İki yıldır yaz dönemlerini köyümde geçiriyorum.

Yani Açık Ofis çalışıyor, bahçemden, köyümden izlemeye gayret ediyorum gelişmeleri.

İyi de oluyor, iyi de ediyorum.

Zira uzaktan daha net görünüyor, yaşadığım kent Kayseri’nin ihmal edilmişliği, kandırılmışlığı, geri bırakılmışlığı.

Güncel olduğu için sağlıktan başlayayım.

Daha dün aradı, adı bende bir okuyucum.

“Ahmet bey 3,5 ay önce MR için Şehir Hastanesi’nden randevu almıştım. 15 gün kala aradılar, doktorumun randevumu iptal ettiğini söylediler. Yeniden randevu talep ettim, bana Mart Ayı’na randevu verdiler” dedi.

Hastanelerde yaşanan, aylar sonrasına verilen randevularla ilgili günde en az 10 kişiden telefon alıyorum.

Acil servisler günün her saatinde tıka basa dolu.

Aklıma, Sayın Özhaseki ve Sayın Çelik dönemlerinde gündeme gelen ve Kayseri Halkı’nın çoğunun yapıldığını sandığı Doğu Yakasındaki Hastane Projesi geldi.

Yanlış hatırlamıyorsam İldem yakınlarına inşa edilecekti.

Arsası duruyor, temeli dahi atılmadı.

Şehir Hastanesine gidip sıra alamayan yurttaşlar ise eski devlet ve SSK Hastanesi’nin bulunduğu alana yığılıp uzun kuyruklar oluşturuyor, dertlerine çare arıyorlar.

Her metrekaresine, AVM kıyaslı kira ödediğimiz Şehir Hastanesi’nden ise doktorlar kaçmak için fırsat kolluyor, bir çok bölümde doktor sıkıntısı var.

Hastane kuyruklarını kınaya kınaya iktidar oldunuz, kuyrukları kaldırdınız ama hastalara 3-5 ay sonrasına randevu veriyorsunuz, 3-5 ay sonrasına kim öle, kim kala?

Kim öle derken aklıma geldi.

Allah var, belediyelerimiz hastalar ve hastalık konusunda pek bir şey ortaya koyamasa da, ölenlerin anında toprağa verilmesi noktasında çok hassas. Hatta eskiden öğle ve ikindi namazları sonrası Hunat ve Camii Kebir’den kaldırılan Cenazeler için artık Hulusi Akar Camii’nde randevu alıyorsunuz, 10 dakikada bir cenazenizin namazı kıldırılarak mezar başına kadar da belediye aracı ile taşınıyor.

Gelelim, sosyal Belediyecilikte Kayseri’nin geldiği, getirildiği noktaya.

Ankara ve İstanbul Belediyelerini izliyorum.

En temel besin kaynağı ekmeğe halkın ucuza ulaşması konusunda her geçen gün ekmek üretimini artırıyor ve bunu da ilan ediyorlar.

Kayseri’de ise Mustafa Çelik döneminde yaptırılan Kent Ekmek Fabrikası satış büfelerinde, vatandaşa ekmek yerine ‘Kalmadı’ satılıyor.

Günün belli saatlerinde bir miktar ekmek geliyor ve anında kapışılıyor. Sonrasında büfelerde ekmek yok.

Yine Mustafa Çelik’in Cumhuriyet Meydanına koyduğu Kent Ekmek Satış Büfesi de, kuyruklar göze batıyor diye izbe bir noktaya çekildi, böylece Büyükkılıç Yönetimi tarafından ve mesele kökünden halledildi.

Mehmet Özhaseki son seçimde aday olurken diyordu ki, “Avrupanın hangi kentine giderseniz gidin, orada olup Kayseri’de olmayan hiçbir şey bulamazsınız. Hatta Kayseri’de artık daha fazlası var..”

Daha fazlasını merak ederdim hep.

Avrupa’nın hangi kentine giderseniz gidin, saatlerce sağanak yağmur yağar, bir saat sonra kentin cadde ve sokaklarının kurumaya başladığını görürsünüz.

Bizde ise. Yağmur yağdıktan sonra Caddelerde göletler, belediye harikası alt geçitlerde göller oluşurmuş, bu bahar döneminde bunu gördük.

Daha diyeceğim çok ama, bir konuya daha değineyim.

Efendim Sayın Mustafa Çelik’in projelendirdiği, Memduh Büyükkılıç’ın başlattığı Yıldırımbeyazıt ve Talas Anayurt Bölgesine uzanacak bir tramvay hattı var biliyorsunuz.

Aylardır inşaat sürüyordu.

O Bölgede trafik felç edilmişti.

Bu günlerde hizmete açılacak bu hat.

Bu kentin projecileri kenti kilitleyen bu çalışmanın sonucu ne yaptılar biliyor musunuz?

Anayurt-Cemilbaba kavşağına aktarmalı sistem koymuşlar.

Yani Anayurttan tramvaya binecek biri, 30 Ağustos Bulvarında inecek ve Cemil baba hattının tramvayı ile yola devam edecekmiş.

Belediyeciliğimiz o derece yani.

1994’te dedelerine, 2004’te babalarına oy verdiğimiz tosunlar yerleşti artık belediyelerdeki koltuklara.

Yanıbaşımızdaki Konya bizim 100 metre gerimizdeydi, 1 kilometre ilerimize geçti.

Ankara, İstanbul gibi belediyelerde kent halkına sağlanan sosyal imkanları görmeye başlayınca, Kayseri’deki “Sosyal belediyecilik söylemi”nin bir masaldan ibaret olduğu, bizi yönetenlerin sosyal belediyeciliğinin gelinlere, tosunlara, torunlara, yeğenlere, damatlara villa parseli dağıtmak olarak gördüğünü yaşayarak öğrendik.

Ama Kayseri Halkı, 30 yıl süren hipnoz sürecinden uyanmaya başladı.

Sanırım zorlu günler bekliyor koltuk sahiplerini, önümüzdeki seçimlerde.

Son sloganınız ‘Gönül belediyeciliği’ idi, hatırlarsanız.

Ama gönüller yapmak yerine gönüller yıktınız.

Kayseri’ye tam 30, Türkiye’ye 20 yıl borçlusunuz.