Mabede siyaset sokarsanız, kürsüdeki imam, cemaate ibadeti değil, siyaseti anlatır.
Okula siyaset sokarsanız, bilim orayı terk eder. Diplomalı cahiller yetiştirirsiniz.
Kışlaya siyaseti sokarsanız, bir süre sonra ülkenizin eski Genelkurmay Başkanı, Subay ve Assubayın eğitim süreci ile yetiştirildiği gerçeğini bir kenara koyar ve ‘30 bin subay ve assubay alacağız’, beyanatları vermeye başlar.
Tamam, siyasi tabanı sağlama bağlamak için bu 3 müessesede örgütlenmek size kısa vadede seçim kazandırabilir, ama ülkeye kaybettirir.
Yüce Kitabımız, Kur-an’ı Kerim’i en yalın haliyle bu millete aktarmakla yükümlü Diyanet İşleri Başkanı çıkar, “Keşke Yunan galip gelseydi’ diye höyküren akıl hastasına, sarığı ve cübbesi ile ziyarete gider. Gitmekle kalmaz, size açlığın, fakirliğin erdemini yüceliğini anlatmaya başlar ama kendisi lüks araç koleksiyonu yapar, İngiltere'den ikametgah satın alır emeklilik yılları için.
Genç dimağlara ‘bilim’ zerk etmekle yükümlü okulun yöneticisi sabiy sübyana hallenmeye başlar. Ülkenin kurucu ve kurtarıcısının duvardaki resmini indirtmeye kalkışır.
Mevlidi Nebi Haftası’nın başlaması nedeniyle düzenlenen törende, birileri çıkıp, “Bu ülke 18 yıl boyunca ezana hasret bırakıldı” türünden hezeyanlarla zihinleri bulandırmaya çalışır.
Cuma hutbelerinde imamların, “Desteğiniz olursa adayım” türünden söylemleri alır başını yürür.
Ya da aynı hutbelerde, “Sayın iks partisi genel başkanı bu gün şehrimize teşrif edeceklerdir. Hepiniz camiden sonra meydana” diyerek siyaset merkezine dönüşür ibadetgahlar.
O nedenle, Orduyu Komutana..
Eğitimi öğretmene..
İbadeti, kültürü ile herkesi kendine hayran bırakan imama emanet etmediğiniz takdirde, siyaset virüsü bu üç olguyu kemirir, özünü alır malzeme haline getirir.
Dahası var.
Orduya siyaset soktuğunuzda Nato’nun en güçlü ordusu olmaktan çıkarsınız, antlaşmalarla silahsız olması gereken çevrenizdeki ada ve adacıklar bir başka ülkenin askeri üssü haline gelir, getirilir.
Ülkenizin de eşit haklara sahip olduğu denizlerinizde, kurulan ve içinde sizin olmadığınız ittifaklar petrol ve doğalgaz aramaya başlar, siz de çaresizce seyredersiniz.
Sizin hala dost sandığınız güçler, sınırlarınızın 900 kilometrelik bölümünün sıfır çizgisinde, yeni bir ülke kurmaya kalkışır, siz de beylik lafların ötesine geçemezsiniz.
Hayır Beyefendi, Hayır beyler, bu güzel ülke dini özgürlüklerin en rahat dönemini Cumhuriyetle buldu ve Cumhuriyetle yaşadı.
Bozulmak istenen budur, yapılmak istenen Dinbazlar Saltanatının yeniden kurulmak istenmesidir..
Bütün mesele, aydın ve aydınlık insanları dini kurumlardan temizlemek, sonra da imamlara siyaset hürriyeti sağlayıp, her camiyi ve cumayı dini söylemlerin ortadan kalktığı, siyasetin gırla gittiği miting alanlarına çevirmektir.
Bakınız güzel ülkemde bu üç kurumun dejenere edilmesi ile daha şimdiden ne hale geldik;
Fabrikalar kapanıyor..
Esnaf siftah yapamıyor..
Herkes borç batağında..
Şirketler Konkordato sırasında.
İşsizlik artıyor..
Dolar 40 liranın üzerinde..
Halk yoksul ve aç..
Enflasyon bir türlü inmiyor..
Zamlar milleti isyan noktasına getirdi..
Üreten, düşünen beyinler ülkeden kaçıyor.
Sayıştay kurumlarda yolsuzlukları ortaya çıkardı ama gereği yapılmıyor, uyuşturucu ile ilgili korkunç iddialar var ama tek laf edilmiyor..
Vurgunlar talanlar devam ediyor..
Çözüm mü?
Ben söyleyeyim.
Cumhuriyetin kuruluş ayarları.
Yani demokrasi, yani üretim, yani eğitim hamlesi, yani laiklik ilkesinin yeniden etkin hale gelmesi, yani bağımsızlık ateşinin yeniden yakılması.
Tabii bunları yapacak güçlü bir siyasi irade.