Dostlar farkında değil misiniz?
Devletin omurgası çatırdıyor.
Millet ise paramparça.
Topumun, devletin omurgasını oluşturan kurumlara güveni, yerlerde sürünüyor.
Kutsal addettiğimiz kurumlarda bile tarikat-siyaset ikilisi at koşturur hale geldi.
Örnek mi, Diyanet İşleri Başkanlığı, Adalet Sistemi..
Eğer önce kendimizi, sonra devletin omurgasını dış etkilerden arındırıp yeniden ‘Güvenilir Kurumlar’ haline getirmezsek, korkarım faturası çok ağır olacak, kaldıramayacağımız dayatmalar bundan sonra da ardı ardına gelecek, hatta gelmeye başladı bile..
Örnek mi istiyorsunuz, daha bir yıl önce Yunan Sahil Koruma aracı Ege Denizi'nde kıyımıza kadar kovalamadı mı Türk Balıkçı Teknesini.
O nedenle, Milli ve Kutsal ne varsa, kirlenmişlikten kurtarıp yeniden dini ve milli değerler haline getirmekle başlamalıyız işe.
Mesela;
Adaleti Siyasetten, Yüce Dinimizi tarikat ve cemaat belasından, Türk Milli Eğitimini Cehalet Kıskacından, Türk Silahlı Kuvvetlerini içine düşürüldüğü acınası olumsuzluklardan, Camilerimizi seçim ofisi olmaktan kurtarmakla başlamalıyız işe.
Sonra diğer kurumlarla devam etmeliyiz.
Mesela Milletin yaşadığı ekonomik ve sosyal sorunları, bir takım gerçekdışı rakamlarla perdeleyen TÜİK’i, can çekişen ekonomik verileri bile bize, “Bak hala nefes alıyor, aspirin verdik, bişeyciği kalmaz” cümleleri ile yutturmaya çalışan ekonomi yönetimini.
Cumhuriyet öncesi, Osmanlı Döneminde yapılan anlaşmaları bile “Lozan’da hezimet” diye yutturmaya çalışan hariciye yönetimini.
Gazetecilerin sordukları sıradan sorulara bile tahammül edemez hale gelen ve hakaret üretme merkezine dönüştürülen dahiliye yönetimini.
Pandemi sürecindeki rakamları bile makyajlayarak sunan ve Covit19’un köylere kadar ulaşmasına zemin hazırlayan, modern hastane binaları inşa eden ama içindeki doktorları açlığa, sefalete mahkum ederek kaçıran Sağlık Yönetimini.
“Öğretmen maaşlarının yüksek olması yatırım yapmamızı engelliyor” diyerek, cehaletin bedelini hesaplamadan, eğitimdeki çıkmazların faturasını öğretmene, öğrenciye çıkaran, okulları birer çöplük haline getirecek uygulamalar dayatan Eğitim Yönetimini.
Ülkeyi, samanı ve soğanı bile ithal eder hale getirdiğini görmezden gelerek “Tarım’da dünya lideriyiz” diye millete maval okuyan Tarım Yönetimini..
Yol yaptırıyoruz diye, ülkenin mevcut ve gelecekteki kaynaklarını 5 şirketin büyümesi ve geleceğine harcayan, yeryüzündeki başarısızlığını ise, “Uzayda inanılmaz çalışmalar yapıyoruz” cümlesine gizleyen Bayındırlık ve İskan Yönetimini.
Çıkardığı, ‘Kamu yararına çalışma’ komedisi ile, tüm illerde partiden gelen işsizleri, üretime hiçbir katkısı olmayan alanlarda maaşa bağlayan İşkur yönetimini.
Her il ve neredeyse ilçeye cezaevleri inşa ederek ülke ekonomisine! inanılmaz katkılar koyan! Adalet yönetimini.
Ülkenin en stratejik gereksinimi olan enerji işini il il özel sektöre açan, yüzde 70’lere varan kaçak elektrik kullanımının faturasını ise vatandaşın omuzlarına yükleyen enerji yönetimini.
Ömründe bir gün bile Bağkurlu olarak işe gitmeden, adına geçmişte satılan 1 romörk buğday makbuzu ile çiftçi kabul edilen ve emekli edilenlerle, kurumu iflas noktasına getiren SGK yönetimini.
Haklarında onca şaibe olmasına rağmen, hatırlı makamlara oturtulan, elçilikler verilen Egemen Bağış gibi, Şaban Dişli gibi isimleri hala himayesinde tutan Merkez Yönetimini.
Seçildiği kentine değil, kendine ve avanesine çalışan ve yaptıkları artık gizlenemez noktalara ulaşan vurgunlara imza atan yerel yöneticilerini sorgulamak ve arınma sürecine dahil olmalarına katkı koymak zorundayız.
Bakınız bu satırları karalarken Dolar 50 liraya koşarken, Liramız tüm paralar karşısında erimeye devam ediyor.
Yani ülke olarak, yani millet olarak, yani aile olarak, yani fert olarak dünden daha fakiriz, dünden daha karamsarız.
"Dünya'nın gelişmiş ekonomilerinde enflasyon yüzde 1,5, ama raflar bomboş, bizde yüzde 80 ama raflar dolu" diyebilen yönetenlerimiz var Allaha Şükür!
Sadece ekonomik yönden değil, her alanda sıkıntılarımız artık üzeri örtülemez noktalara geldi.
Tek bir dost ülke kalmadı, bırakmadık. Efelenmeyi dış politika sandığımızdan.
Şimdi ABD Lideri ile görüşmek için 300 uçak alma sözü veriyor, memleket büyüğü öyle görüşebiliyor Trump ile.
Cumhuriyetin bütün birikimlerini, tesislerini, kaynaklarını satıp savdık.
İşi, ehil olanların elinden alarak, Cehaleti hayatın her alanına yerleştirdik, Yabancı Dili olanları hainlikle yaftalarken, Yalancı Dili olanları baş tacı yaptık.
Bunun sonucu olarak, düne göre daha fakiriz diyeceğim ama öyle de değil.
Zira Türkiye fakir bir ülke değil, Emperyalistler ve yerli işbirlikçilerince yağmalanmış bir coğrafya parçasıdır artık.
Yağmalanmış coğrafyaya ise fakir demek, hırsızı, arsızı, namussuzu aklamak olur.