazetecilik onlar için rant kapısı, köşe dönme aracı.

Mesleki ahlak, kişisel ideal, ülke sevgisi, gibi kavramlar ile alay edenler hakim sektöre.

Özellikle, kendisini bulunmaz hint kumaşı olarak pazarlayan, döne döne köşesi kalmamış, ANAP'lı olduğu dönemde daire, MHP'li olduğu dönemde Villa, AKP'li olduğu dönemde sülalenin istihdamı, CHP yöneticisini kafaya aldığında pazarlık payı daire gibi maddi değeri yüksek, ahlaki değeri sıfır mallar edinenler şimdi yine büyük güç gördükleri insanların arkasında saf tuttular, tutma çabasına girdiler.

Onlar için, milletin, toplumun önemi yoktur. Onlar ağalarının zincirlerini gevşettikleri oranda ve çerçevede gerektiğinde saldırgan, gerektiğinde uysal köpek rolü oynarlar.

Ve ben, böylesi manzaraları izlemek zorunda kalan bir gazeteci olarak utanıyorum, hicap duyuyorum, gazeteci olduğumu belli etmemeye çalışıyorum, ama Allah Kahretsin insanlar biliyor ve tanıyorlar.

Malesef bizim dünyamızda koyun koyun bacağından, keçi keçi bacağından asılmıyor.

Tek bir kelime ile özetliyorlar bizi; 'Gazeteci'

Ama buradan söz veriyorum.

Bu güne kadar olduğu gibi bundan sonra da, gazetecilik mesleğinin etik kurallarını hayat tarzı olarak sürdürecek, hırsıza hırsız, namussuza namussuz, satılmışa satılmış demeye devam edeceğim.

Bu fırıldakların, bu döneklerin, bu menfaat düşkünlerinin, bu karaktersizlerin, gazeteciliği paspasa çevirenlerin ve çevirtenlerin, camiyi soyarken imam, kiliseyi soyarken papaz rolü oynayanların, birine el sallarken diğerine göz kırpma kişiliksizliğini sergileyenlerin, yaşına, başına bakmadan oturak alemlerinde keyif çatanların, karşılaştıklarında gücün eline kapandığı halde, sırtını döndüğünde demediğini bırakmayan ikiyüzlülerin, muhalefet partisinde görünüp ululara raportörlük yapanların, maskelerini indirecek, gerçek yüzlerini bu millete göstermeye devam edeceğim.

Namussuzun paltosunu tutacağıma, namussuza kafa tutmaya devam edeceğim yani.

Mesleğinin onurunu kendi onuru bilen yerel ve genelde ekmeğinin peşinde olmanın ötesinde kaygı gütmeyen, bunun için de gerektiğinde bedel ödemeyi göze alan tüm onurlu meslektaşlarımın Dünya Gazeteciler Günü’nü kutluyorum.