Artık ben şüpheyle bakıyorum.
Önümüze koydukları uzman, bilim insanı, edebiyatçı, siyaset bilimci, sosyolog, kişisel gelişim uzmanı, insan davranışları uzmanı, pedagog, alim, hocaefendi, şeyh, derviş, molla, mele gibi kavramlara.
Zira son zamanlarda o kadar çoğaldılar ki...
Sakal uzat, takke geçir kafaya, şalvar üstü pardesü; al sana din alimi, şeyh, derviş, tarikat halifesi.
Keçi sakalı denilen tipte sakal bırak, saçları uzatıp arkadan bağla, bir de pipo tak çeneye; al sana uzman, psikolojik danışman, sosyolog ya da siyaset bilimci.
Bütün mesele ne olduğun değil, bulduğun konuşma mecralarında ne konuştuğun.
Müşterin hazırdır.
Yeter ki, havuz medyasına çıkıp iktidarın icraatlarını öv.
Altın rezervlerimizden, uzaya çıktığımızdan, bulunan zengin petrol yatakları ile Türkiye’nin Dubai olacağından bahset.
Ya da kör bir muhalif ol.
Sana ezberletilen slogan haline gelmiş söylemleri yerinde ve zamanında kullan. İktidarı, muhalefeti servet düşmanı, Türkiye’nin ilerlemesini engelleyen takoz bir yapı olarak lanse et.
Merak etme, önün açıktır.
Özellikle havuz medyası, senin gibi kullanışlı aptallar için çuvalla para ödüyor.
Bu mesleğe adım attığım günden bu yana üç alana yoğunlaştım. Bir ekonomi, iki yerel yönetimler, üç tarım. Din eğitimim ise bugünün molla takımının 500 metre ilerisinde, şükür.
Ama hiçbir zaman kendimi hiçbir konuda uzman olarak nitelendirmedim.
Zira insan denilen yaratık kaç yaşına gelirse gelsin, bakacağı yeri iyi bilirse, bilgi dağarcığına her gün yeni bilgiler ekler.
Mesela Necmettin Batırel diye bir zat çıktı, “Dövizin yükselişini durdurmak için piyasaya şak diye bir on milyar dolar, yetmezse şak diye on milyar dolar daha sürerim” dedi, iktidar da onun dediğini yaptı.
Sonuç, 128 milyar dolarlık Merkez Bankası rezervi arka kapıdan uçup gitti.
Batırel’in bu sözlerine sadece "Olmaz" diyen Prof. Dr. Özgür Demirtaş’ı ise kimse dinlemedi.
Oluşan tarımsal ürün açığını ithalatla karşılayan mevcut Tarım Bakanı ve ekibine, işin ehli olanlar yerli üretimi teşvik etmeyi önerdi. Onlar ise “Paramız var ki ithal ediyoruz” kolaycılığına sığınarak bir avuç ithalat lobisinin taleplerine boyun eğdi. Sonuç, ekilemeyen verimli tarım arazileri, ithalatla kapatılmaya çalışılan devasa gıda açığı.
Bir başka örnek.
Dönemin Merkez Bankası Başkanı, değer yitirme eğilimine giren Türk Lirası'nın yabancı paralar karşısında tutunmasını sağlamak amacıyla faiz oranlarını yüzde 17’den 19’a çıkardı. Kararın ertesinde, iktidar paçavrası bir gazete “Kime hizmet ediyorsun?” diye manşet attı.
Sayın Cumhurbaşkanı da, o gazetenin ekonomi yazarına “Gel bakalım, sen de benim gibi düşünüyorsun, geç Merkez Bankası'nın başına, faiz oranlarını makul düzeye çek” dedi.
Bugüne gelindiğinde bakıyoruz, hem faizde hem enflasyonda dünya lideriyiz.
Hadi bir başka örnek daha.
Bir deprem olduğunda koro halinde, “Bu bize Allah’ın bir uyarısıdır”a sarılan çakma din adamları.
16 ay Türkiye ve dünya, kaynağı belirsiz bir virüs ile uğraştı, sesleri çıkmadı. Zira bu virüs alim-zalim ayırt etmiyor, herkesi pençesinde kıvrandırıyor. Allah’ın uyarısı deseler, kendileri de risk altındaydı, diyemediler.
Ülke insanı, ekonomik sıkıntıların pençesinde kıvranıyor.
Gündeme getirseler, vatandaş soracak “Niye önlenmesi için bir dua yazmıyorsunuz?”
Onlar da dikkatleri başka noktaya çekmek için kadına taktılar.
Tek dertleri, çok eşli bir hayata yeniden kavuşmak.
Zira bu iktidar döneminde hepsi cukkalarını doldurdu.
Şimdi safahat dönemi ama önlerine yasalar çıkıyor.
9 yaşındaki çocuğa hallenemiyorlar.
Kendilerine teslim edilen oğlan çocukları için bademleme seansları düzenleyemiyorlar.
Sonuç;
Önünüze konulan çakma vasıflı insanların etiketlerine değil, ne dediklerine odaklanın, dediklerini de körü körüne kabullenmeyin.
. . . .
Bu yazı, gerçekten ilmi özümsemiş, bilimin ışığında yürüyen, dünyada geçerli kuralları ters yüz etmeye çalışanlara karşı çıkan gerçek ilim, bilim ve din adamlarını kapsamamaktadır.