Eğer yaşadığınız ülkede, geleceğe dair umutlarınız var ise, mutlu olmanın yolunu buldunuz demektir.
Ama eğer umutlarınız da harcandıysa hoyrat ellerce, bayramlar bile yas günü, günlük hayat kabusa dönmüştür artık.
Farkında mısınız, yaşanan onca olumsuzluğa rağmen, milletçe ‘Her şey yolunda’ oyunu oynuyor, yaşayacaklarımızı bile bile yine de birbirimize umut pompalıyoruz.
Oysa milletçe çok şey kaybettik, milletçe felakete adım adım gidiyor, ama kendimizi hala kandırmayı seçiyoruz.
Bunu yaparken de, yaşadığımız her olumsuzluğun bir dış sorumlusu olduğuna inanıyor, inandırılıyoruz.
Yani milletçe, ülkece, dosta düşmana karşı “Acımadı ki” dedikçe, yaşadığımız yaşatılan acıyı yüreğimizin derinliklerinde hissediyoruz aslında.
Demokrasimizi elimizden aldılar, Cumhuriyetimizle restleşiyorlar.
Kurucu ve Kurtarıcı değerleri yok etmek, unutturmak adına olmadık yalanlarla, Atatürk ilke ve devrimlerini yok etmeye çalışıyorlar.
Adım adım açlığı, bize fakirliği dayattılar.
Paramızı pul ettiler.
Fertlikten çıkarıp kul ve teba haline getirdiler.
Çağdaş eğitimin yerine hurafelerin egemen olduğu kitaplar koydular çocuklarımızın önüne, cihatçı tipleri soktular sınıflara.
Dost ülke, dost millet bırakmadılar dünyada..
Güzel ülkemi mülteci kılıklı cihatçıların yol geçen hanına çevirdiler.
Tekke ve zaviyelerde medet arayan, medet uman bir toplum yapısı oluşturdular.
Adalet mekanizmasında onulmaz yaralar açılmasını sağladılar.
Bulguru bile dışardan alır hale geldik.
Etimizi Sırp kasaplarından satın aldığımız gibi.
Paramızı pul ettiler.
Yeşile karşı kurdukları beton orduları ile betonun zaferini ilan ettiler.
Çok uluslu şirketler bir yandan, yerli işbirlikçileri bir yandan ormanlarımızı, yer altı kaynaklarımızı hoyratça yok ediyorlar.
Doğamızı bozdular.
Ve hepsinden önemlisi Cumhuriyet Tarihi boyunca dişimizden tırnağımızdan artırdıklarımız ile inşa ettiğimiz, üreten, istihdam yaratan, ekonominin temel direği fabrikalarımızı, limanlarımızı, haberleşme ağımızı, milli bankalarımızı yerli-yabancı demeden sattılar.
Ve geldiğimiz bu günde, 600 vekilin görev yaptığı, hiçbir yetki ve sorumluluğu olmayan bir meclis var ama, ülkemin geleceği, ülkemin kaderi tek adamın iki dudağı arasında hükümlü.
Asıl acı olan nedir biliyor musunuz?
Yaşadığımız, bize yaşatılan her olumsuzluğun sorumlusu ya AB ya ABD, ya İsrail.
İçerdeki tek sorumlu ise hala CE HA PE..
Yani Millet öyle biliyor, yani öyle ezberlettiler olumsuzlukları kabullenmenin yolunu..
Zor günler, zor aylar, zor yıllar var önümüzde.
Düşünmemeye çalışın.
Zira düşündükçe huzursuz olacaksınız.
Zaten o yüzden düşünmeyi de suç sayar hale getirmediler mi?
Baksanıza, düşünen, ama diyen, fakat diyenlerin başına neler geldi, geliyor.
Ama düşünmeden de edemiyor insan.
Düşünmeye başladığında ise yok oluyor geleceğe dair tüm umutlar, insanı bir karamsarlık sarıyor.
İyi günlerde değiliz vesselam.
Dünyanın en fazla işsizi, en yüksek enflasyonu ve faiz oranlarının geçerli olduğu ikinci ülke, eğitimin devlet eliyle bitirildiği bir coğrafya parçası, bilimi, ilmi dogmalarla, sahte din anlayışıyla perdeleyen bir anlayış.
Bölen, parçalayan, baskı kuran bir yönetim yapısı.
Yani akılların başlara alınması dönemi geldi de geçiyor bile.
Bu kabus nasıl bitecek bilmiyorum, ama güzel ülkemle ilgili karamsarlığım her geçen artıyor.
Artık düşünen, ülke için kaygı duyan, ülke sevdalılarının bir araya gelmesi ve “Bu kadar da olmaz kardeşim..” demesi gerekir.
Aksi halde, milletçe, ülkece çok ciddi bir Beka sorunu ile karşı karşıyayız.
Meclis yeni döneme adım attı.
Şimdiden hazırladılar, meclisi ve milleti oyalayacak bir uğraş alanı. PKK ve Apo'yu konuşacağız, yaşanmaz hale getirilen hayatlar yerine.
Kurulan Komisyonun adına bakar mısınız;
"Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu.."
Bir yandan da iktidar ve yanaşmasının Milli Dayanışmayı, Kardeşliği ve Demokrasiyi katleden uygulamaları artarak sürüyor.
Sorarım dostlar, hangi komisyon, hangi Anayasa, açlıktan guruldayan karınların gurultusunu kesecek?
Hangi Anayasa, yetersiz beslenme yüzünden hastalıklı büyüyen bir nesli sağlıklı bireyler hale getirecek?
Hangi Anayasa değişikliği ülkece yaşadığımız ekonomik felaketten bizi çıkaracak?
Yeni Anayasa ve komisyon oyalamacası yerine bu millet, bu vatan, kuruluş ve kurtuluş reçetesini yeniden önüne koymalı, 100 yıl önce orduları ile topraklarımızı elde etmek isteyenlere karşı yaptığını yapmalı ve 'Bağımsızlık' İlkesi etrafında bir araya gelmelidir.
Neymiş efendim, 'Darbe Anayasası ayıbı.."
Hangi toplum yararına uygulamada Anayasa'ya takıldınız ki?
25 yıl sonra mı aklınız başınıza geldi.
Ben uyarayım;
Yapılmak istenen, Demokrasi Tabutu'na son çivinin çakılması girişimidir.
Karalı bir duruş sergilenmez ise, Demokrasi'nin son kalesi Türkiye Büyük Millet Meclisi de tamamen devre dışı kalır ve ekonomik değerlerimizden sonra Hürriyetimiz, Bağımsızlığımız, Adaletimiz kısacası geleceğimizi de 'Arap Kostümlü Emperyalizme' hediye ederiz.
Son ABD ziyaretinin satır aralarını okursanız, bu yolda emin adımlarla ilerlendiğini görecek, kavrayacaksınız.
Buradan Aziz Milletimizi bir kez daha uyarıyorum;
Uyanın artık bu gaflet uykusundan.
Aksi halde yarın çok geç olacak.