Çağdaş Demokratik Ülkelerde kurumlar, kurum yönetenleri iktidarda kimin olduğuna bakmaz.

Anayasa ve yasaların kendisine yüklediği görev ve sorumluluğun gereğini yaparlar.

Yani bir il başkanı valiye, bir bakan Merkez Bankası Bakanına talimat veremez.

O ülkelerde, Vali ve o banka yöneticisi yasaların kendisine yüklediği sorumluluk çizgisini ihlal etmediği sürece, görevden alınma gibi bir sorunları da bulunmaz.

Olur da haddini aşan bir siyasetçi o valiyi, o kurum yöneticisini görevden almaya kalkar ise, o ülkenin İdari Yargısı karşısına dikilir ve “Hop arkadaş” der.

Ama bizim gibi Melez Demokrasilerde ise, siyasi parti lideri devletin tepesine oturur, bürokrata istediği emri verir, bürokrat ‘ama’ dediği anda da görevinden edilir.

TÜİK’te son iki yıldır yaşanan, son iki aydır zirveye ulaşan gelişmelere baktığımızda bu çelişkiyi net olarak görmek mümkün.

Haziran Ayı, Memur ve Emeklinin zam oranlarının belirleneceği bir ay.

Dolayısıyla, TÜİK'e göre birden bire Mayıs Enflasyonu yatay seyre geçerek Mayıs’ta yüzde 2.98 artış gösterdi.

Yıllık Enflasyon ise, yüzde 73.50 olarak kayıtlara geçti.

Neyse ki, susturulmaları için defalarca yargıya gidilen ama bilim adamı sorumluluğu ile TÜİK’in takip ettiği ürünleri baz alarak aylık ve yıllık enflasyon rakamlarını belirleyen bir kurum var, adı ENAG..

ENAG Tüketici fiyatlarının Mayıs ayında yüzde 5.46, yıllık bazda ise yüzde 160,76 olarak verdi.

Aldığı maaş kira ve gıdaya bile yetmeyen emekli Mehmet Emmi’nin enflasyonu ise daha yakıcı.

Ama Mehmet Emmiye, TÜİK’in belirlediği rakamlar üzerinden maaş artışı verilecek.

Bir emekli olarak sorarım size;

“Bu benim cebime girecek paranın bir bölümünü tırtıklamak değil de nedir?”

Güzel ülkemde, Devlet Kurumları maalesef sistemli olarak siyasetin emrine sokuldu.

Milli Savunma Bakanı, emekliye ayrılarak üzerinden çıkardığı Asker Üniformasını canı çektiğinde yeniden giyerek hala birlik sevk ve idare ederken Genelkurmay Başkanı 3 adım gerisinde duruyor.

Oysa Milli Savunma Bakanı artık bir siyasidir ve siyasetten en uzak durması, tutulması gereken kurumların başında Şanlı Türk Silahlı Kuvvetlerimiz gelir.

Devletin en mahrem kurumu Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı görevden istifa ederek Milletvekili adayı olmaya kalkışıyor, istifası geri aldırılarak bu mahrem kurumu yönetmeye devam ediyor.

“Vali Cumhurbaşkanını temsil eder, biz de genel başkanımızı. Genel Başkanımız Cumhurbaşkanı olduğuna göre biz de Valinin üstlendiği sorumluluğu taşıyoruz” diyen bir siyasi parti yapılanması yönetiyor ülkeyi.

Şimdi sorarım size dostlar;

‘Faiz neden, enflasyon sonuçtur’ ya da ‘Nas var nas’ diyerek faizi baskılayan ve bu milletin birikimlerini eriterek Merkez Bankası’nın kasasını tamtakır bırakan üst düzey bürokrasiye sormayacak mı yarın gelecek başka bir iktidar, “Hiçbir şey yapamadınız, istifa edip bu yanlışı da mı dile getiremediniz?” diye.

Ya da sormayacak mı TÜİK Başkanına, “Enflasyon rakamlarının gerçeği yerine önüne konulanını açıklayarak milyonlarca emekliyi, memuru aç ve sefil bıraktın. Tamam emrettiler ama istifa edip başına gelenleri millete izah etmeyi de mi düşünmedin?” diye.

Ya da sormayacak mı yarın o valiye, “İki tane kıçı kırık tarikat uzantısı tepki gösterdi diye Türkiye Cumhuriyeti’nin sanatçısının konserini yasaklarken, bunun hesabını vereceğini hiç mi düşünmedin?” diye.

O nedenle diyorum ki, ‘Siyaset kurumları geçicidir’ baki olan devlettir, devletin kurumlarıdır.

Çekin elinizi bu kurumlardan ve güzel ülkemi daha acınası noktaya getirmeyin.

Önüne konulanı okumadan imzalayan, siyasetçiden gelen kanunsuz emri anında uygulayan bürokrasiye de hatırlatıyorum ki, “Sizler devletin memurları, bürokratlarısınız. Sizin çalışma esaslarınız, görev alanlarınız Anayasa ve yasalarla belirlenmiştir. Lütfen görev ve yetkilerinizin dışına çıkmanızı dayatanlara “Bu emri yazılı olarak verirseniz sevinirim” deyiverin.

Sen de diyeceksin ki, “Anayasa Mahkemesinin kararını uygulamayan hakim ödül olarak bakan yardımcısı yapıldı. Sen ne anlatıyorsun..” diye.

Ne diyeyim kardeşim, sen de haklısın.