Kolay değil, siz parti tabelasını astığınızda dünyaya gelen bebekler bu gün Askerliğini tamamlayıp baba evine döndü.
Kimileri de sayenizde parasını ödedi vatan görevinin tezkeresi adresine kargolandı.
Uzun, upuzun yıllar yönettiniz. bu güzel vatanı.
Ama biliyor musunuz..
24 yıl sonra baktığımda, milletçe daha fakiriz, daha cahiliz, daha büyük çıkmazdayız.
Yani, karne kırıklarla dolu.
Elinizde bir tek ‘yol yaptık’ mazereti vardı.
O yolların bedelini de bize ödetiyorsunuz, hem de misliyle.
Cumhuriyet ile, Demokrasi ile, Çağdaşlık adına ne varsa onlarla hesabı olanları besleyip büyüttünüz, devletin kurumlarını onlara teslim ettiniz.
Düşünmeyi suç saydınız.
Konuşmayı hainlikle eş tuttunuz.
Halk iradesini beğenmediğinizde yeniletmekte beis görmediniz.
Ama artık sudan sebeplerle yenilediğiniz seçimlerde de sandıktan size hezimet çıkıyor.
Adalet duvarını yıktınız, kendi yargınızı yarattınız.
Eğitim sistemimizde onarılmaz yaralar açtınız, cehaleti taltif edip, kültürü düşmanın, bilimi ihanetin yanına koydunuz.
Yalan söylediniz, seçim afişlerinizde.
Mesela ‘Yerli Uçağımız göklerde’ diye afişler yaptırdınız, meğer yağ akıtan uçağı onarmaktan acizmişsiniz.
Ormanlarımızın yanmasını seyrettiniz, “Yanan yerleri ağaçlandıracağız” beyanatlarınıza inandık, meğer ağaç değil beton dikmekten bahsediyormuşsunuz.
Verdiğiniz kararlarda, milletin kahır ekseriyetini değil, bir avuç yandaşınızın çıkarlarını gözettiniz.
Üreten, katma değer yaratan, istihdam imkanı sağlayan ne varsa satıp savdınız.
Demokrasilerde bağımsız denetim kurumları olan basın-yayın kuruluşlarının bile sütünü sulandırıp, yalanı, talanı, ihaneti alkışlayan gazeteciler yarattınız.
Tahribata, doğup büyüdüğünüz siyaset kurumundan başladınız.
Milli Görüşü yerle bir ettiniz.
ABD’ye kayıtsız, şartsız teslim oldunuz.
Güzel ülkemde suç işleyen yabancılar, o ülkelerin liderlerinin telefon talimatları ile serbest bırakıldı, ya da Türk Vatandaşı yapıldı.
Irak’ın, Libya’nın, Afganistan’ın, Pakistan’ın, Mısır’ın, Tunus’un, Cezayir’in ve hatta Suriye’nin bu günkü acınası noktaya gelmesine seyirci kaldınız, destek verdiniz, teşvikçi oldunuz.
Şimdi bu ülkelerde yazılıp sahnelenen senaryo güzel ülkemde oynanmak isteniyor.
Süleyman Şah Türbesini bile koruyamadınız, adamın kemiklerine dünya turu attırdınız.
Emperyalizmin taşeronu Fetullah Gülen Hareketini “Ne istediniz de vermedik” noktasına kadar desteklediniz.
Devlet denilen Mekanizmayı PKK Terörü ile Oslo’da masaya oturttunuz.
Tarımda kendi kendine yeten bir ülke aldınız, samanı bile dışarıdan ithal eder hale getirdiniz.
Dünyanın 17. büyük ekonomisine sahip güzel ülkemi, adı bile bilinmeyen Afrika Ülkeleri ile aynı düzeye indirdiniz.
Köy okullarını kapattınız, köylerde iki önder, iki toplum öncüsünden biri olan öğretmenin köylü ile irtibatını kestiniz.
Şimdi gıda enflasyonu ile başa çıkamıyorsunuz, zira köylü kalmadı köylerde ki, ekip diksin.
Fuhuşun, aile içi şiddetin, kadına şiddetin oranlarını birde 7 bin artıran politikalara imza attınız.
Uyuşturucu kullanımı, iktidarınızda Ortaokul seviyesine indi.
Beyin göçünü, sermaye göçünü adeta teşvik ettiniz, düşünen beyinlerin, üreten sermayenin ‘Lanet olsun’ diyerek ülkeden ayrılmasına zemin hazırladınız.
Parlak, özgür beyinler yetiştiren Boğaziçi gibi, ODTÜ gibi büyük ve köklü eğitim kurumlarına düşmanca yaklaştınız, tahrip ettiniz.
İktidarınızda palazlanan tosuncuklarınız, kazandıkları ve götürdükleri büyük paralarla İngiltere, Yunanistan gibi ülkelerde kendilerine gelecek hazırladı, siz seyrettiniz.
24 Yıl sonunda, işsizliğin zirvede olduğu, faizin ve enflasyonun kontrolden çıktığı, tıkanmış bir sistem yarattınız.
Hele, ‘Dün dünde kaldı, önümüze bakalım’ ya da 'Biz bitti demeden bitmez' söyleminiz var ya, gülmekten kendimi alamıyorum.
Zira artık gazabınızdan neyi kurtaracağımızı şaşırdık.
Ormanları mı, hayvanları mı, çocukları mı, Cumhuriyeti mi, Vatanı mı, kadınları mı, kendimizi mi?
Ekonomide kuraldır.
Yersiniz, içersiniz, gecenin sonunda garson elindeki hesap pusulası ile belirir.
İşte o hesabı ödemek gerekir.
Siz cebinizde 5 kuruş yokken, yan masalara bile meyve tabakları, efuliler, Petrus’lar ısmarladınız, ısmarlamaya devam ediyorsunuz..
Hesabı ödemeden şuradan şuraya gidemezsiniz.
İşsizliğe mahkum ettikleriniz,
Emekliler,
Ücretliler,
İşçiler,
Memurlar,
Aydınlar,
Görev yaptığı hastaneden çıkıp Almanya'da garsonluk yapmayı seçen doktor,
Suçsuz yere hapislerde çürüttüğünüz aydın,
Kısacası bu Aziz Milletin her ferdinin elinde bir hesap pusulası var ve sıraya girdiler.
Ödemem diyenlere yapılanı biliyorsunuzdur umarım.
Kirlettiğiniz kapları bulaşıkhanede size yıkatırlar.
Ya da ikinci yol eşek sudan gelene kadar dayaktır.
Yani kırk katır mı-kırk satır mı, ona lokantacı karar verecek.
Yani Millet bir şekilde bu hesabı size ödetecek.
Yani Hesap vakti.
Her gün güzel ülkemin bir yerinde insanlar sokağa çıkıyorsa, 'açız' diye haykırıyorsa, canları sıkıldığı için değil, gerçekten açlıkla sınandıkları içindir.
Kirlettiklerinizi temizlemeye başlamanızı önereceğim, ama elinizde kirlettiklerinizi temizleyecek kadar para da yok.
Ve siz hala, yüzünüz kızarmadan "Onu da biz çözeriz" pişkinliğindesiniz.
Yok kardeşim, istemez.
'Çorbada sinek vardı' gibi ucuz numaralarınızı yemiyoruz, yemeyeceğiz.
Getirin sandığı önümüze artık.
Korkmayın, kaybettiğiniz iktidarda sizin bize yaptıklarınızı yapmaya kalkışan olursa, sizin yasal haklarınızı da yine biz koruyacağız.