Biliyor musunuz?

Yaşattıklarınıza bakınca, yaşadıklarınıza üzülmemek gerekiyor aslında.

Ama ben buna rağmen üzülüyorum.

Buna rağmen size acıyorum, biliyor musunuz?

Ne kadar içinden çıkılmaz hale getirdiniz kendinizi.

Ne kadar acınası hale getirdiniz Türkiye Cumhuriyeti Devletini.

Bir zamanlar çöpe attıklarınızı çıkarıp parlatıp vitrine koyma çabanız, çaresizliğinizin bir göstergesidir.

Kemal Derviş’i getirip ekonominin başına oturtan o hükümetten daha çaresizsiniz.

Oysa ne  büyük vaatlerle gelmiştiniz 21 yıl önce.

Yetimin malını, devletin değerlerini ganimet bilip sattınız savdınız.

Kurulmuş saat gibi işleyen Devlet Yönetimini, liyakat yoksunu bir avuç badem bıyık ve ekose ceketten başka marifeti olmayanlara teslim ettiniz, gelinen sonuç ortada.

İki gündür Ankara’dayım.

İlk işim yerel ve ulusal gazeteleri didik didik etmek oluyor, sabahları.

Hepsinde, hizmete ve sorunlara dair haberler var.

Hiç biri, “Başkanımızın ziyaretçisi nüfus müdürüydü” başlıklı haberlerle çıkmıyor.

Siz, yazılı ve görsel basının bile sütünü sulandırdınız.

Güzel ülkem bir deprem enkazının altında.

Sayın Cumhurbaşkanı çıkıp diyor ki;

“Deprem 104 milyar dolarlık bir yıkıma neden oldu. Böyle bir yıkımın altından hiçbir ülke kalkamaz..”

Bu ülkenin iflasının ilanıdır.

Hayır Sayın Cumhurbaşkanı, yanlış düşünüyorsunuz.

Kalkarız, kalkacağız.

Sadece sizin, “Faiz neden, enflasyon sonuçtur” inadınız için 128 milyar lira yaktı Merkez Bankası.

Deprem vergileri sorgulanıyor.

Ülkenin kara gün için bir köşeye koyduğu ‘İhtiyat Akçesi’ni kimse sormuyor. O para Türkiye Cumhuriyeti’nin savaş veya doğal felaket dönemlerinde kullanması gereken bir paraydı, siz onu bile tükettiniz.

Milli Dayanışma Sembolümüz Kızılay’ımızı bile tanınmaz hale getirip Ticarethaneye çevirdiniz.

Ülkemizin göz bebeği Kahraman Askerimizi bu büyük felaketten sonra 3 tam gün kışladan çıkarmadınız.

Dedim ya, seçime günler kala artık gerçekleri görmeye başladınız ve dışarıdan adam ithal etmeye çalışıyor, terör örgütü ile flörtün ötesine geçip nikah kıyan çağdışı anlayışlarla bu seçimi kotarmaya çalışıyorsunuz.

Hiç düşündünüz mü, yola çıktığınız Abdullah Gül, Ali Babacan, Abdüllatif Şener gibi isimler yanınızda olsaydı,  bu gün Mehmet Şimşek gibi uluslar arası tefeciler olarak tanımladığınız kuruluşların bir elemanına ihtiyaç duyar hale gelir  miydiniz?

Kadına şiddeti önleyen yasanın kaldırılmasını talep eden bir partiye, ya da eli kanlı terör örgütü Hizbullah için “Hizbullah terörist değildir” diyen Hüdapar Liderine bile muhtaç hale gelir miydiniz?

İcraatlarını yerden yere vura vura iktidar olduğunuz DSP, MHP gibi partilere, Doğu Perinçek gibi bir eli Rusya’da, bir eli Çin’de adamların gönlünü hoş tutmak zorunda kalır mıydınız?

Dedim ya, önümüz Bahar.

Tam 100 yıl önce, küllerinden doğan bir ülke vardı, o ülkenin 20 yılını çaldınız.

Yeniden yıkık, virane hale getirdiniz.

“Ben ekonomistim” dediniz yıllarca, her ekonomik kararınız ülkeyi uçuruma biraz daha yaklaştırdı.

Diğer detayları geçelim,  13 yıl önce tedavüle sunduğunuz en büyük Banknotumuz 200 lira var ya, ilk çıktığı günlerde o parayla 15 kilo et alınıyordu.

Şimdi 600 gram et alınıyor.

Hani kilosu 5 lira oldu diye Vatan Haini ilan ettiğiniz Patates ve Soğan deposu sahipleri vardı, hatırlar mısınız?

Şimdi soğan Ankara Pazarında bile 25 lira.

Yarattığınız mutlu azınlığa gelince.

Onlar kazandıkları, daha doğrusu çaldıkları paralarla İspanya, İngiltere, Yunanistan gibi ülkelerde kendilerine mutlu birer gelecek inşa etmekle meşgul.

Elinizde Necmettin Batırel gibi, Nureddin Nebati gibi “Şak diye süreceksin 10 milyar doları piyasaya” diyen zavallılar kaldı.

Hiç gelmeyecek sandınız, ey iktidar baronları.

Ama çok yakın, hesap vereceğiniz günler.

Merak etmeyin,  o gün geldiğinde, yıllarca besleyip büyüttüğünüz, han hamam sahibi yaptığınız insanların hiç biri yanınızda olmayacak,  sizin yasal haklarınızı savunmak ise yine bize düşecek.

Çalınanların hesabını ise iktidar edenler, Zafer Çağlayan’ın kolundaki 700 bin dolarlık saati mezatta satarak başlayacak.